Avrupa’nın Vicdanı mı, Siyasi Suskunluğu mu?

Avrupa’nın Vicdanı mı, Siyasi Suskunluğu mu?

İrlanda’nın bu cesur çıkışı, Avrupa Birliği’nin uzun süredir süregelen sessizliğinde yankı bulan bir nota gibi yükseliyor. Brüksel koridorlarında sık sık insan hakları ve hukuk devleti ilkelerinden söz edilse de, Filistin konusunda AB’nin ortak bir siyasal iradeye sahip olmadığı aşikâr. İşte bu yüzden İrlanda’nın hamlesi, sadece iç politikada değil, Avrupa’nın ruhunu da sınayan bir sınav hâline geliyor.

AB’nin bazı üyeleri, bu tür bir yasağın “birliğin ortak ticaret politikasına aykırı olabileceği” iddiasını dillendiriyor. Ancak diğerleri, özellikle İskandinav ülkeleri, İrlanda’nın bu adımını, Avrupa’nın uzun zamandır unuttuğu bir ahlaki pusulanın yeniden hatırlanması olarak görüyor. Çünkü yerleşimler uluslararası hukuk açısından açıkça yasa dışı; bu gerçek, politik hesaplarla gölgelenmemesi gereken bir hakikati içinde barındırıyor.

Bu nedenle İrlanda, sadece bir yasa tasarısını ilerletmiyor; aynı zamanda Avrupa’ya, “adaletin sınırları ticari kaygılarla çizilmemelidir” diye fısıldayan bir vicdan oluyor.


Küresel Diplomatik Yansımalar: Sessiz Dalganın Etkisi

Uluslararası arenada, küçük devletlerin büyük ahlaki duruşlar sergilediği anlar, tarihin akışında beklenmedik etkiler yaratabilir. İrlanda’nın bu tasarısı da işte böyle bir potansiyele sahip. Çünkü dünya, özellikle de küresel Güney, Batılı devletlerin çifte standartlarına giderek daha az tolerans göstermeye başladı.

Afrika’dan Asya’ya, Latin Amerika’dan Orta Doğu’ya kadar pek çok hükümet, Filistin meselesini zalim bir güç dengesizliğinin simgesi olarak görüyor. İrlanda’nın adımı, bu ülkeler için de bir ilham olabilir. Küçük ama kararlı bir devletin, büyük güçlerin baskısına rağmen hukukun üstünlüğünü savunması, küresel adalet arayışını besleyen bir rüzgâr gibi genişleyebilir.

ABD’nin sert tepkisi ise kaçınılmaz olabilir. İsrail ile stratejik bağları gereği Washington, bu yasayı “siyasi bir meydan okuma” olarak okuyabilir. Ancak yine de İrlanda’nın tarihsel hafızasında, güçlüye karşı mazlumu savunmak gibi köklü bir gelenek vardır. Bu hafıza, Dublin’in diplomatik baskılar karşısında bile geri adım atmayabileceğini düşündürüyor.


Filistin Meselesine Etkisi: Bir Ülkenin Çığlığına Uzaklardan Gelen Yankı

Bu tür bir ticaret yasağının, İsrail yerleşim politikalarında kısa vadede köklü değişiklik yaratma ihtimali elbette sınırlı. Ancak mesele burada ekonomik değil, semboliktir. Uluslararası hukuk “devletlerin, yasa dışı yerleşimleri tanımaktan veya onlara destek olmaktan kaçınma yükümlülüğü” taşıdığını söyler. İrlanda da işte bu prensibi hukuki bir eyleme dönüştürmeye çalışıyor.

Filistinliler için bu tür bir adım, uzun zamandır yankısız kalan adalet taleplerinin yeniden duyulmaya başlandığının bir işareti olabilir. Ramallah’taki bir çiftçi için, zeytinliklerinin üzerine inşa edilen duvarların gölgesinde yaşayan bir aile için, böyle bir yasa “biz sizi görüyoruz” diyen uluslararası bir ses niteliği taşıyor.

Yerleşim ürünlerine karşı hatırlanan her yasak, işgal gerçeğinin üzerini örtmeye çalışan sis perdesini biraz daha aralıyor.


İrlanda’nın Stratejik Konumu: Cesaretin Sessiz Mimarisinde Bir Devlet

Bu süreçte İrlanda, bir kez daha kendine özgü dış politika kimliğini hatırlatıyor:
Küçük ama bağımsız.
İlkeli ama pragmatik.
Sesi yumuşak ama etkisi derin.

Kuzey İrlanda barış sürecinde yıllarca diplomatik inceliklerle dokunmuş bir sabrın taşıyıcısı olan Dublin yönetimi, bugün Filistin meselesinde de benzer bir stratejik zarafeti sergiliyor. Hükümetin temkinli adımları ile muhalefetin kararlı çağrıları arasındaki gerilim, aslında ülkenin kendi vicdanıyla yaptığı bir iç muhasebe niteliğinde.

Bu muhasebe, sadece bugüne değil, geleceğe de uzanan bir soruyu içinde barındırıyor:

“Uluslararası hukuk ihlalleri karşısında suskun kalmak mı daha güvenli, yoksa adalet adına risk almak mı daha onurlu?”

İrlanda, bu soruya verdiği cevabı henüz tamamlamadı; ama her geçen gün, cevabın adalet yönünde şekillendiğini gösteriyor.


Sonuç: Bir Milletin Kalbinden Yükselen Hukuk ve Vicdan Çağrısı

Tarih bazen büyük devletlerin gürültülü adımlarından değil, küçük ülkelerin sessiz kararlılıklarından şekillenir. İrlanda’nın yasa girişimi de böyle bir dönüm noktasıdır.
Bu sadece bir ticaret düzenlemesi değil;
bir duruş,
bir hafıza,
bir vicdan ifadesidir.

Ve dünya, bu tür duruşlara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor.

İrlanda’nın bu yolculuğu, Filistin için adalet arayışının küresel yankısında yeni bir sayfa açabilir. Belki küçük bir dalga, ama doğru yöne ilerleyen bir dalga…

Güney Afrika’nın Johannesburg kenti, Kasım 2025’te düzenlenecek ilk G20 Zirvesi’ni ev sahipliği yapmaya hazırlanırken

Yorum Gönder