Kuzey Afrika’nın kalbinde, Nil’in iki kolu arasında doğan bir ülke…
Sudan, neredeyse yetmiş yıldır yalnızca bir devlet değil, aynı zamanda insanlığın direncinin ve acısının aynası olmuştur.
Bağımsızlığını 1956’da kazandığından bu yana, ülke darbe, iç savaş, bölünme ve kıtlık sarmalından bir türlü çıkamamıştır.
Bugün Sudan, Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyanın en büyük insani ve yerinden edilme krizi haline gelmiştir.
Milyonlarca insan evsiz, milyonlarcası kayıp, geri kalanlar ise hayatta kalmaya çalışıyor — bir ülkenin değil, bir halkın sessiz çığlığı yankılanıyor.
1. Bağımsızlık: Bir Umudun Doğuşu (1956)
1956’da İngiliz-Mısır ortak yönetiminden kurtulan Sudan, Afrika’nın bağımsızlık rüzgârına katılmıştı.
O günlerde Hartum sokaklarında bayraklar dalgalanıyor, şiirler okunuyor, Nil’in suları bile özgürlükle yankılanıyordu.
Ancak o özgürlük çok sürmedi.
Etnik, dini ve bölgesel ayrılıklar kısa sürede iktidar savaşına dönüştü.
Kuzey’de Arap-İslam kültürüyle özdeşleşen yönetici sınıf, güneydeki siyah Afrikalı ve Hristiyan toplulukları dışlamaya başladı.
Bu da Sudan tarihinin ilk iç savaşını başlattı.
2. Darbeler Zinciri: Gücün Kanla Yazıldığı Yıllar
Sudan, bağımsızlığından bu yana 30’dan fazla darbe girişimi gördü; bunlardan en az dördü başarıyla sonuçlandı.
Her biri, bir öncekinden daha sert ve daha yıkıcıydı.
- 1958’de General Abboud’un darbesi: Ordu ilk kez siyasetin merkezine yerleşti.
- 1969’da Cafer Numeyri dönemi: Sosyalist bir rejim kuruldu, ancak baskı arttı.
- 1989’da Ömer el-Beşir’in iktidarı: İslamcı yönetim, ülkeyi uluslararası yalnızlığa itti.
Beşir dönemi, Sudan’ın en uzun ama en karanlık dönemlerinden biri oldu.
1990’larda Usame bin Ladin dahi bir süre Sudan’da barındı.
Uluslararası yaptırımlar, ekonomik çöküş ve etnik temizlik suçlamaları ülkeyi bir uçuruma sürükledi.
3. Darfur: İnsanlığın Utancı
2003 yılında Darfur bölgesinde patlayan isyan, modern çağın en acımasız katliamlarından birine dönüştü.
Beşir yönetimi, isyancılara karşı “Cancevid” adlı Arap milisleri kullandı.
Sonuç: yüz binlerce ölü, milyonlarca yerinden edilmiş insan, yakılmış köyler, harap olmuş topraklar.
Birleşmiş Milletler, bu süreci “soykırım” olarak tanımladı.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, 2009’da Ömer el-Beşir hakkında savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama kararı çıkardı.
Ancak adalet Sudan topraklarına hiç ulaşamadı.
Darfur bugün hâlâ ölüm ve açlıkla sessizce boğuşan bir hayalet şehirler coğrafyası.
4. Bölünme: Sudan’ın Kalbinin İkiye Ayrılışı (2011)
2011 yılı, Sudan için tarihî bir kırılma anıydı.
Yıllar süren çatışmaların ardından Güney Sudan, referandumla bağımsızlığını ilan etti.
Bu ayrılık, Afrika’nın en genç devletini doğururken, Sudan’ın ruhunda derin bir yara bıraktı.
Çünkü petrolün büyük kısmı Güney Sudan sınırları içinde kalmıştı.
Ekonomik kriz derinleşti, Hartum yönetimi nefes alamaz hale geldi.
Sudan, bir kez daha içe döndü — ve kendi halkına karşı savaşmaya başladı.
5. Devrim Umudu ve Yeni Çöküş (2019–2023)
2019’da Sudan halkı sokaklara döküldü.
On binlerce kişi “Özgürlük, Barış, Adalet” sloganlarıyla Beşir rejimini devirdi.
Dünya, bu gençlerin cesaretine hayran kaldı.
Kadınlar ön saftaydı; bir elinde bayrak, diğerinde özgürlük talebi.
Ancak bu bahar kısa sürdü.
Geçici sivil-asker yönetimi bir türlü istikrar sağlayamadı.
2021’de General Abdülfettah el-Burhan bir darbe yaptı, sivil yönetimi askıya aldı.
2023 Nisan’ında ise ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) arasında kanlı bir iç savaş patlak verdi.
Bir yıl geçmeden milyonlarca insan yerinden edildi, şehirler yerle bir oldu, çocuklar açlık ve hastalıkla mücadele etmeye başladı.
6. Dünyanın En Büyük İnsani Krizi
Bugün Sudan, dünyanın en büyük insani ve yerinden edilme krizine ev sahipliği yapıyor.
Birleşmiş Milletler’e göre:
- 10 milyondan fazla insan ülke içinde veya dışında yerinden edildi,
- 25 milyondan fazla kişi acil insani yardıma muhtaç durumda,
- Açlık, kolera ve salgın hastalıklar kontrolsüz biçimde yayılıyor.
Bir zamanlar Afrika’nın “ekmek sepeti” olan Sudan, artık açlığın ve çaresizliğin coğrafyası.
Hastaneler yok, okullar kapalı, yardım konvoyları yağmalanıyor.
Kadınlar ve çocuklar, savaşın sessiz kurbanları olarak tarih sayfalarına düşüyor.
7. Sessiz Kıta, Sessiz Dünya
Sudan’ın çığlığı, çoğu zaman dünya medyasının gürültüsünde kayboluyor.
Ne Batı’nın kameraları ne de büyük güçlerin diplomatik masaları bu acıyı duyuyor.
Çünkü Sudan’da çıkar yok; petrol yok, stratejik ittifak yok, siyasi fayda yok.
İnsan hayatı ise artık uluslararası sistemin en değersiz parçası haline gelmiş durumda.
Ancak Sudan’ın hikâyesi yalnızca acıdan ibaret değil.
Bu halk, defalarca küllerinden doğdu.
Kadınlar eğitim atölyeleri kuruyor, gençler yerel yardım ağlarıyla açları doyuruyor.
Küçük bir umut — belki de insanlığın yeniden dirilişine giden yolun başlangıcı — hâlâ Sudan topraklarında nefes alıyor.
8. Sonuç: Sudan, İnsanlığın Aynasıdır
Sudan’ın hikâyesi, sadece bir ülkenin değil, insanlığın sınavının hikâyesidir.
Yetmiş yılda, bağımsızlık umutlarının nasıl felakete dönüşebileceğini, uluslararası çıkarların nasıl bir ulusu yutabileceğini gösterir.
Bugün Sudan’da yanan her köy, yıkılan her okul, ölen her çocuk bize tek bir gerçeği haykırır:
Adalet geciktiğinde, insanlık ölür.
Sudan’ın küllerinden yeniden doğacağı gün, belki dünya da vicdanını yeniden bulacaktır.
Çünkü Sudan, yalnız Afrika’nın değil, insanlığın en derin yarasıdır.
