Ölü Kedi Sıçraması mı, İmparatorluğun Son Çırpınışı mı?

 



**Ölü Kedi Sıçraması mı, İmparatorluğun Son Çırpınışı mı?

ABD ve İsrail’in Savaş Yayma Politikaları Üzerine Derin Bir Değerlendirme**

Modern çağın tanıklığında, tarih sanki aynı oyunu tekrar tekrar sahneliyor:
Savaşlar, işgaller, bölünmeler, kaosla beslenen yeni düzenler…
Ve bu düzenin merkezinde genellikle ABD ve İsrail yer alıyor.
Ancak bugün, bu merkez sarsılıyor.
Bu bir güç gösterisi mi, yoksa çöküşten önceki son haykırış mı?

"Ölü Kedi Sıçraması" Nedir?

Finansal literatürde "ölü kedi sıçraması" (dead cat bounce), bir varlığın düşüşteyken kısa süreli yukarı hareket etmesidir. Yani düşüş kaçınılmazdır; ancak bir an için "toparlanma illüzyonu" yaşanır. Bu terim, düşmekte olan imparatorlukların son reflekslerini tarif etmek için de kullanılır.

Bugün ABD'nin ve İsrail'in bölgesel çatışmaları körüklemesi, sadece yayılma değil, aynı zamanda yeniden merkezileşme çabasıdır. Ancak dünya artık 1990'ların dünyası değildir. Güç kutupları çoğalmıştır. Küresel vicdan daha yüksek sesle konuşmaktadır.

Savaş Politikalarının Arka Planı: Dağılan Bir Dünyada Merkez Kalma Arzusu

ABD ve İsrail'in dış politika hamlelerinde şu temel stratejiler öne çıkıyor:

  • İstikrarsızlık ihracı: Irak, Libya, Suriye örneklerinde görüldüğü gibi, güçlü bölgesel devletlerin parçalanması İsrail’in güvenlik doktriniyle örtüşür.
  • Enerji yollarını kontrol: ABD için Ortadoğu, enerji üzerinden küresel dolar hakimiyetinin korunması demektir.
  • İran'ı kuşatma: İsrail için en büyük tehdit olan İran, ABD politikalarının da odak noktasıdır.

Fakat bu politikaların maliyeti büyümektedir. Hem bölgesel halklar hem de Batı kamuoyunda meşruiyet erozyonu yaşanmaktadır. Bu da akıllara şu soruyu getirir:

Sonu Gelmiş Bir Düzenin Kırılgan Hamleleri mi?

ABD’nin dünya üzerindeki hegemonik gücü, hem ekonomik hem de kültürel olarak çözülmektedir:

  • Dolar sistemine karşı BRICS blokları yükselmektedir.
  • Askeri müdahalelerin meşruiyeti sorgulanmaktadır.
  • İsrail’in Gazze’deki eylemleri, Batı dünyasında bile kitlesel protestolara neden olmaktadır.

Bu tablo, "ölü kedi sıçraması" ihtimalini güçlendirir. Yani bu savaş yayma politikaları, güçlü oldukları için değil, çökmekte oldukları için bu kadar yaygındır. Kaosu büyüterek yeniden düzen kurabileceklerine inanan bir akıl, aslında kendi varlığını sürdürmeye çalışan bir gölgedir.

Yeni Bir Dönem Başlıyor mu?

Bugün Çin, Hindistan, Rusya, Türkiye, Brezilya gibi ülkeler çok kutuplu bir dünya talebini yükseltiyor. Artık hiçbir güç tek başına karar veremiyor, yaptırım uygulayamıyor. ABD-İsrail ekseninin her adımı, küresel bilinçte daha büyük bir tepkiye yol açıyor.

İşte bu noktada şu söylenebilir:
Bu bir yükseliş değil; düşüşün gürültüsüdür.
Bu bir hâkimiyet değil; sonun öncesindeki yankıdır.


Sonuç: Tarih Kapanırken, Gelecek Uyanıyor

ABD ve İsrail’in savaş politikaları, bir çöküşün çırpınışları olabilir. Elbette hâlâ güçlüler. Fakat bu güç, artık korku değil; tepki doğuruyor. Ve bu tepki, dünyanın yeni rotasını çizen halkların, ulusların ve vicdanların sesiyle birleşiyor.

Son söz, halkların olacaktır. Ve bu söz artık savaş değil, adalet, onur ve barış olacaktır.



