Orhan Ayhan’ın Kaleminden: Goller, Nakavtlar, Portreler ve Anılarla Türk Sporunun Hafızası
“Zaman geçer, maçlar unutulur, alkışlar diner. Ama ses kalır… Ve o ses, hafızalara kazınan bir ülkenin spor tarihidir.”
Türk spor basınının abidevi ismi Orhan Ayhan, yalnızca maç anlatmadı, nakavt anlarını tasvir etmedi, ya da portreler çizmedi… O, bir neslin sporu nasıl gördüğünü, nasıl sevdiğini ve nasıl yaşadığını şekillendirdi. Onun sesiyle büyüyen kuşaklar, sporun yalnızca bir rekabet değil, aynı zamanda bir kültür, bir hafıza ve bir duygusal yolculuk olduğunu öğrendi.
Sporun Kalbi Mikrofonla Atarken
Orhan Ayhan, TRT’nin siyah beyaz ekranlarından başlayarak bugüne dek uzanan kariyeri boyunca, mikrofonun gücünü sadece aktarmak için değil, dönüştürmek için kullandı. Onun anlatımı, bir maçın ötesine geçer; bir hikâyeye, bir destana, bazen de bir şiire dönüşürdü.
Boks müsabakalarında vurulan her yumruk, onun sesiyle yankı bulurken; futbol sahalarında atılan her gol, onun kelimelerinde sonsuzluğa gömülürdü. Çünkü Orhan Ayhan için spor, yalnızca bir olay değil, bir ruhtu.
Galatasaray’ın Altın Sayfaları ve Bir Milletin Hafızası
Orhan Ayhan’ın Galatasaray üzerine olan anlatıları ise, yalnızca bir taraftarın tutkusu değil; bir tarihçinin, bir anlatıcının ve bir tanığın sesi olarak kayda geçti. Galatasaray’ın UEFA Kupası zaferinden Metin Oktay’ın asaletine, Florya’dan Ali Sami Yen’e uzanan çizgide Ayhan’ın kalemi ve sesi, sarı-kırmızılı destanları milletin belleğine işledi.
Onun bakışında Galatasaray, yalnızca bir kulüp değil; bir duruştu. İmparator Fatih Terim’in liderliğinde yaşanan Avrupa yürüyüşleri, Hagi’nin sahada çizdiği şiirler, Arda’nın ilk adımları ve Muslera’nın kale önünde yazdığı kahramanlıklar… Tüm bu anlar, Ayhan’ın sözleriyle zamana direnç kazandı.
Portreler: İnsanların Ardındaki Ruhlar
Orhan Ayhan’ın yazılarındaki portreler, klasik biyografi şablonlarından uzak, daha çok ruhsal bir arkeoloji gibidir. Sporcunun sadece başarıları değil, çektiği acılar, taşıdığı yük, içinde sakladığı hayaller Ayhan’ın kelimelerinde ortaya çıkar.
Metin Oktay’ın efendiliği, Cemal Kamacı’nın yumruklarındaki adalet, Tanju Çolak’ın içsel fırtınaları… Her biri Orhan Ayhan’ın kelimeleriyle birer edebi karaktere dönüşür.
Anılarla Kurulan Spor Katedrali
O, anılarını anlatırken sadece geçmişe değil, geleceğe de seslenir. Çünkü her anlatı, genç bir sporcunun yoluna ışık tutabilir; her satır, bir hakemin vicdanına, bir taraftarın kalbine dokunabilir. Orhan Ayhan, anılarıyla bir spor katedrali inşa eder; taşları kelimedir, harcı vicdan.
Sonuç: Sporu Anlatan Adam Değil, Sporu Anlamlandıran Adam
Bugün sosyal medya çağında sesler çabuk yükselip çabuk unutulurken, Orhan Ayhan’ın sesi hâlâ yankı buluyorsa bunun bir sebebi var: O, sporun sadece galip ve mağlup arasında geçen bir yarış olmadığını; aksine, karakterin, zarafetin ve hatırlanmanın bir sanatı olduğunu herkese gösterdi.
Goller unutulur. Nakavtlar geçer. Ama anılar kalır. Ve o anıları en güzel anlatan ses, hâlâ Orhan Ayhan’dır.
Yorum Gönder