Kuzey Makedonya’nın Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik serüveni, tarihsel bir ezgi gibi uzun, karmaşık ve bazen de hüzünlüdür. Yirmi yılı aşkın bir süredir bu büyük vizyonun peşinden koşan ülke, bugün bir dönüm noktasında duruyor: Brüksel’in son talebi, anayasanın ikinci kez değiştirilmesini istemek suretiyle süreci yeniden zorluyor ve Başbakan Hristijan Mickoski bunu “zorbalık” olarak tanımlıyor.
Bu mesele sadece bir teknik düzenleme değildir; bir halkın kimliğini, egemenliğini ve Avrupa idealiyle bire bir ilişkisini sorgulayan bir politik dramdır. Kuzey Makedonya, 2004’te AB’ye üyelik başvurusunda bulunmuş ve 2005’te aday ülke statüsünü almıştır. Ancak müzakerelerin başlaması, komşularla yaşanan tarihsel, dilsel ve kimlik temelli anlaşmazlıklar nedeniyle sürekli ertelenmiştir.
Tarihsel Arka Plan: İki Komşu, Bir Yol
Ab ideali, Balkan coğrafyasında barış ve refahla eş anlamlı görülür. 2018’de Yunanistan ile Prespa Anlaşması’nın imzalanması, ad konusunda yıllardır süren tartışmayı sona erdirmiş ve Kuzey Makedonya’nın NATO’ya katılımının yolunu açmıştır. Ancak aynı zafer, AB sürecinde yeni bir dönemin kapılarını aralasa da, devamında gelen siyasi çekişmeler engelleri artırmıştır.
Bugün, ülkenin önünde duran en somut engel, Bulgaristan’ın talebiyle şekillenen anayasal değişikliktir. AB sürecinde, Kuzey Makedonya’nın temel yasasında Bulgar azınlığın tanınmasını içeren bir düzenlemenin yapılması öngörülmüştür. Bu koşul, siyasi liderler ve halk arasında derin tartışmalara yol açmıştır. Bir kısmı bunun AB’nin gerekli bir adımı olduğunu savunurken, Başbakan Mickoski bunun “aday ülkeye dikte edilen ek bir şart” olduğunu ileri sürmektedir.
Milli Kimlik, Egemenlik ve Avrupa Değeri
Kuzey Makedonya’daki siyasi atmosfer, sadece bir anayasa maddesi etrafında şekillenmemekte; aynı zamanda kimlik, tarih ve egemenlik gibi ulus-devletin en temel taşlarını kapsayan bir sorgulama sahnesi yaratmaktadır. Yeni anayasa değişikliğini reddeden hükûmet, AB sürecindeki adımların koşulsuz şekilde yürütülmesini, Bulgaristan’ın ön şartlarının kaldırılmasını talep ediyor. Bu tavır, iç siyasette milliyetçi söylemleri güçlendirdiği gibi, AB ile ilişkilerde de tıkanıklığa yol açıyor.
Avrupa Komisyonu ve AB yetkilileri, bu anayasal düzenlemenin yol açacağı siyasi ve hukuki reformların, Kuzey Makedonya’nın AB standartlarına ulaşması açısından belirleyici olduğunu vurguluyor. Komisyon, ülkenin hukukun üstünlüğü, azınlık hakları ve demokratik standartlar alanında somut ilerleme kaydetmesine odaklanmayı sürdürüyor. Bu reformların gerçekleştirilmesi, sadece bir müzakere şartı değil, aynı zamanda Avrupa değerleriyle uyumun somutlaşması için gerekli görülüyor.
Zorluklar ve Umut Arasında Bir Denge
Kuzey Makedonya’nın AB’ye üyelik yolundaki bu son engel, sadece diplomatik bir müzakere meselesi değil; bir halkın geleceğiyle ilgili seçimlerin de sembolüdür. AB’nin genişleme perspektifi, Balkanlar için barış, istikrar ve ekonomik fırsatların kapısını aralayan bir vizyon olarak dururken; içeride yaşanan bu siyasi çekişmeler, bu vizyonun gerçekleştirilmesinde yeni sınavlar yaratıyor.
Mickoski’nin “zorbalık” olarak nitelediği talebin arkasında derin tarihsel ve siyasal dinamikler bulunuyor. Fakat bir ülke halkı, Avrupa’nın temel ilkeleriyle kendi kimliğini ve egemenliğini nasıl harmanlayacağını bulduğunda, bu sadece bir anayasa maddesi değil, aynı zamanda bir ulusun Avrupa’yla bütünleşme arzusunun şiirsel bir yansıması haline gelebilir. Belki de gerçek Avrupa hikâyesi, bürokratik koşulların ötesinde, bu tür zor diyalogların aşılmasında gizlidir.
Kuzey Makedonya’nın bu engelden nasıl çıkacağı, sadece bir siyasi karar değil; Avrupa idealinin Balkanlar’daki sesi olacak bir vizyonun doğuşuna da işaret edecektir. Bu süreç, tarih boyunca birçok kez sancıyla şekillenen bu kadim coğrafyada, yeni bir umut melodisinin yükselişi olabilir.
