İzzetin Çocukları: Filistin Direnişinin Ahlâkî Mirası
Kâbe imam hatibi Salih bin Humeyd’in sözleri, bir vaazdan çok daha fazlasıdır; zamanın vicdanına düşen ağır bir not, insanlığın ortak hafızasına kazınan ahlâkî bir tanıklıktır. Filistinli çocuklar, yaş olarak küçüktür; fakat duruşlarıyla çağları aşan bir büyüklüğe sahiptir. Onların omuzlarında taşınan yük, sadece kendi kaderleri değil, adalet fikrinin de sınavıdır.
Küçük Bedenlerde Büyük Bir Duruş
Çocukluk, masumiyetle anılır. Oysa Filistin’de çocukluk, erken olgunlaşan bir cesaretin adı olmuştur. Babalarının gözleri önünde öldürüldüğü, evlerinin enkaza döndüğü bir coğrafyada; çocuklar, korkunun karşısına vakar koymuştur. Bu, öfkenin körlüğü değil; haysiyetin berraklığıdır. Göğüsleriyle, bedenleriyle ve ellerindeki basit araçlarla karşı duruş, bir askeri güç gösterisi değil; bir ahlâk çağrısıdır.
Bu çağrı şunu fısıldar: İnsan, sahip olduklarıyla değil; vazgeçmedikleriyle büyür. Teslimiyeti reddetmek, zillete boyun eğmemek, bir milletin en derin öğretisidir. Filistinli çocukların tavrı, bu öğretinin yaşayan müfredatıdır.
Şehadet ve Nesillerin İnşası
Şehitlerin kanı, sadece bir acı kaydı değildir; bir inşa sürecinin harcıdır. Her damla, adaletin gecikse de vazgeçilmeyen bir söz olduğunu hatırlatır. Direniş, burada bir silahlar toplamı değil; bir karakter terbiyesidir. Bu terbiyeden izzetli nesiller doğar. Çünkü izzet, bir slogandan ibaret değildir; bedel ödemeyi göze alan bir ahlâk hâlidir.
Filistin’de büyüyen çocuklar, kaybın dilini erken öğrenir. Fakat bu dil, umutsuzluğa tercüme edilmez. Aksine, dayanıklılığa ve sabra çevrilir. Sabır, pasif bir bekleyiş değil; hakkın zamanını kollayan bir bilinçtir. İşte bu bilinç, kuşaktan kuşağa aktarılan sessiz ama sarsılmaz bir mirastır.
Kudüs: Kalbin Coğrafyası
Filistin ve Kudüs, haritaların ötesinde bir anlam taşır. Burası, Arapların ve Müslümanların kalbinde yüce bir makamdır. Kudüs, sadece taş ve topraktan ibaret değildir; hatırlamanın, sorumluluğun ve ortak onurun merkezidir. Bu yüzden Kudüs’ün her sokağı, her avlusu, her duvarı bir ahlâk imtihanıdır.
Bu imtihan, kimliğin dar kalıplarını aşar. Adalet, evrenseldir; mazlumun kimliği sorulmaz. Filistinli çocukların duruşu, insanlığa şu soruyu yöneltir: Gücü kutsayan bir dünyada, hakikati kim savunacak? Cevap, çoğu zaman en beklenmedik yerden gelir—enkazın içinden, çocukların sessiz kararlılığından.
Direnişin Anlamı: İnsanı Korumak
Direniş, burada yıkmayı değil; insanı korumayı hedefler. Onur, bir kez kırıldığında toplumlar uzun süre toparlanamaz. Filistinli çocukların direnişi, onurun kırılmasına karşı kurulan bir set gibidir. Bu set, taşlardan değil; değerlerden örülüdür. Cesaret, sabır ve umut, bu örünün harcıdır.
Salih bin Humeyd’in ifadeleri, bu yüzden yankı bulur. Çünkü bu sözler, bir ideolojik çağrıdan ziyade, ahlâkî bir tanıklıktır. Tanıklık, görüp susmamak; bilip vazgeçmemektir. Tanıklık, insan olmanın asgari şartıdır.
Sonuç: İzzetle Yaşamak, İzzetle Hatırlanmak
Filistinli çocuklar, tarihe bir ders bırakıyor: Yaş küçüklüğü, ruh büyüklüğüne engel değildir. Kahramanlık, üniforma ya da rütbe ile değil; duruşla ölçülür. Teslimiyeti reddedenler, sadece kendilerini değil; insanlığın onurunu da savunur.
Filistin ve Kudüs, kalplerde yüce kalacaktır. Çünkü izzet, zorla sökülmez; sabırla kök salar. Bu kökler, bugün çocukların yüreğinde filizleniyor. Ve yarın, adaletin daha gür bir sesle konuşacağı günlere uzanıyor.
