Bir zamanlar Arap dünyasının kültürel kalbi olan Suriye, on yılı aşkın bir süredir savaş, yıkım ve diplomatik yalnızlık içinde yaşadı.
Ancak bugün, rüzgâr yön değiştiriyor gibi görünüyor.
Son dönemde Şam ile Washington arasında gerçekleşen görüşme, sadece iki ülke arasındaki bir temas değil; aynı zamanda Orta Doğu’nun geleceğini yeniden şekillendirebilecek bir diplomatik kıvılcım olarak değerlendiriliyor.
Dünyanın geri kalanı temkinli bir iyimserlik içinde izlerken, Suriyeliler kendi topraklarında “normalleşme” kelimesinin gerçek anlamını sorguluyor.
1. Yalnızlığın On Yılı: Suriye’nin Karanlık Dönemi
2011’de patlak veren iç savaş, Suriye’yi hem siyasi hem de insani olarak bir enkaza çevirdi.
Bir zamanlar Ortadoğu’nun eğitimli, üretken ve kozmopolit toplumu; mezhepsel, etnik ve ideolojik çizgilerle bölündü.
Yıllar içinde:
- 500 binden fazla insan hayatını kaybetti,
- 12 milyondan fazla kişi evlerini terk etti,
- Ülkenin %80’inden fazlası yoksulluk sınırının altına düştü.
Suriye, yalnız savaşla değil, diplomatik izolasyonla da mücadele etti.
Batılı ülkeler, Esad yönetimini tanımayı reddetti; Arap Birliği üyeliği askıya alındı; ABD ve Avrupa Birliği ağır yaptırımlar uyguladı.
Bu, Suriye’yi dünyanın en izole edilmiş devletlerinden biri haline getirdi.
2. Washington–Şam Görüşmesi: Diplomasinin Uykudan Uyanışı
Yıllar sonra gelen bu son temas, hem içeride hem dışarıda yankı uyandırdı.
ABD temsilcileriyle Suriyeli yetkililer arasında yapılan “sınırlı ama anlamlı” görüşme, yeni bir sayfanın açılabileceği umudunu doğurdu.
Kaynaklara göre toplantının gündeminde:
- Suriye’nin insani krizine yönelik işbirliği,
- Terörle mücadelede koordinasyon,
- Ve sınır ötesi yardımların güvenliği** yer aldı.
Bu görüşme, doğrudan bir ittifak anlamına gelmese de iki tarafın da birbirini yeniden dinlemeye başladığının işareti.
Washington açısından bu temas, İran etkisinin dengelenmesi ve Rusya’nın bölgede zayıflayan nüfuzunu sınırlandırma çabasıyla ilişkilendiriliyor.
Şam açısından ise bu görüşme, uluslararası meşruiyet arayışının ilk adımı olarak görülüyor.
3. Arap Dünyasında Normalleşme Rüzgârı
Aslında Suriye’nin diplomatik dönüşü, yalnızca ABD ile değil, Arap dünyasının kendi iç evrimiyle de yakından bağlantılı.
2023’te Arap Birliği, Suriye’yi yeniden üyeliğe kabul etti.
Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri, Şam’la temaslarını yeniden kurdu.
Bu, bölgedeki “sıfır sorun” yaklaşımının geri dönüşü olarak yorumlandı.
Arap ülkeleri artık “Esad’ın gitmesi” değil, Suriye’nin toparlanması gerektiğini konuşuyor.
Bu dönüşüm, hem bölgesel güvenliğin hem de enerji ve ticaret hatlarının yeniden kurulması açısından büyük önem taşıyor.
4. Cautious Optimism: Suriye Halkının Temkinli Umudu
Şam sokaklarında “normalleşme” kelimesi fısıltıyla anılıyor.
Bir yanda 13 yıldır süren savaşın yorgunluğu, diğer yanda yeniden nefes alabilme arzusu var.
