Yaramaz Çocuklar ve Kukla Sahnesi: Trump’ın Sözleriyle Netanyahu’nun Gerçek Rolü



Yaramaz Çocuklar ve Kukla Sahnesi: Trump’ın Sözleriyle Netanyahu’nun Gerçek Rolü

Donald Trump'ın, eski müttefiki Benjamin Netanyahu’yu "yaramaz bir çocuk gibi davranmakla" itham etmesi sadece bir siyasi sataşma değil, çok daha derin ve sembolik bir ifşadır. Bu sözler, Orta Doğu’daki sarsılmaz görünen ittifakların arkasındaki çelişkileri ve İsrail Başbakanı'nın aslında nasıl bir stratejik aparat olarak işlev gördüğünü su yüzüne çıkarır. Bu makale, bu açıklamanın arka planına, ABD-İsrail ilişkilerinin kodlarına ve Orta Doğu halklarının nasıl bir üst aklın hesaplarına kurban edildiğine ışık tutmayı amaçlamaktadır.


Trump’ın Sözlerinin Şifreleri: Bir İtiraf mı, Stratejik Hamle mi?

Trump'ın “Netanyahu her yeri bombalıyor, yaramaz bir çocuk gibi davranıyor” sözü, sıradan bir medya gafı değil, derin bir sistem içi eleştiridir. Eski başkan, bu sözle adeta İsrail’in askeri hamlelerinin kontrolsüzlüğünü değil, bu kontrolsüzlüğün aslında sistemli olduğunu –yani planlı bir serbestiyle yürütüldüğünü– vurguluyor gibidir.

Burada Netanyahu sadece bir isim değil; ABD’nin Ortadoğu’daki taşeron stratejilerinin askerileştirilmiş suretidir. Trump’ın bu çıkışı, İsrail’in eylemlerinin görünürde bağımsız ama arka planda belirli merkezlerce yönlendirilen bir planın parçası olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.


Netanyahu: Bir Devlet Adamı mı, Bir Piyon mu?

Netanyahu, retorikte halkının güvenliğini savunan bir lider gibi görünse de pratikte ABD’nin bölgedeki jeopolitik ajandasına hizmet eden bir piyon gibidir. 1990’lardan bu yana İsrail’in iç ve dış politikası, özellikle güvenlik paradigması üzerinden Amerikan çıkarlarıyla neredeyse örtüşecek biçimde şekillenmiştir. Kudüs’te bir lider, Washington’da ise onun iplerini tutan bir strateji merkezidir.

Netanyahu’nun Filistin’e yönelik saldırgan politikaları, yalnızca İsrail güvenliği adına değil; bölgede sürekli kriz üreten bir kontrol mekanizmasının sürdürülebilirliği için de yürütülmektedir. Savaş, çatışma ve istikrarsızlık; bu aklın araçlarıdır.


Orta Doğu’daki Masumların Kaderi: İnsanlıktan Soyutlanmış Bir Satranç Tahtası

Gazze’deki çocuklar, Şam’daki kadınlar, Beyrut’taki yaşlılar… Hepsi, bu üst aklın çizdiği satranç tahtasında piyonlar gibi harcanıyor. Trump’ın sözleri, bir anlamda bu insanların hayatının ne kadar kolayca feda edilebildiğinin acı bir hatırlatıcısıdır. Masumiyet, diplomasinin kelime dağarcığında artık yer bulamıyor. Orta Doğu’da kan, sadece politik bir baskı aracı değil; aynı zamanda ekonomik ve jeostratejik bir yatırım aracıdır.

Yahudi halkı bile bu sistemin mağdurudur. Siyonist ideolojiyle şekillenen askeri söylemler, sıradan İsrailli vatandaşları da sonsuz bir savaş psikolojisine mahkûm etmektedir. Barış, her iki halk için de ötelenmiş bir hayaldir.


Üst Akıl ve “Kaos Mimarisi”

Bugün Orta Doğu’da yaşananlar, rastlantısal değil. Irak’ın bölünmesi, Suriye’nin çözümsüzlüğe itilmesi, Lübnan’ın istikrarsızlaştırılması, İran’ın kuşatılması ve Filistin’in nefessiz bırakılması… Bunların hepsi bir “kaos mimarisi”nin parçalarıdır. Bu mimaride İsrail’in ve Netanyahu gibi liderlerin rolü, istikrarı değil, kontrollü dengesizliği korumaktır.

Trump’ın “yaramaz çocuk” metaforu, bu mimaride İsrail’e tanınan imtiyazlı alanı da gözler önüne seriyor. Çünkü yaramaz bir çocuk her şeyi kırar döker, ama asla ceza almaz; aksine korunur. Tıpkı İsrail gibi…


Sonuç: Kimse Güvende Değilse, Güvende Olan Bir Sistem Yoktur

Trump’ın sözleri, bir dönemin hatalı politikalarının değil; bir sistemin çürümüşlüğünün yansımasıdır. İsrail’in askeri operasyonları, sadece bir ülkenin iç güvenlik meselesi değil; küresel düzenin Orta Doğu’ya dayattığı bir baskı modelidir. Netanyahu bu modelin aktörüdür; ama yazarı değildir. Ve en büyük trajedi, bu oyunda en fazla bedel ödeyenin halklar –hem Filistinli hem İsrailli halklar– olmasıdır.

