Şeker Portakalı: İçimizde Kırılmış Bir Çocuğun Sessiz Hikâyesi

 

Bazı kitaplar vardır ki onları okumaz, yaşarsınız. Kelimeleri değil, duyguları çevirirsiniz sayfalarıyla birlikte. José Mauro de Vasconcelos’un kaleminden dökülen “Şeker Portakalı”, işte böyle bir eserdir.

Küçük bir çocuğun, Zezé’nin, hem içimize hem edebiyata kök salan öyküsüdür bu kitap. Ve her satırı, okuyanın içinde büyümeyen bir şeyleri usulca kımıldatır.

Zezé: Sevilmeyi Bekleyen Bir Fidan

Zezé, yoksulluğun kıyısında ama hayal gücünün tam kalbinde yaşayan küçük bir çocuktur.
Yaramazlıklarıyla çevresine dert olur, ama kimse onun ne denli hassas, ne kadar sevgiye aç olduğunu göremez.
Oysa onun dünyası, oyunlarla değil, içe akıtılmış gözyaşlarıyla örülüdür.
Ve sığınır bir şeker portakalı fidanına…
Kimi zaman konuşur onunla, kimi zaman ağlar. Çünkü o küçük ağaç, Zezé’nin hayalleridir, sırdaşıdır, iç sesi ve kalbinin yeşeren tarafıdır.

“Benim bir şeker portakalı fidanım vardı. Ona içimi dökebiliyordum...”

Portuga: Bir Çocuğun Kalbine Düşen Güneş

Zezé’nin hayatında bir de Manuel Valadares vardır – onun deyişiyle “Portuga.”
Bir yetişkinin sevgisi, merhameti ve anlayışıyla Zezé’nin içindeki çocuk ilk defa güvende hisseder.
Portuga, bir baba değildir ama babalık ruhunun en saf hâlidir.
Zezé’nin ruhuna ilk defa güneş dokunur onunla birlikte.
Ama tıpkı hayat gibi, bu sıcaklık da uzun sürmez.
Ve bir araba kazası, bir çocuğun içindeki ışığı karanlığa gömer.

“Ben Portuga’yı çok sevdim. Ve sevgi, canı en çok yakan şeymiş…”

Ağacın Kesilişi: Masumiyetin Sonu

Zezé’nin tek dostu olan şeker portakalı ağacı da bir gün kesilir.
O an yalnızca bir ağaç değil; Zezé’nin çocukluğu da yıkılır.
Hayatın, oyunlara yer bırakmadığı bir eşiğe gelir.
Çocuk kalbi ilk kez geri dönüşü olmayan bir yasla tanışır.

“Bir çocuğun kalbi, kırılınca sessiz ağlar...”

Edebi Derinlik: Yalınlığın İçinde Saklı Acı

“Şeker Portakalı”, dil olarak basit; duygu olarak derin bir eserdir.
Yazarın kendi yaşamından izler taşıması, metne hem gerçeklik hem de dokunaklı bir samimiyet katmıştır.
Bu roman, çocuk kitabı gibi görünse de yetişkin kalplerde daha büyük izler bırakır.

Zezé’nin Yolculuğu Devam Eder

Bu roman bir üçlemenin ilk halkasıdır.
Ardından gelen “Güneşi Uyandıralım” ve “Delifişek”, Zezé’nin büyüyüşünü, içsel yalnızlığını ve sonunda yazar oluşunu anlatır.
Ama hiçbiri, “Şeker Portakalı” kadar kalbimizin köklerine işlemez.
Çünkü ilk acı, her zaman en derin izdir.

Hepimizin İçinde Bir Zezé Var

Zezé, sadece bir karakter değildir.
O, çocukluğunda anlaşılmamış her bireyin sesi;
sevilmeye doyamamış tüm kalplerin yankısıdır.
Onun hikâyesi, bizim içimizde susturulmuş bir çocuğun yeniden dile gelmesidir.

“Ben yoksul doğdum. Ama bu, yoksul bir insan olarak öleceğim anlamına gelmez.”


Son söz:
Zezé’yi okuduğunuzda, belki içinizdeki sessiz ağlayanı duymaya başlarsınız.
Belki de o küçük şeker portakalı fidanı, yeniden yeşerir kalbinizin bir köşesinde.

Post a Comment

Daha yeni Daha eski