Bir öğretmen olan Meryem, Nour Qormosh’a şöyle diyor:
“Biz sadece çocuklarımızın okula gidebildiği, marketlerde yiyecek bulabildiğimiz, hastanelerin çalıştığı bir ülke istiyoruz. Siyaset değil, yaşam istiyoruz.”
Ancak halk da biliyor ki diplomasi, hızlı sonuç veren bir ilaç değil, yavaş işleyen bir umut.
ABD ve Batı ülkeleri henüz yaptırımları kaldırmış değil.
Suriye ekonomisi hâlâ çökmüş durumda; elektrik, gıda ve yakıt kıtlığı devam ediyor.
Yine de, uzun yıllar sonra ilk kez, geleceğe dair bir ihtimal doğmuş durumda.
5. Gerçek Değişim mi, Sembolik Jest mi?
Analistler ikiye bölünmüş durumda.
Bazıları bu görüşmeyi “stratejik bir dönüm noktası” olarak görürken, diğerleri bunun sadece jeopolitik bir manevra olduğuna inanıyor.
-
Birinci görüşe göre, ABD artık Esad’ı devirmek yerine, Suriye’de istikrar arayışına yöneliyor.
Çünkü istikrarsızlık, göç ve terör dalgalarıyla Avrupa’yı da etkiliyor. -
İkinci görüşe göre ise bu temas, ABD’nin Suriye üzerindeki “kontrolü kaybetmeme” çabası.
Yani asıl hedef, Şam’ı kazanmak değil, Rusya ve İran’ı sınırlamak.
Hangisi doğru olursa olsun, bu diplomatik hareketlilik Suriye’yi yeniden uluslararası masaya davet ediyor.
6. Rusya, İran ve Türkiye Dengesi
Suriye’nin dönüşü, sadece ABD ile ilişkiler bağlamında değil, Rusya–İran–Türkiye üçgeninde de yeni bir denge yaratıyor.
Moskova, yıllardır Esad’ın en güçlü destekçisi oldu; ancak Ukrayna savaşı, Rusya’nın dikkatini ve kaynaklarını bölgeden uzaklaştırdı.
İran ise sahadaki nüfuzunu koruyor, ama ekonomik baskılar ve İsrail saldırıları Tahran’ı yıpratıyor.
Bu zayıflık, ABD için Suriye dosyasına geri dönme fırsatı yarattı.
Türkiye açısından ise Şam’ın uluslararası sisteme dönüşü, hem sınır güvenliği hem de mülteci politikası açısından kritik.
Ankara, Şam’la doğrudan veya dolaylı diyalog kanallarını açık tutarak yeni dönemin bölgesel şekillenmesinde söz sahibi olmayı hedefliyor.
7. Suriye’nin Geleceği: Yıkıntılar Arasında Diplomasi
Suriye bugün hâlâ bir enkaz ülke.
Şehirlerin yarısı yıkılmış, milyonlarca insan ülke dışında, eğitim ve sağlık sistemi neredeyse çökmüş durumda.
Ama tarih bize şunu öğretir: En uzun kışların bile bir baharı vardır.
Bu görüşme, belki hemen barışı getirmeyecek.
Ama diplomasi, savaşın bıraktığı enkazın üzerine ilk kez bir diyalog taşı koyuyor.
Yıllardır sessiz kalan Suriye’nin sesini yeniden dünyaya duyurma fırsatı bu olabilir.
8. Sonuç: Bir Halk, Bir Ülke, Yeniden Başlama Cesareti
Suriye, bugün hâlâ kendi küllerinin içinde yürüyen bir ulus.
Ama artık yalnız değil — dünya yeniden kapısını çalıyor.
ABD ile yapılan görüşme, belki küçük bir adım, ama büyük bir semboldür:
Bir ülke, ne kadar yıkılmış olursa olsun, yeniden ayağa kalkabilir.
Belki diplomasi, bu kez savaşın değil, barışın dilini konuşur.
Ve belki, Şam’ın eski taş sokaklarında bir gün yeniden çocuk kahkahaları yankılanır.
