Başarı ve Üzüntünün Aynasında Dostluk

 



Başarı ve Üzüntünün Aynasında Dostluk

Hayat, insana dostlarını tanıma sanatını öğretirken; başarı ve üzüntü, bu sanatın en keskin fırça darbelerini vurur. İnsanın gerçek dostlarını keşfetmesinde, kaderin ince dokunuşları çoğu kez başarı anlarında çoğalan alkışlarda ve hüzün anlarında derinleşen sessizliklerde saklıdır.

Başarı... Parlak bir güneş gibi doğduğunda, etrafımız kalabalıklaşır. Tebrikler, övgüler, tebessümler... İnsan, zaferin verdiği sarhoşlukla, yanında duranları "dost" sanmaya meyleder. Oysa başarı, çoğu zaman dostların sayısını gösterir; kimlerin hayatımıza yaklaşmaya istekli olduğunu, kimlerin ışığımızdan pay almak istediğini. Bu kalabalık, samimi bir coşku kadar, çıkar hesaplarının da ince gölgelerini taşır.

Ve sonra hayat, kaçınılmaz olarak üzüntüyle sınar insanı. Kayıplar, kırgınlıklar, düşüşler... İşte o an, dostlukların samimiyeti berrak bir su gibi ortaya çıkar. Sözleri değil, sessizce yanımızda oturanları, acımızı yük gibi görmeyenleri, “ben buradayım” diyen bakışları fark ederiz. Üzüntü, dostlukların kalitesini tartar; özünde ne kadar sevgi, ne kadar sadakat ve ne kadar vefa taşıdıklarını ortaya çıkarır.

Bu nedenle hayat, dostluk konusunda insana iki ayrı terazi sunar: Biri başarıda, diğeri üzüntüde. Başarı, dostluğun sayısını; üzüntü ise dostluğun derinliğini ölçer. Ve zamanla insan, sayıca çok olanın değil, az ama gerçek olanın ne kadar kıymetli olduğunu anlar. Çünkü bir omuz, bin tebessümden daha değerlidir; bir sessiz varlık, yüz yüksek sesli tebrikten daha anlamlıdır.

Büyük düşünürlerin de dediği gibi, dostluk, sadece neşede gülüşmek değil; acıda susmayı da bilmek, orada durabilmektir. Ve hayatın en öğretici tarafı da budur: İnsanı, kendisini değil; etrafındakileri daha iyi görmeye, daha derin ve daha içten bakmaya zorlar.

Bu yüzden, başarı ve üzüntü insan hayatının yalnızca iki ayrı durağı değil; dostluğu sınayan, sadakati ispatlayan iki ayrı mihenk taşıdır. Gerçek dostluk, bu iki sınavdan geçerek yıpranmaz; aksine güçlenir, saflaşır ve zamanın ötesine taşınır.

Unutmayalım ki; başarıda yanımızda duranların çokluğu bizi kandırmasın, üzüntüde yanımızda kalanların azlığı bizi üzmesin. Çünkü kalabalıklar göz boyar; samimiyet ise kalpte yankılanır ve gerçek dostluk ancak bu yankıda kendini belli eder.


Başarı ve Hüzün Ülkesinde Bir Yolculuk

Zamanın elleriyle yoğrulmuş eski bir şehirde, iki dost birlikte yürüyordu: Işık ve Gölge.
Işık, başarıya benzerdi; ne zaman ortaya çıksa, çevresine daha pek çok insanı toplardı. Gölge ise hüzne benzerdi; geldiğinde etraf tenhalaşır, kalanlar sessizce sabrederdi.

Bir gün bu iki dost, kalabalık bir meydanda durdu. Meydanın ortasında, “Zafer Çeşmesi” denilen yüksek bir taş yapı vardı. Işık, kendisine yaklaşan, tebessüm eden, alkış tutan kalabalığı seyretti. Sayısız insan, başarıya dokunmak için ona yanaşıyor, övgüler diziyordu. Işık gülümsedi, etrafında bu kadar çok dost olduğu için kendini güçlü hissetti.

Fakat gece olup da meydanı sessizlik sardığında, Gölge ağır adımlarla geldi. Zafer Çeşmesi’nin suyu kurudu, taşlar karardı. Kalabalık birdenbire dağıldı. Işık, az önceki kalabalığı hatırladı; şimdi meydanda sadece birkaç kişi kalmıştı. Konuşmadılar, soru sormadılar; ama orada, Gölge’nin soğuk sessizliğinde durmayı seçtiler.

Işık hayretle onlara baktı: “Neden hâlâ buradasınız?” diye fısıldadı.
Bir tanesi gülümsedi: “Çünkü biz, zaferin değil; senin dostunuz.”

İşte o an Işık anladı: Kalabalık, sayıydı; sadakat, derinlikti.
Başarıda dostluğun miktarı görünür; üzüntüde ise dostluğun özü…

Ve o günden sonra Işık, Gölge’den hiç korkmadı. Çünkü Gölge, ona gerçek dostlarını öğretmişti.


Dostluğun Terazisi

Başarıya vardığında yolun,
Kalabalık bir gül bahçesi sarar etrafını,
Her dal, her yaprak, her tebessüm
Bir dostluk sanılır …

Ne çok kişi dokunur omzuna,
Ne çok ses yankılanır kulağında,
O an sanırsın ki, dostluk
Sayıyla ölçülen bir hazine…

Derken bir akşam iner gönlüne,
Üzüntü çalar kapını sessizce,
Gözyaşının ağırlığında eğilir başın,
Ve işte tam orada, kalabalık buhar olur gider.

Sessizlik kalır geriye,
Bir avuç dost, kelimesiz durur yanında,
Onlar ki, ne zaferin alkışını ister,
Ne de düşüşün utancına bakar.

İşte o zaman anlarsın,
Başarı dostluğun sayısını söyler;
Üzüntü ise kalitesini…

Ve öğrenirsin:
Bir omuz, bin alkıştan kıymetlidir;
Bir sadık bakış, yüz övgüden derindir.

Dostluk, kalabalık değil, derinliktir;
Sayı değil, sadakattir.
Gerçek dost, zaferin değil,
Kalbinin yanında bekleyendir.



Post a Comment

Daha yeni Daha eski