Gazzeli Çocukların Yorgun Bakışları
Bir çocuğun bakışında saklıdır çoğu zaman bir halkın kaderi; suskun bir çığlık, anlatılamayan bir hikâye, taş kesilmiş bir anının gölgesi… Gazze’nin çocukları da tam burada, bu acının kıyısında duruyor: Gözlerinde taşınamayacak kadar ağır bir yorgunluk, yüreklerinde bitmek bilmez bir hasret var.
Yıllardır süren işgal, abluka ve soykırım; ne toprağı ne de taşı yalnızca vurdu — en çok da çocukların hayallerini vurdu. Oysa çocuk olmak, dünyanın en doğal hakkıydı onlar için. Şimdi, o hak yerini yarım kalmış oyunlara, yıkılmış okullara ve geceleri sımsıkı sarıldıkları korkulara bıraktı.
Gazze sokaklarında yürüyen bu küçük bedenlerin bakışlarında öyle bir derinlik var ki; sanki bin yıllık bir yıkımın izlerini taşıyorlar. O gözler, dünyaya hem bir serzeniş, hem de sessiz bir meydan okuma gibi: “Biz hâlâ buradayız…” diyorlar. Her bombanın ardından toz bulutunun arasından çıkar gibi; her kaybın ardından yeniden ayağa kalkar gibi.
Onların yorgun bakışları, sadece yaşadıkları travmayı değil, aynı zamanda insanlığın vicdanına tutulmuş bir aynayı da gösteriyor. Bir çocuğun gözünde yansıyan bu karanlık, dünyanın suskunluğundan örülmüş bir kefen gibi tüm insanlığın omuzlarına yük oluyor.
Fakat o bakışlarda bir başka şey daha var: Tükenmeyen bir umut… Belki fark edilmez, belki çok derinde saklı; ama orada. Çünkü en büyük yıkımlar bile bir çocuğun kalbindeki iyiliği ve yeniden başlama umudunu tam olarak yok edemez. Ve işte bu umut, Gazzeli çocukların en kıymetli hazinesi olarak yaşamaya devam eder.
Bugün, bu yorgun bakışlara bakmak; sadece bir trajediyi görmek değil, bir vicdan muhasebesi yapmak demektir. Gazze’deki çocukların gözleri, sadece onların değil; insanlığın ruhunun da ne kadar yaralı olduğunu fısıldıyor bize. Ve belki bir gün, bu yorgun bakışların yerini, savaşsız bir gökyüzü altında özgürce gülümseyen gözler alır…
Gazzeli Çocukların Yorgun Bakışları
Kırık duvarların dibinde,
kumdan kaleleri çoktan yıkılmış çocuklar…
Gözlerinde taş gibi ağır bir sessizlik,
bir halkın suskun tarihini taşır gibi.
Gece inerken Gazze’nin üstüne,
bir siren sesi uyandırır uykudan düşleri,
oyuncaklar değil molozlar dolar avuçlarına,
korkudan titreyen elleri göğe açılır,
bir dua gibi, bir haykırış gibi.
Ama yine de, o yorgun bakışlarda
küçücük de olsa bir umut,
küllerinden doğmayı bekleyen bir düş…
Ve belki bir gün,
o gözler yeniden güler,
toprak kan değil, papatya kokar,
çocuklar yeniden çocuk olur
ve dünya bir nebze olsun utanır sessizliğinden.
Ve bir gün,
bir annenin titreyen elleri dokunur evladının saçına korkusuzca,
bir baba, gözyaşlarını saklamaz artık karanlıkta,
bir kardeş, geceleri siren değil, masal dinleyerek uyur.
Duvarlar yeniden yükselir,
ama bu kez nefretle değil, sevgiyi korumak için,
avlular dolup taşar kahkahalarla,
ve çocuklar toprağa bomba parçaları değil, fidan gömer.
Deniz yine aynı denizdir Gazze’nin kıyısında,
ama dalgalar, artık taşımaz korkunun yankısını,
kumlar sıcak, gökyüzü berrak;
bir çocuğun bakışında güneş gibi parlayan özgürlük olur.
O gün geldiğinde,
insanlık susmaz;
bir halkın acısını paylaşır,
çocukların yorgun bakışlarında yeşeren barışı büyütür,
ve yeniden inanır:
en derin yara bile, bir gün sarılır…
Yorum Gönder