Bir köy vardı, dağların ardında, sessizliğin kalbiyle çevrili.
O köyde yaşayan Ali Rıza adında bir adam, gençliğinde şehirlerin ışığına özenmiş, insanların alkışını özlemişti. Hep daha fazlasını istemişti: daha büyük bir ev, daha parlak bir hayat, daha güçlü bir ses…
Ama yıllar geçtikçe fark etti ki, kalbin sesi dışarıdan değil, içerden geliyordu.
Bir gün sabahın ilk ışıklarıyla uyandı. Evinin önündeki asırlık ceviz ağacına baktı. Gövdesindeki çatlaklar, kendi yıllarının iziydi sanki. O an mırıldandı:
“Ben ne zamandır kendi gönlümce yaşamıyorum?”
O sabah, kimseye haber vermeden yürümeye başladı. Dağ patikalarından geçti, rüzgârın taşıdığı kekik kokusunu içine çekti. Ne bir hedefi vardı, ne bir planı.
Yalnızca kalbinin yönünü izliyordu.
Öğleye doğru bir dere kenarına oturdu. Su berraktı, gökyüzü kadar. Avuçlarını daldırdı, içti.
Bir anda çocukluğunu hatırladı:
Ayakkabısız koştuğu tarlaları, annesinin tandır başında gülüşünü, babasının sessiz gururunu…
Ve içinden bir ses fısıldadı:
“İşte, gönlümce olan bu…”
O günden sonra Ali Rıza köye döndü ama artık başka biriydi.
Ne başkalarının ne düşündüğünü umursadı, ne de kendi geçmişinin yükünü.
Toprağını ekti, türkü söyledi, çocuklara hikâyeler anlattı.
Köy halkı ona “Gönlümce Dede” demeye başladı.
Çünkü onun yüzünde hep huzur vardı — dışarıdan değil, içinden doğan bir ışık gibi.
Bir gün bir genç sordu ona:
“Dede, senin sırrın nedir?”
Ali Rıza gülümsedi, uzak dağlara baktı ve dedi ki:
“Evladım, insan gönlünce yaşayınca, dünya da gönlünce olur.
Çünkü kalbin yolunu bulan, hiçbir yolda kaybolmaz.”
Ve o gün, köyün üzerindeki rüzgâr bile farklı esti —
sanki herkes, az da olsa, kendi gönlünce yaşamaya karar vermişti.
Gönlümce
“Gönlümce” derim bazen, sessiz bir akşamda,
Bir kelime değil bu, bir sığınak aslında.
Ne dünya hükmeder o âna,
Ne de zamana diz çöker ruhumun yankısı.
Gönlümce yaşamak —
Bir dalın rüzgârla anlaşması gibi,
Bir çocuğun yağmurda ıslanması gibi,
Ne hesap var orada, ne korku,
Sadece içten bir “oh” sesi durur ortasında.
Gönlümce sevmek —
Kimsenin anlamadığı bir dilde dua etmek gibi,
Bir bakışta yitip, bir tebessümde doğmak gibi,
Kalbimin pusulası nereye dönse
Orası olur evim, yurdum,…
Gönlümce ağlamak da vardır elbet,
Bir yıldız düşerken dilek tutmamak gibi,
Kederi de kucaklar insan bazen,
Çünkü bilir:
Her gözyaşı bir tohumdur,
Ve her tohumun içinde yeni bir “ben” saklıdır.
Gönlümce yaşamak —
Ne zengince, ne fakirce…
Sadece içimden geldiğince,
Rüzgârın yönüyle, kalbimin sesiyle,
Kendi mevsimimde… gönlümce.