İsrail’in Sınırsız Mağduriyeti: Kaosun Meşruiyet Zırhı

 



İsrail’in Sınırsız Mağduriyeti: Kaosun Meşruiyet Zırhı

Dünyanın en karmaşık jeopolitik satranç tahtasında bir taş var ki, ne zaman hamle yapsa “mağdur” kisvesiyle örtülür. İsrail, tarihin en trajik olaylarından biri olan Holokost’un kutsal mirasını elinde bir kalkan gibi taşıyarak, mazlumiyetin siyasallaştırılmış en uç noktalarına ulaşmıştır. Ancak bu sınırsız mağduriyet anlatısı, zamanla bir meşruiyet kılıfına, daha da kötüsü küresel kaosun kapısını aralayan bir silaha dönüşmüştür.

Mağduriyetin Gücü: Siyasi ve Askerî Bir Dokunulmazlık

Mağduriyet, haklı çıkmanın en etkili yollarından biridir. İsrail devleti, kuruluşundan itibaren bu psikolojik üstünlüğü, diplomatik ve askerî dokunulmazlık zırhına çevirmiştir. Filistin topraklarında süregelen işgaller, sivillere yönelik ağır insan hakları ihlalleri, uluslararası hukuku yok sayan yerleşim politikaları; tüm bunlar "güvenlik" ve "var olma hakkı" başlığı altında sunularak sorgulanmaz kılınmıştır.

Oysa hakikat başka bir şey fısıldar: Sürekli bir tehdit algısı yaratılarak, saldırganlık savunma gibi gösterilmiş, kurban psikolojisi üzerinden kurulan söylem, ezilenleri suçlu konumuna itmiştir.

Küresel Vicdanın Bastırılması: Eleştiriye Tahammülsüzlük

İsrail’i eleştirmek, birçok ülkede antisemitizm ile eş tutulur hâle gelmiştir. Böylece dünyanın her köşesindeki entelektüel vicdan, siyasi doğruculuk bariyerine çarpar. Bu da İsrail’in eylemlerine yönelik küresel bir sessizlik ortamı yaratır. Oysa Filistinli bir çocuğun cansız bedeni, bu sessizliğin gölgesinde toprağa verilirken, gerçek mağdurun kim olduğu gün gibi ortadadır.

Kaosa Açılan Kapı: Bölgesel ve Küresel Yangınlar

İsrail’in sınırsız mağduriyet anlatısı, sadece Filistin’i değil, İran’dan Lübnan’a, Yemen’den Suriye’ye uzanan geniş bir coğrafyayı etkiler hale gelmiştir. Her saldırı, bir başka karşılıkla büyür; her hamle, daha büyük bir yangının kıvılcımı olur. İsrail’in İran’a yönelik müdahaleleri, Gazze’de yürüttüğü yok edici operasyonlar, Arap halklarının kalbine kazınmış öfkeyi büyütmekte, Batı ile Doğu arasındaki uçurumu derinleştirmektedir.

Bu sistemli kriz üretimi, dünya düzenini tehdit eden bir kaotik dalga yaratmaktadır. Süper güçlerin desteğiyle her ihlal cezasız kalırken, dünya halkları kaosa doğru itilmektedir. Çünkü adaletin olmadığı yerde barış bir serap, güven bir illüzyondur.

Yeni Bir Söyleme İhtiyaç Var

Bugün artık “İsrail’in güvenlik hakkı” ile “Filistin halkının yaşama hakkı” arasında yapay bir tercih dayatılmaktadır. Oysa iki halkın da güven içinde, eşit haklarla yaşaması mümkündür. Ancak bu, İsrail’in sınırsız mağduriyet zırhını bırakmasını ve uluslararası toplumun da korkusuzca hakkı savunmasını gerektirir.

İsrail’in mağduriyet anlatısı eğer sonsuza dek sorgusuz kabul edilirse, bu sadece Filistin’in değil, insanlığın da kaybı olur. Çünkü mazlumiyetin ardına saklanan güç, adaleti değil, sadece gücü kutsar.


Sonuç:

İsrail’in sınırsız mağduriyetini merkeze alan bu sistem, artık sürdürülemez hale gelmiştir. Bu düzende kazanan yoktur. Sessiz kalan her yürek, çürüyen bir insanlık vicdanının tuğlasıdır. Gerçek mağdurun kim olduğuna kulak verilmeli; adalet, çıkarların değil, insanlığın sesiyle yeniden inşa edilmelidir.



Post a Comment

Daha yeni Daha eski