İsrail’in İç Çatışmaları: Protestoların Gölgesinde Bölünmüş Bir Toplum
İsrail, uzun yıllardır bölgesel güvenlik sorunları, uluslararası ilişkilerdeki kırılmalar ve Filistin meselesi gibi dış politikadaki sancılı süreçlerle gündeme gelse de; bugünlerde ülkenin içinde kaynayan bir başka krizin yankıları daha fazla hissedilmeye başladı: toplumsal bölünmüşlük ve siyasi kutuplaşma.
Sokaklarda Yükselen Sesler: Demokrasiye Sahip Çıkma Mücadelesi
2023 ve 2024 yıllarında özellikle yargı reformu adı altında yürütülen politikalar, İsrail’de on binlerce insanı sokaklara döktü. Tel Aviv, Kudüs ve Hayfa gibi büyük şehirlerde haftalarca süren protestolar, yalnızca hükümetin kararlarına değil, aynı zamanda sistemin temel taşlarına yönelmiş bir itirazın simgesiydi. Bu protestolar, İsrail’in tarihindeki en büyük sivil direnişlerden biri olarak kayıtlara geçti.
Hükümetin yargı üzerindeki denetimini artırma çabaları, birçok İsrailli tarafından hukukun üstünlüğünün tehdit altında olduğu şeklinde algılandı. Askeri pilotlardan akademisyenlere, teknoloji şirketlerinden sağlık çalışanlarına kadar geniş bir kesim, bu girişime karşı sesini yükseltti.
Toplumun Derin Yarığı: Sekülerler, Dindarlar ve Ultra-Ortodokslar
İsrail toplumu, kültürel ve ideolojik olarak uzun zamandır çatışmalarla dolu bir mozaiği barındırıyor. Seküler İsrailliler, liberal değerleri ve Batı tipi demokrasiyi savunurken; ultra-Ortodoks Yahudiler, dini kurallara dayalı bir yaşam tarzını ve bunun kamusal alana yansımasını talep ediyor.
Bu bölünme yalnızca yaşam tarzında değil, eğitim sisteminden zorunlu askerlik uygulamalarına, ekonomi politikalarından şehir planlamasına kadar birçok alanda kendini gösteriyor. Özellikle dindar kesimin askerlikten muaf tutulması ve devlet yardımlarından orantısız biçimde yararlanması, seküler toplum kesimleri arasında ciddi bir hoşnutsuzluk yaratıyor.
Yıkılmakta Olan İttifak: Ordu ile Hükümet Arasındaki Güven Krizi
İsrail’in iç güvenliği için temel direklerden biri olan ordu ile hükümet arasındaki ilişkiler de, yargı reformu krizinde ciddi bir sınavdan geçti. Yüzlerce yedek asker görevlerini askıya alacaklarını açıkladı. Bu, sadece sembolik bir tepki değil, aynı zamanda İsrail’in askeri caydırıcılığı açısından da ciddi bir uyarı sinyaliydi.
Krizle Gelen Fırsat mı, Yoksa Çöküşe Giden Yol mu?
İsrail’in iç çatışmaları, dış politikada da ülkenin elini zayıflatıyor. İran ile tırmanan gerilim, Hizbullah tehdidi ve Gazze’de devam eden krizler, toplumsal birlik ve güvenin olmadığı bir zeminde daha kırılgan hale geliyor. Bu durum, ülkenin hem içeride hem de dışarıda bir “çok cepheli kriz” ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Ancak bu kaosun içinde bazıları için bir umut da yeşeriyor: Toplumun geniş kesimleri, demokrasiye sahip çıkmak ve geleceği birlikte şekillendirmek için ilk kez bu kadar güçlü bir şekilde bir araya geliyor. Belki de bu çatışmalar, İsrail toplumunun içindeki kırılgan fay hatlarını görmesini ve yeniden tanımlamasını sağlayabilir.
Sonuç: İsrail’in Geleceği Hangi Yolda Şekillenecek?
İsrail, bir dönüm noktasında. İçerideki çatışmalar sadece bugünün değil, geleceğin de temel parametrelerini belirleyecek. Ya bölünmüşlük daha da derinleşerek toplumu zayıflatacak ya da bu krizden doğan ortak akıl, İsrail'in demokratik değerleriyle yeniden buluşmasını sağlayacak.
Sokakların sesi susmasa da, gelecek; yalnızca bağıranların değil, duyanların da tarihi olacak.
İsrail’in İç Çatışmaları: Bölünmüş Toplumun Sessiz Çığlığı
Kimlik Krizi ve Devletin Ruhsal Yaraları
İsrail devleti, kuruluşundan bu yana bir kimlik kriziyle yüzleşmektedir: bir yandan seküler, demokratik bir devlet olma iddiası; öte yandan "Yahudi ulus devleti" kimliği arasında sıkışmış bir yapı. Bu gerilim, zamanla toplumun damarlarında derin çatlaklar oluşturdu. Laikler ile dindarlar, Aşkenazlar ile Sefaradlar, Arap yurttaşlar ile Yahudi çoğunluk arasında büyüyen uçurumlar; ülkeyi çok sesli bir demokrasi değil, içten içe kaynayan bir kazan hâline getirdi.
