Mesih Söylemi ve Gizli Ajanda: Siyonistlerin Büyükelçisinden Trump’a Atfedilen Kehanetin Ardındaki Strateji
Tarihin puslu labirentlerinde bazı sözler yankı olur, bazılarıysa barut fıçısının kıvılcımı... ABD’nin eski başkanı Donald Trump hakkında İsrail’in eski büyükelçisinin kullandığı “Mesih” ifadesi, sadece sıradan bir övgü değil; bir stratejinin, bir inancın ve belki de karanlık bir planın parçasıydı. Bu makale, bu sözlerin ardında yatan sembolleri, ittifakları ve yaklaşan fırtınanın ayak seslerini irdelemeyi amaçlıyor.
Bir Kehanetin Yankısı mı, Yoksa Bir Propagandanın Ateşi mi?
İsrail’in eski ABD büyükelçisi Ron Dermer’in Trump’a yönelik “O bir Mesih gibidir” ifadesi, birçok kesim tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Sözde sembolik, özde ideolojik olan bu söylem, basit bir iltifattan öte; bir inşa sürecinin tuğlasıdır. Siyonist vizyonun temel taşlarından biri olan “Büyük İsrail” projesi, tarihi vaatler ve dinsel motivasyonlarla örülmüş bir gelecek tahayyülüdür.
Trump bu söylemle, yalnızca bir siyasi figür değil; İsrail’in eskatolojik planlarında kendisine özel bir rol biçilen bir aktör haline getirildi. Peki bu, sadece ABD'nin politikalarına yön vermek için kullanılan bir motivasyon aracı mıydı? Yoksa Siyonist aklın daha büyük bir jeopolitik satrancında yeni bir hamlenin habercisi mi?
ABD: İttifak mı, Kukla mı?
ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada şekillenen yeni düzende yalnızca bir süper güç değil; aynı zamanda İsrail’in en sadık müttefiki oldu. Ancak son yıllarda bu müttefiklik ilişkisinin niteliği sorgulanır hale geldi. Trump döneminde ABD, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini meşrulaştırdı ve Abraham Anlaşmaları’yla Arap ülkeleriyle İsrail'in ilişkilerini normalleştirmeye yönelik bir dizi adımı teşvik etti.
Bu adımlar, yalnızca diplomatik kazanımlar değil; teolojik anlamlar da taşıyan hamlelerdi. Siyonist düşüncenin mesiyanik yönü, bu siyasi destekle somutlaştı. Trump bu bağlamda, “Mesih benzeri” bir kurtarıcı değilse bile, “kıyameti hızlandıracak aracı” olarak konumlandırıldı.
Yeni Bir Kıyamet Projesi mi?
İsrail merkezli radikal Siyonist gruplar, Armageddon savaşını hızlandırarak Mesih’in gelişi için uygun koşulları yaratmak istiyor olabilir. Bu tür bir inanç sisteminde, büyük bir bölgesel savaş, kaosun kutsal bir bileşeni olarak görülüyor. İran’a karşı sert politikalar, Suriye’deki müdahaleler ve Filistin üzerindeki baskı politikaları, bu hazırlığın adımları olarak okunabilir.
Dolayısıyla büyükelçinin Trump’a atfettiği "Mesih" benzetmesi, sadece dini temalı bir hayranlık ifadesi değil; daha büyük bir kaotik senaryonun parçası olabilir. ABD kamuoyunu ve politik elitlerini bu doğrultuda yönlendirmek için yapılan stratejik bir hamle olarak değerlendirmek gerekir.
Trump'ın Rolü: Kullanıldı mı, İş birliği mi Yaptı?
Trump’ın bu sürecin neresinde durduğu ise ayrı bir tartışma konusudur. Kimi analistler, onun yalnızca Siyonist planın bir piyonu olduğunu öne sürerken; kimileri, bu planın aktif bir destekçisi, hatta inananı olduğunu savunur. Hangi perspektiften bakılırsa bakılsın, Trump döneminde atılan adımların çoğu, bu mesiyanik tahayyülün pratiğe dökülmesi şeklinde cereyan etti.
Sonuç: Kutsal Kılıfa Sarılmış Jeopolitik Satranç
“Mesih” söylemi, sadece bir figürü yüceltmenin çok ötesindedir. Bu, ABD kamuoyunu duygusal bir kıvılcımla harekete geçirmenin, politikacılara tanrısal bir meşruiyet kılıfı biçmenin, hatta Ortadoğu’da yeni bir savaşın fitilini ateşlemenin taktiksel bir yoludur.
Her söz, bir zihin haritası çizer. Ve bu sözler, dünyanın geleceğinde rol alacak olan yeni çatışmaların zihinsel hazırlığını yapıyor olabilir. Bu bağlamda, “söz” artık yalnızca bir sembol değil; bir silahtır. Ve bu silah, zihinlerde önce kutsallık yaratır, ardından gerçeklikte yıkım...
Not: Bu makale, konjonktürel gelişmeler ve jeopolitik okumalar üzerinden ileri görüşlü bir analiz sunmak amacıyla hazırlanmıştır. Herkesin vicdanı ve aklıyla değerlendirmesi temennisiyle...
Yorum Gönder