Gazze’de Suskunluğun Yankısı: İnsanlık Nerede Kayboldu?
Bir harita açın önünüze.
Ortadoğu’ya doğru kaydırın gözlerinizi.
Denizle toprak arasında sıkışmış bir kara parçası var: Gazze.
Adını duyduğunuzda içiniz sızlıyorsa, hâlâ insansınız.
Ama artık bu sızının yerini öfke aldıysa, bilin ki bu öfke haklı bir isyanın kıvılcımıdır.
Her gün yeniden başlıyor orada kıyamet.
Bombaların, açlığın, susuzluğun, çaresizliğin gölgesinde…
Bir çocuk daha sabah uyanamıyor.
Bir annenin kucağında, bir bebek nefes almadan sonsuzluğa uğurlanıyor.
Ve dünya sadece izliyor.
Bir Sessizlik Duvarı: Küresel Vicdanın Çöküşü
Dünyanın ileri gelenleri; başkanlar, liderler, kurullar, konseyler…
Hepsi diplomatik kelimelerin arkasına saklanıyor.
"Endişeliyiz", diyorlar.
Ama bu endişe, ne su taşıyor bir kuyuya,
ne de ekmek götürüyor bir sofraya.
Gazze’de her şey sistemli bir şekilde yok ediliyor.
Evler yıkılıyor, okullar bombalanıyor, hastaneler hedef alınıyor.
Ve bu savaş değil artık — bu, planlı bir soykırım.
Yeni bir kent planlanıyor belki de o topraklara.
Ama üstünde yükselen binalar, altında kalan çocukların hayallerini gömebilir mi?
Siyasetin Çöküşü: Hakikatin Yenilgisi
Eğer siyaset, mazlumun sesi olamayacaksa;
eğer diplomasi, yalnızca güçlü olanı koruyacaksa;
eğer uluslararası hukuk, yalnızca kâğıt üzerinde kalacaksa…
O zaman bu dünyanın düzeni, çökmüş bir yapıdır.
Çünkü siyaset, yalnızca ittifaklar ve çıkarlar değil,
aynı zamanda vicdandır.
Bugün Gazze’de yaşananlar karşısında sessiz kalan herkes,
gelecekte kendi çocuklarının gözlerinin içine bakamayacak.
Çünkü bu suskunluk, bir ihanettir.
İnsanlığa, adalete, barışa ihanettir.
Gazze: Aynaya Bakmaktır
Gazze, sadece bir yer değil,
aynı zamanda bir aynadır.
Ve o aynaya bakan her vicdan,
kendi rengini görür orada.
Kimi kendini utançla tanır,
kimi sessizliğin karanlığıyla yüzleşir,
kimi de elini taşın altına koyarak direnişin onurunu taşır.
Şimdi susmak zamanı değil.
Şimdi konuşma, yazma, anlatma ve haykırma zamanıdır.
Çünkü suskun kalınan her gün,
bir çocuğun daha mezar taşı olur.
Unutmayın:
İnsanlık, sınırlarla değil, vicdanla ölçülür.
Ve Gazze’de atılan her bomba,
bir vicdanı daha öldürüyor.
Sessizliğin Yankısında Gazze: İnsanlık Onurunun Çöküşü
Gazze...
Bir annenin fısıltısı gibi ağlayan şehir.
Bir çocuğun gözyaşında saklı olan kadim acı.
Ve buharlaşan bir insanlık, bombaların gölgesinde.
Dünyanın gözleri önünde yaşanıyor her şey.
Yoksulluğun adı değişti: abluka.
Ölüm artık füzelerle değil, açlıkla geliyor.
Bir lokma ekmek, bir damla su, bir nefes umut…
Hepsi birer suç aleti ilan edilmiş durumda.
Gazze’de taş üstünde taş kalmazken,
yeni bir şehir inşa ediliyor: unutmanın şehri.
Adı bile hazır: Zion.
Ama unutulan şey, orada bir halkın yaşadığıydı.
Damarlarında Filistin’in hatırası akan bir halkın...
Bu bir savaş değil.
Bu bir yok ediştir, bir suskunluk suçudur.
Ve dünya, göz kapaklarını kapatıyor adaletin üzerine.
Kimi ekonomik çıkarla susuyor,
kimi politik hesaplarla,
kimi ise yalnızca alıştığı için.
Ama bilinsin ki;
Adaletin terazisi sadece mahkeme salonlarında kurulmaz.
Vicdanlar da bir mahkemedir.
Ve o mahkemede, bugün sessiz kalanlar,
yarın kendi çocuklarına hesap veremez hâle gelecek.
Zulüm nerede olursa olsun, ona karşı sessiz kalmak,
onu onaylamaktır.
Ve bugün Gazze’de yaşanan, yalnızca bir coğrafyanın değil,
tüm insanlığın imtihanıdır.
Eğer insanlık, bir avuç çocuğun çığlığına
bir damla su veremeyecek kadar sağırsa…
Eğer dünya, bir halkı yeryüzünden silme girişimine
seyirci kalacak kadar körse…
O hâlde artık hiçbir siyaset meşru değildir,
hiçbir güç, hakikat karşısında geçerli değildir.
Çünkü bir gün, tarihin kalemi bu günleri yazacak.
Ve o zaman, kim susmuştu, kim konuşmuştu,
kim direndi, kim boyun eğdi…
Hepsi bir bir ortaya çıkacak.
Gazze, sadece bir şehir değil,
bir aynadır.
Ve o aynada gördüğümüz şey,
kendi insanlığımızdır.
Yorum Gönder