2023 ve 2024 yıllarında Netanyahu hükümetinin yargıyı zayıflatma girişimleriyle birlikte ülke genelinde patlak veren protestolar, bu kırılganlığın en sert tezahürlerinden biri oldu. Ordu mensupları, iş dünyası temsilcileri, akademisyenler ve sokaktaki sade vatandaşlar—hepsi farklı saiklerle ama ortak bir kaygıyla meydanlara çıktı: Demokrasi elden gidiyor.
İki İsrail: Aynı Toprakta Farklı Gelecekler
Bugün İsrail içinde adeta iki farklı devlet ruhu yaşamakta: biri, Kudüs merkezli, muhafazakâr ve dindar bir gelecek tahayyül ederken; diğeri Tel Aviv’in seküler sokaklarında modernleşmiş, özgürlükçü bir vizyonu savunmakta. Bu ikilik sadece kültürel değil; hukuki ve siyasi yapıya da sirayet etmiş durumda.
Haredi (ultra-Ortodoks) nüfusun giderek artması, askerlik yapmamaları, vergi sistemine katkılarının sınırlı oluşu; seküler halkta büyüyen bir adaletsizlik duygusu doğuruyor. Öte yandan Filistin meselesine yaklaşım da bu fay hatlarını derinleştiriyor. Barış isteyenler ile yayılmacı politikaları savunanlar artık sadece iki farklı politik görüşü değil; iki ayrı dünya görüşünü temsil ediyor.
Toplumsal Depremin Eşiğinde Bir Devlet
Bu bölünmüşlük hali, İsrail’in stratejik karar alma kabiliyetini de zayıflatıyor. Güçlü bir iç cephe olmadan yürütülen dış politikalar; hem askeri hem diplomatik cephede kırılganlık yaratıyor. Netanyahu gibi siyasetçiler, dış tehditleri abartarak veya yeni cepheler açarak içerdeki birlik arayışını diri tutmaya çalışıyor. Ancak bu taktikler artık etkisini yitirmiş gibi görünüyor.
Bugün İsrail’de hem solda hem sağda giderek artan bir kesim, mevcut sistemin sürdürülemez olduğunu dile getiriyor. Gençler, “hayatta kalmak” ile “özgürce yaşamak” arasında tercih yapmaya zorlandıklarını hissediyorlar. Göç edenlerin sayısı artarken, askerlikten kaçış da belirginleşiyor.
İsrail’in İç Çatışmaları (Bölüm 2)
Derinleşen Yaralar: Protestoların Sosyolojik Yüzü
İsrail’in kalbinde yükselen protesto dalgaları, yalnızca politik bir çalkantıdan ibaret değildir. Bu gösteriler; sosyal dokunun çözülmesini, farklı toplulukların birbirine olan güvenini yitirişini ve geleceğe dair ortak bir vizyonun kaybını simgeler. Dindar ve laik kesimler arasında büyüyen uçurum, Tel Aviv’in modern sokaklarından Kudüs’ün muhafazakâr mahallelerine kadar uzanan bir fay hattı gibi ilerlemektedir.
Ultra-Ortodoks Yahudiler ile seküler İsrailliler arasında askerlik hizmeti, vergi yükümlülükleri ve medeni haklar konusunda yıllardır süren çekişmeler, bugün artık sadece kabine toplantılarında değil, sokaklarda da kıvılcım yaratmaktadır. Bir yanda devletin ideolojik temellerini Tevrat ile harmanlamaya çalışan bir blok, diğer yanda laik bir hukuk devleti talep eden geniş bir kitle... Bu zıtlık, İsrail toplumunun mayasında var olan çatışmayı artık görünür hale getirmiştir.
Ekonomik Baskılar ve Orta Sınıfın Kırılganlığı
Protestoların arka planında, ekonomik sıkışmaların yarattığı halk öfkesi de yatmaktadır. Artan yaşam maliyetleri, konut krizleri ve yüksek vergiler, özellikle genç nüfusun devlete olan sadakatini zedelemiştir. İnovasyon ve teknoloji merkezi olan Tel Aviv'de dahi, birçok genç yüksek ücretli işler bulsa da yaşam koşulları ve fırsat eşitsizlikleri nedeniyle memnuniyetsizlik büyümektedir.
Bu ekonomik dengesizlikler, etnik ayrımların da altını çizmektedir. Arap İsrailliler, Doğu Kudüs sakinleri, Etiyopyalı Yahudiler ve Gazze sınırındaki düşük gelirli kesimler, devletten dışlandıklarını düşünmektedir. Bu durum, toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren ve devlete duyulan bağlılığı körelten bir başka etkendir.
Yargı Reformu Krizi: Bardağı Taşıran Son Damla
Netanyahu hükümetinin hayata geçirmek istediği yargı reformu, toplumda zaten var olan huzursuzluğu büyük bir patlamaya dönüştürmüştür. Reformla birlikte hükümetin yargı üzerindeki etkisinin artacağı algısı, demokratik denge ve denetleme mekanizmalarının ortadan kalkacağı endişesine neden olmuştur. İsrail’de yargı, özellikle dini etkiden uzak kararlar alabilen nadir kurumlardan biri olarak görülüyordu. Bu nedenle reform, laik kesim için kırmızı çizgi olarak belirmiştir.
