Sam Altman ve Evrensel Gelir: Geleceğin Refahı mı, Yeni Bir Dijital Düzenin Temeli mi?
Yapay zekânın yükselişi, insan emeğini değersizleştirirken; evrensel geliri bir hak olarak mı, yoksa teknoloji elitlerinin sunduğu bir lütuf olarak mı görmeliyiz?
Giriş: Kodların Ötesinde Bir Vaad
Sam Altman, sadece OpenAI'nin mimarı değil, aynı zamanda çağımızın en tartışmalı sosyal deneylerinden biri olan evrensel gelir fikrinin de en güçlü savunucularından biri. Yaptığı açıklamalarda, üretken yapay zekâ sistemlerinin kaçınılmaz olarak milyonlarca işi ortadan kaldıracağını kabul ediyor. Ancak bu çöküşe, herkese sağlanacak temel bir gelirle yanıt vermek gerektiğini savunuyor. Bu görüş, teknolojik ilerlemeyle gelen sosyal sorumluluk fikrinin dijital çağdaki yansıması olarak değerlendiriliyor.
Evrensel Gelir: Eşitlik mi, Sınırlı Sükûnet mi?
Altman’ın yatırım yaptığı "Worldcoin" projesi ve yapay zekâ yatırımlarının arkasındaki motivasyonlardan biri, dünya genelinde bireylere evrensel temel gelir (UBI) sağlayabilmek. Ancak bu girişim, bazı kesimlerce modern bir "sadaka kapitalizmi" olarak yorumlanıyor. Gerçekten de, evrensel gelirin arkasındaki etik motivasyonun, sistemsel eşitsizlikleri onarmak yerine kontrollü bir sükûnet ortamı yaratmak olduğu ileri sürülüyor.
Altman’ın savunduğu sistemin temelinde, dijital kimlik doğrulama, biyometrik veri toplama ve blockchain altyapısıyla merkezi olmayan bir ekonomik sistem yatıyor. Bu, aynı anda hem özgürleştirici hem de ürkütücü bir gelecek tasviri çiziyor.
Dijital Elitizm: Yüce Gönüllülük mü, Güç Konsolidasyonu mu?
Evrensel gelir fikri, özellikle yapay zekânın gücünü elinde tutan teknoloji devleri tarafından dillendirildiğinde, derin bir güvensizlikle karşılaşıyor. Bu gelirler, işinden olan insanların ihtiyaçlarını karşılamaya mı yönelik, yoksa sisteme uyum sağlamış, tepkisiz bireyler yaratmaya mı?
Sam Altman gibi figürler, teknolojik dönüşümün bedelini ödeyen toplumlara bir tür telafi sunuyor. Ancak bu telafinin niteliği sorgulanıyor. Çünkü evrensel gelir, sisteme müdahil olma hakkını değil, sistem dışı kalmanın huzurunu vadediyor olabilir.
Eleştiriler: Özgürlük mü, İtaatkâr Konfor mu?
- Siyaset felsefecileri, UBI’nin politik katılımı zayıflatacağı ve bireyleri edilgen tüketicilere dönüştüreceği görüşünde.
- Ekonomistler, sürdürülebilirliğini sorguluyor: Bu kadar büyük bir dağıtım sisteminin finansmanı, kapitalist çarkın kendisinden sağlandığında, bağımsızlığı ne kadar mümkün olabilir?
- Sosyologlar, toplumun üretkenlikten uzaklaştırıldığında anlam krizi yaşayacağını ve aidiyet hissinin yok olacağını öne sürüyor.
Sonuç: Yeni Bir İnsanlık Sözleşmesi mi?
Sam Altman’ın önerdiği model, insanlıkla teknoloji arasında yeni bir sözleşme kurma girişimi olarak okunabilir. Ancak bu sözleşmenin satır aralarında, gücü kimlerin yazdığına ve hangi koşullarda imzalandığına dikkat etmek gerekir. Evrensel gelir, ancak katılımcı, demokratik ve insan onuruna yaraşır bir sistem içinde değer kazanabilir. Aksi hâlde, bir lütuf gibi görünen bu sistem, insanı yalnızca veri sağlayıcı ve tüketici olarak yeniden tanımlayan dijital feodalizmin habercisi olabilir.
Kapanış: Sessizlikten Gelen Soru
Belki de asıl soru şudur:
Yapay zekâ, insan emeğini unutturduğunda, biz hâlâ insan olmayı hatırlayabilecek miyiz?
📌 Not: Bu yazı, çağdaş etik, ekonomi ve teknoloji üçgeninde yükselen yeni toplumsal paradigmalara dair düşünsel bir bakış sunar. Lütfen kaynak göstererek paylaşınız.