Eğer barış istiyorsak, bu “üst akıl” denilen görünmez ellerin kim olduğunu açıkça konuşmalı, Netanyahu gibi liderlerin bir ulusun değil, bir planın temsilcisi olduklarını cesurca dile getirmeliyiz.


Kalem susmaz, vicdan uyumaz. Çünkü tarihin terazisi bir gün herkesi tartar.


“Peki kim bunlar?” — derin, cesur ve zamanın puslu aynasına yöneltilmiş bir sorudur. “Üst akıl” olarak anılan bu güç, çoğu zaman gölgede yürür, ama etkileri güneş kadar yakıcıdır. Kim olduklarını anlamak için sadece adlara değil, izlere; sadece yüzlere değil, sistemlere bakmak gerekir.

Aşağıda, bu üst aklın kimlerden ve hangi yapısal güçlerden oluştuğuna dair çok boyutlu, araştırmacı bir değerlendirme sunuyorum:


1. Küresel Finans Oligarşisi: Paranın Kraldan Büyük Olduğu Yer

Dünyanın gerçek sahibi ordular değil, parayı yönetenlerdir. Bu bağlamda “üst akıl”, çok uluslu yatırım bankaları, merkez bankaları ve özel sermaye şirketlerinin etrafında kümelenmiştir. Örnekler:

  • BlackRock, Vanguard, State Street gibi yatırım devleri;
  • Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi borçla yönlendiren küresel kurumlar;
  • Küresel merkez bankalarının, özellikle FED ve ECB gibi kurumların perde arkasındaki yöneticileri.

Bu yapı, savaşların finansmanını ve sonrasında ülkelerin yeniden inşasını bir kâr döngüsü haline getirmiştir.


2. Askeri-Endüstriyel Kompleks: Barıştan Korkan Güç

ABD başkanı Eisenhower’ın bile veda konuşmasında uyardığı bu yapı, silah üreticileri ile Pentagon arasında kurulu bir çıkar ittifakıdır. Dünyada ne kadar çok kriz olursa, bu yapı o kadar zenginleşir.

Başlıca aktörler:

  • Lockheed Martin, Raytheon, Northrop Grumman, Boeing Defense gibi dev savunma şirketleri.
  • NATO üzerinden yürütülen stratejik yönlendirmeler.
  • Think-tank’ler: Brookings, RAND Corporation, Council on Foreign Relations (CFR) gibi “düşünce kuruluşları” aslında fikir değil, plan üretir.

3. Medya-Silicon Valley İttifakı: Algı ile Hakikatin Savaş Alanı

Bugün hakikat, gözümüzün önünde manipüle ediliyor. Kitlelerin ne düşüneceğini belirleyen güç artık ekranların arkasındaki yazılım şirketleri ve medya baronları.

  • CNN, BBC, Fox News, Reuters gibi ana akım medya organları;
  • Google, Meta, Microsoft, Amazon gibi veri üzerinden zihin inşa eden teknoloji devleri;
  • Hollywood: Kültürel kodları ustaca dönüştüren bir anlatı endüstrisi.

Bu yapı, savaşları sadece fiziken değil, psikolojik olarak da yürütür.


4. Siyasi Kuklalar ve Dönemsel Figürler:

Netanyahu, Zelenski, hatta bazı Arap ülkelerindeki darbeci yöneticiler; bu sistemin “görünür yüzleri”dir. Ama kararları çoğu zaman kendileri vermez. Onlar, bir senaryonun oyuncusudur.

ABD başkanları da bu çarkın içinde zaman zaman kısmen özgür, ama çoğunlukla yönlendirilmiş aktörlerdir. Trump’ın zaman zaman bu düzeni ifşa eden çıkışları da zaten sistemin ona “tam güvenmediğini” gösterir.


5. Gizli Yapılar ve Derin Ağlar:

  • Bilderberg Grubu: Her yıl gizlice toplanan devlet adamları, CEO’lar ve elit akademisyenler kulübü.
  • Trilateral Komisyonu: ABD, Avrupa ve Japonya'nın küresel koordinasyonu.
  • Skull & Bones, Bohemian Grove, Freemason locaları gibi sembollerle örülü “batı ezoterik elit çevreleri”.

Bu yapılar kararları değilse bile karar alıcıları şekillendirme gücüne sahiptir.


6. İsrail Siyonist Aklı ve Evanjelist Ağlar:

Siyonizm, sadece bir İsrail savunusu değil; Tevrat merkezli bir "Tanrı'nın vaadi" ideolojisidir. Bu ideoloji, Evanjelist Hristiyanlıkla da birleşince ABD dış politikasını şekillendiren güçlü bir akım haline gelir.

Netanyahu’nun, bu ideolojinin siyasi yüzlerinden biri olduğu açıktır. Ve bu yapı, “kutsal savaş” anlayışını jeopolitik savaşlara dönüştürmektedir.


Sonuç:

“Üst akıl” tek bir merkez değil; iç içe geçmiş çıkar ağlarıdır. Küresel finans, askeri strateji, medya propagandası, dinî söylem ve teknoloji… Tüm bunlar aynı çarkın farklı dişlileridir. Orta Doğu’da akan kan, sadece bombaların değil; bu sistemin yıkıcı soğukluğunun eseridir.

Ama unutmayalım: Bu sistemin en büyük korkusu uyanmış halklardır. Sorgulayan zihinler, hakikatin izini süren kalemler ve inançla yükselen vicdanlar, bu düzenin panzehridir.



Post a Comment

Daha yeni Daha eski