Tel Aviv’den Hayfa’ya, Kudüs’ten Be’er Şeva’ya kadar yayılan gösteriler, yalnızca bir yasaya karşı değil, İsrail’in geleceğine dair bir vizyon mücadelesine dönüşmüştür. Bu mücadelede ordu içindeki bölünme, polis teşkilatındaki çatlaklar ve akademi dünyasındaki istifalar, protestoların ciddiyetini daha da artırmıştır.
İsrail'in Geleceği: İçteki Çöküş, Dıştaki Yayılmacılık?
Tüm bu iç gerilimlerin ortasında İsrail hükümeti, dış politikada daha saldırgan bir rota izlemektedir. Gazze, Batı Şeria, Suriye ve hatta Lübnan sınırında askeri manevralar, toplumun dikkatini iç krizlerden uzaklaştırmak için bir taktik olarak değerlendirilmektedir. Ancak içerideki bölünmüşlük ve güvensizlik, İsrail’in uzun vadeli güvenliği ve istikrarı açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
İsrail’in İç Gerilimleri: Bir Toplumun Aynasında Kırılan Kimlik
Kimlik Krizi ve Demokratik Erozyon
İsrail toplumunun derinliklerinde yankılanan en belirgin çatlak, kimlik üzerine yaşanan mücadeledir. Laik ve seküler Yahudiler ile dindar-ultra Ortodoks kesimler arasında yıllardır süregelen gerilim, son dönemde ciddi bir kırılma noktasına ulaşmıştır. Bu iki kesim, sadece dini yaşantı veya yasalar konusunda değil, devletin temel karakteri üzerine de keskin biçimde ayrışmaktadır.
Bu çatışma, özellikle Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinin sınırlandırılmasına yönelik yasa teklifleriyle alevlenmiş; “yargı reformu” olarak sunulan düzenleme, İsrail demokrasisinin geleceği üzerine kaygıları büyütmüştür. Protestocular, bu düzenlemelerin “otoriterleşmenin ayak sesleri” olduğunu iddia ederken, iktidar ise “seçmen iradesine dayalı meşru bir reform” söylemini benimsemiştir.
Askerler Sokakta, Pilotlar İstifa Etti
Söz konusu iç gerilim sadece sokaklara taşmakla kalmadı, ordunun da içine işledi. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) içindeki birçok yedek asker ve savaş pilotu, hükümete karşı tutum alarak eğitim tatbikatlarını boykot etti. Özellikle Hava Kuvvetleri'nden gelen bu tepki, İsrail tarihinde eşi görülmemiş bir olaydır. Bu durum, devletin iç güvenliğinde bile bir bölünmenin başladığına işaret etmektedir.
Arap Vatandaşların Gölgedeki Konumu
İsrail toplumunun yüzde 20’sini oluşturan Arap vatandaşlar, bu iç karmaşada görünmezliğe mahkûm bırakılmış durumdadır. Ne iktidarın ne de muhalefetin net bir şekilde ses verdiği bu kesim, yıllardır yaşadığı ikinci sınıf vatandaşlık durumunun değişmesini beklerken, çatışan iki Yahudi kutbu arasında sıkışıp kalmıştır. Arap vatandaşlar için bu iç kriz, bir umut değil, sistematik dışlanmanın daha da derinleşeceği bir sürecin habercisi olabilir.
Ekonomik Fırtınanın Yakın Ayak Sesleri
Toplumsal ve siyasal krizler, ekonomik güveni de zedelemiştir. İsrail ekonomisi yüksek teknoloji ve finansal dinamizmiyle bilinirken, yatırımcıların hukukun üstünlüğüne dair şüpheleri sermaye kaçışını tetiklemektedir. Teknoloji firmalarının merkezlerini başka ülkelere kaydırmaya başlaması, Tel Aviv’in “Orta Doğu’nun Silikon Vadisi” olma imajını sarsmaktadır.
Sonuç: Kırılganlığın Aynasında Bir Ulus
İsrail’in iç çatışmaları, sadece mevcut hükümetin politikalarıyla açıklanabilecek bir olgu değildir. Derin tarihsel, sosyolojik ve dini fay hatlarının bugünün siyasal iklimiyle çatlamasıdır. Bir yandan Gazze’de savaş sürerken, içeride toplumsal bir çözülme ve otoriteye karşı direniş büyümektedir. Bu ikili baskı, İsrail’i eş zamanlı olarak hem içeriden hem dışarıdan sarsan bir fırtınanın ortasına itmiştir.
Sorgulanan demokrasisi, bölünmüş toplumu ve küresel arenada yitirdiği meşruiyetiyle İsrail, artık “bölgesel bir güç” olmaktan öte, kendi kimliğiyle yüzleşmek zorunda kalan kırılgan bir devlettir.
Yorum Gönder