Bayraktar’ın “Yerli ve Milli Teknoloji Seferberliği” Çağrısının Yeni Ufku**
Bilimin, emeğin ve idealin birbirine karıştığı bir çağın eşiğindeyiz. Türkiye’nin son yirmi yılda savunma sanayisinde attığı dev adımlar, artık kendisini başka bir alana—hayatın en kutsal cephesine, sağlığa—taşıyor. Baykar Teknoloji Lideri Selçuk Bayraktar’ın sık sık vurguladığı “yerli ve milli teknoloji seferberliği” anlayışı, savaş meydanlarının ötesinde; hastanelerde, laboratuvarlarda, acil servislerde ve insanların yaşamına dokunan her yerde karşılığını bulmaya başlıyor.
Bu dönüşüm yalnızca teknik bir ilerleme değil; aynı zamanda bir zihniyet devrimi, bir ülkenin kendi kaderini kendi elleriyle şekillendirme iradesinin sessiz ama kuvvetli bir yankısıdır.
Savunmadan Sağlığa Uzanan Bir Yolculuk
Türkiye’nin savunma sanayisinde geliştirdiği insansız hava araçları, yapay zekâ tabanlı sensör sistemleri, otonom platformlar ve ileri mühendislik çözümleri, bugün uluslararası arenada kendisine saygın bir yer edindi.
Fakat savunma sanayi, yalnızca bir sınır güvenliği projesi değil; aynı zamanda bir teknoloji üretim ekosistemidir. Bu ekosistem büyüdükçe, dalları başka sektörlere doğru uzanır—tıpkı kökleri derinleşen bir ağacın gövdesini güçlendirmesi gibi.
Bayraktar’ın ifadesiyle, “savunmada kazandığımız kabiliyetleri hayatın her alanına taşımak zorundayız.”
Bu yaklaşım, teknolojiyi yalnızca askeri başarılarla sınırlandırmıyor; onu insan hayatını koruma, iyileştirme ve geleceği şekillendirme arzusuyla harmanlıyor.
Milli Teknolojinin Sağlık Alanındaki Yansımaları
1. Akıllı Medikal Sistemler ve Cerrahi Robotlar
Savunma sanayisinin en güçlü kası; hassas kontrol, görüntü işleme ve otonom hareket kabiliyetidir.
Bu yetenekler, cerrahi robotlarda yeni bir dönemin kapısını aralıyor.
Yüksek hassasiyetli sensörler, mikro-mekanik bileşenler ve yapay zekâ destekli görüntüleme teknolojileri sayesinde:
- Minimal invaziv cerrahiler daha güvenli hale geliyor,
- İnsan eliyle ulaşılamayacak hassasiyette operasyonlar mümkün oluyor,
- Ameliyat süreleri kısalıyor, iyileşme süreçleri hızlanıyor.
Türkiye’nin savunma teknolojisi altyapısı, bu alanda yerli çözümleri hızla görünür kılıyor.
2. İnsansız Acil Müdahale Sistemleri
Savaş ortamında yaralıya ulaşmak ile deprem bölgesinde insana ulaşmak arasında, teknolojik açıdan çok ince bir çizgi vardır.
İHA teknolojisinin sağlık alanına uygulanmasıyla:
- Trafiğin kilitlendiği anlarda kan torbası, ilaç veya tıbbi cihazlar dronlarla taşınabilir,
- Zor alanlara acil tıbbi ekipmanlar ulaştırılabilir,
- Afet bölgelerinde ilk haritalama 5 dakika içinde yapılabilir.
Bu, teknoloji ile insan hayatı arasındaki en temiz buluşmalardan biridir.
3. Yerli Solunum Cihazları ve Kritik Bakım Teknolojileri
Pandemi döneminde Türkiye’nin hızla yerli solunum cihazı üretmesi, savunma sanayisinden devşirilen mühendislik kabiliyetinin bir kanıtıydı.
Elektronik kontrol üniteleri, yazılım mimarileri ve sensör stratejileri—hepsi savunmadan sağlık alanına ince bir zarafetle aktarıldı.
Bu tür adımlar, dışa bağımlılığı azaltmanın ötesinde stratejik bir güvenlik alanı yaratıyor: bir ülkenin kendi halkını kriz anında koruyabilme kudreti.
Yerli ve Milli Teknoloji Seferberliği: Bayraktar’ın Vizyonu
Selçuk Bayraktar’ın yıllardır dile getirdiği yaklaşım, yalnızca teknik bir hedef değil; aynı zamanda bir toplumsal bilinç çağrısıdır.
“Bir ülkenin geleceğini belirleyen şey, kendi teknolojisini üretme kudretidir.”
Bu söz, aslında bir ülkenin bağımsızlığının teknik boyutunu özetler.
Teknolojiyi üretemeyen toplumlar, başkalarının ürettiği geleceğe mahkûm olur.
Bugün Türkiye’nin savunma alanında elde ettiği başarılar, aynı felsefenin ürünü olarak sağlık teknolojilerinde de çığır açabilecek potansiyele sahiptir.
Yerli teknoloji seferberliği yalnızca mühendisleri değil; doktorları, girişimcileri, genç bilim insanlarını ve geleceğin mucitlerini ortak bir hayalin etrafında buluşturuyor.
Bir Medeniyet Tasavvuru: İnsan Hayatına Hizmet Eden Teknoloji
Türkiye’nin yeni teknoloji vizyonu, salt üretime değil; insan hayatına, toplumsal dayanıklılığa ve evrensel bir değer olarak insan onuruna odaklanıyor.
Savunmada geliştirilen bir radarın, hastanelerde tümörleri tespit eden bir görüntüleme cihazına dönüşmesi;
savaş alanında görev yapan yapay zekânın, yoğun bakımda hastanın durumunu analiz eden bir sisteme evrilmesi—bu dönüşümün kendi içinde taşıdığı derin ahlaki anlamlar vardır.
Teknolojinin yönünü değiştiren şey, onu hangi amaçla kullandığınızdır.
Türkiye, savunmadaki bilgi birikimini sağlık alanına taşıyarak, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesine teknolojik bir karşılık veriyor.
Sonuç: Kalkanın Kudreti Şimdi Şifaya Dönüşüyor
Bugün Türkiye, savunmada elde ettiği başarıyı sağlığa taşırken; aslında kendi geleceğini yeniden inşa ediyor.
Kalkanın gücü, artık şifanın zarafetiyle birleşiyor.
Yerli ve milli teknoloji seferberliği, yalnızca bir devlet politikasının değil, bir milletin ortak aklının, ortak vicdanının ve ortak hedefinin yansımasıdır.
Bu yolculuk uzun, ince ve zorlu olabilir; fakat ufku aydınlıktır.
Savunmada güçlenen Türkiye’nin, sağlıkta iyileştiren bir Türkiye’ye dönüşmesi;
bilimle, iradeyle ve inançla örülen yeni bir hikâyenin başlangıcıdır.