**Çöküşün Kıyısında Doğan Yeni Dünya Düzeni:

İç Kırılganlıklar, Dış İtirazlar ve Yükselen Çok Kutupluluk**

Tarih, çoğu zaman bir imparatorluğun düşüşünü anlatmadan önce başka bir doğuşa kapı aralar. Bugün ABD ve İsrail’in savaş merkezli politikaları, yalnızca Ortadoğu’yu değil, küresel sistemi de yeniden şekillendirme çabasındadır. Fakat bu çaba, karşısında sessiz bir kabul değil; giderek büyüyen bir direnişle karşılaşmaktadır. Üç ana eksende bu kırılmayı anlamak mümkündür:


1. Yeni Dünya Düzeni’nin Doğuşu: Çok Kutuplu Dünyaya Doğru

Yüzyıllardır Batı merkezli olarak kurulan küresel düzen, artık tek merkezli bir anlayışla sürdürülememektedir. ABD’nin küresel hâkimiyeti, ekonomik krizler, askeri müdahaleler ve içerideki çözülmelerle zayıflarken; yeni aktörler sahneye çıkmaktadır:

  • Çin, Kuşak ve Yol Projesi ile Asya, Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlamaktadır.
  • Rusya, NATO yayılmasına karşı askeri ve diplomatik hatlar örmektedir.
  • Hindistan, teknolojik ve ekonomik büyümesiyle sessiz bir süpergüç olarak yükselmektedir.
  • Türkiye, Brezilya, İran gibi bölgesel güçler, kendi etki alanlarını inşa etmeye başlamıştır.

BRICS+ yapılanması, dolara bağımlı olmayan finans sistemleri ve yerel para birimleriyle ticaret gibi hamlelerle, ABD'nin küresel ekonomik tahakkümüne alternatif bir düzen kurmaya çalışmaktadır. Bu bir kopuş değil; bir doğuştan ibarettir.


2. İsrail’in İçerideki Kırılganlığı: Demokrasiden Teokrasiye Kayış

İsrail, askeri teknolojileri ve dış desteğiyle güçlü görünse de içeride derin bir kutuplaşma yaşamaktadır:

  • Yargı reformu protestoları, halkın önemli kesiminin mevcut yönetime duyduğu güveni sarsmıştır.
  • Ultra-Ortodoks yapılarla laik kesimler arasında derinleşen uçurum, sosyal bir patlamanın zeminini hazırlamaktadır.
  • Filistin topraklarındaki işgaller, yalnızca uluslararası baskıya değil, içerideki vicdanlara da çarpmaktadır.

Ayrıca Gazze'deki savaş, İsrail’in askeri olarak değil, ahlaki ve siyasi meşruiyet bakımından zayıfladığını göstermektedir. Uluslararası arenada İsrail’e verilen desteğin sorgulanması, onun “dokunulmazlık zırhını” zedelemeye başlamıştır.

İçeride, artık şu soru fısıldanmaktadır:
Bir devlet güvenlik için ne kadar baskı kurabilir?
Ve bu baskı ne zaman kendi halkına döner?


3. ABD’de Yükselen İtiraz Sesleri: İmparatorluğun Kalbinde Direniş

Bir süpergücün çöküşü, yalnızca dışarıdan gelen darbelerle olmaz. İçerideki çürüme, çoğu zaman en sessiz ve en derin çöküştür.

Bugün ABD’de:

  • Genç kuşaklar arasında Filistin’e verilen destek artmakta, İsrail yanlısı politikalar yoğun şekilde sorgulanmaktadır.
  • Üniversitelerde ve sokaklarda kitlesel protestolar, Biden yönetimini zor durumda bırakmaktadır.
  • Ekonomik eşitsizlik, sosyal adaletsizlik ve silahlanma kültürü, iç güvenliği tehdit etmektedir.

Trump ve Biden kutuplaşması, sistemin kendisinin sorgulandığı bir dönemi işaret etmektedir. Bu sesler artık fısıltı değil; çöküşün yankısını duymak istemeyen bir halkın çığlığı halini almıştır.


Sonuç: Sessizlikten Doğan Direniş, Karanlıktan Yükselen Işık

ABD ve İsrail'in savaş politikaları, artık alışıldık zafer hikâyeleri yazamıyor. Çünkü karşılarında yalnızca ordular değil; uyanmış halklar, örgütlenmiş zihinler ve yeni vizyonlar var. Yeni Dünya Düzeni, sessizce yükseliyor. Bu düzen ne Batı’nın ne Doğu’nun; adaletin, çok sesliliğin ve barışın düzeni olacaksa, o zaman bu dönüşüm kaçınılmazdır.

Her çöküş, bir yeniden doğuşu mümkün kılar.
Ve bazen bir çığlık, tarihin en derin sessizliğini parçalar.




Post a Comment

Daha yeni Daha eski