Filistin davası, onyıllardır dünyanın vicdanında kanayan bir yara olmayı sürdürüyor. Kudüs’ün statüsü, bu mücadelenin kalbi ve sembolü iken, bugün Filistin halkı kendi kaderini tayin hakkını ararken beklenmedik gelişmeler sahneye çıkıyor. Filistin Yönetimi lideri Mahmut Abbas’ın koltuğunu bırakmaya hazırlandığı yönündeki iddialar ve Kudüs’ün adım adım İsrail’in başkenti olarak kabul ettirilmesi, bölgedeki siyasi dengeleri yeniden sarsıyor.
Abbas’ın Çekilişi: Sessiz Bir Dönemin Sonu
Mahmut Abbas, Yaser Arafat’ın ardından Filistin siyasetinde temkinli, diplomasiye dayalı, Batı’yla uyumlu bir çizgi izlemeye çalıştı. Ancak bu süreç, Filistin halkı nezdinde giderek artan bir hayal kırıklığı doğurdu. Direnişten uzaklaşma, yolsuzluk iddiaları ve İsrail’in işgal politikalarına karşı zayıf tepkiler, Abbas’ın halk desteğini eritti.
Şimdi kulislerde konuşulan, Abbas’ın görevden ayrılmasıyla birlikte Filistin’in siyasi sahnesinde büyük bir boşluk doğacağı. Bu boşluğu kim dolduracak? Radikal kanatlar mı yoksa Batı destekli yeni bir yönetim mi?
Kudüs’ün Teslimi: Gözlerden Saklanan Pazarlıklar
Kudüs, Filistin-İsrail çatışmasının en kırmızı çizgisi olarak bilinir. Ne var ki, son yıllarda bazı Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşme anlaşmaları ve Filistin yönetiminin sessiz kabulleri, Kudüs’ün “fiilen İsrail’e bırakıldığı” yorumlarını güçlendirdi.
ABD’nin 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, Abbas yönetiminin sert söylemlerine rağmen sahada ciddi bir karşı duruş göstermemesiyle birleşince, bugün gelinen noktada Filistin halkı kendini yalnız bırakılmış hissediyor.
Filistin’in Tanınması: Gerçek Mi, Bir İllüzyon Mu?
Son yıllarda çok sayıda ülke, Filistin’i devlet olarak tanıdığını açıkladı. Kağıt üzerinde umut verici görünen bu adımların perde arkasında ise farklı çıkarlar yatıyor.
- Bazı devletler bu tanımayı, Batı karşısında siyasi koz olarak kullanıyor.
- Kimileri enerji ve ticaret anlaşmaları için Arap dünyasının sempatisini kazanmak istiyor.
- Birçoğu ise sadece sembolik destek vererek, gerçek anlamda hiçbir somut katkı sunmuyor.
Filistin halkı için asıl mesele, tanınma beyanlarının ötesinde, işgalin sona erdirilmesi ve Kudüs’ün ortak bir barış kenti olarak yeniden şekillenmesi. Ancak mevcut uluslararası sistem, bu idealden her geçen gün daha da uzaklaşıyor.
Sonuç: Bir Dönemin Bitişi, Yeni Bir Belirsizlik
Mahmut Abbas’ın gidişiyle birlikte Filistin davası yeni bir yol ayrımına giriyor. Bir yanda İsrail’in dayattığı gerçeklik; Kudüs’ün tek taraflı sahiplenilmesi ve Batı Şeria’daki fiili işgal. Diğer yanda ise dünyanın dört bir yanında yükselen “Filistin’i tanıma” açıklamaları.
Fakat bu açıklamalar, işgalin duvarlarını yıkmadıkça, Gazze’nin kuşatmasını kaldırmadıkça, Kudüs’ün çok kültürlü kimliğini geri getirmedikçe sadece birer diplomatik vitrin olmaktan öteye gidemeyecek.
Filistin davası için asıl soru şudur: Abbas’ın gidişinin ardından yeni liderlik, halkın direnişini ve iradesini mi temsil edecek, yoksa büyük güçlerin yazdığı senaryolara sessizce uyum mu sağlayacak?