Dünya denizleri, yüzyıllar boyunca özgürlüğün ve ticaretin ortak sahnesi olarak görüldü. Uluslararası sularda gemilerin serbest dolaşım hakkı, modern uluslararası hukukun temel taşlarından biridir. Ancak bugün, bu kadim özgürlük, bir devletin çıkar politikaları uğruna gölgelenmektedir. İsrail’in uluslararası sularda gerçekleştirdiği müdahaleler, birçok hukukçuya göre yalnızca güvenlik gerekçeleriyle açıklanamayacak, aksine devlet korsanlığının meşrulaştırılma çabası olarak değerlendirilebilecek bir pratik halini almıştır.
Uluslararası Hukukun Çizgisi
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS), denizlerde seyrüsefer özgürlüğünü garanti altına alır. Korsanlık, tarihsel olarak devlet dışı aktörlerle ilişkilendirilse de, modern dünyada bir devletin uluslararası sularda keyfi müdahale girişimleri de korsanlık kapsamına sokulabilecek niteliktedir. İsrail’in, "ulusal güvenlik" ve "terör tehdidi" söylemleriyle meşrulaştırmaya çalıştığı eylemler, aslında bu çizginin sürekli ihlali anlamına gelmektedir.
Mavi Marmara’dan Bugüne
2010 yılında Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine yapılan saldırı, İsrail’in denizlerdeki zorbalığının sembol olaylarından biri oldu. Uluslararası sularda yaşanan bu müdahalede hayatını kaybeden siviller, dünya kamuoyunu sarsmış; ancak İsrail, siyasi ve diplomatik destekler sayesinde hesap vermekten kurtulmuştur. Bu hadise, sonraki yıllarda benzer müdahalelerin önünü açtı.
Bugün ise benzer tablolar, Kızıldeniz’den Akdeniz’e kadar farklı bölgelerde tekrar ediyor. Ticari gemilere el konulması, yardım gemilerinin alıkonulması ve ablukaların keyfi şekilde uygulanması, denizlerdeki güvenliği değil, güvensizliği artıran adımlar halini almıştır.
Meşrulaştırma Çabası
İsrail, denizlerdeki eylemlerini üç sac ayağı üzerine oturtarak meşrulaştırma arayışındadır:
- Söylem: Her müdahale, ulusal güvenlik ve terörle mücadele söylemi ile paketleniyor.
- Siyasi destek: ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin sessizliği ya da açık desteği, İsrail’in yaptırımlar karşısında korunmasına yol açıyor.
- Algı yönetimi: Medyada olaylar çoğu kez “tarafların çatışması” gibi sunularak açık ihlaller bulanıklaştırılıyor.
Dünya Düzeni İçin Tehdit
Eğer uluslararası sularda güç sahibi bir devlet, keyfi müdahalelerle hukuku yok sayabiliyorsa, bu yalnızca İsrail meselesi olmaktan çıkar. Bu durum, küresel düzenin en hassas damarlarından birinin – deniz güvenliğinin – çöküşüne giden yolu açar. Korsanlık, bir zamanlar devlet dışı aktörlerin suçuydu; bugün ise, devlet eliyle ve diplomatik örtülerle sürdürülüyor.
Sonuç
İsrail, kendi güvenlik kaygılarını gerekçe göstererek uluslararası deniz hukukunu aşındırmakta ve fiili korsanlığı meşrulaştırma gayreti içine girmektedir. Ancak bu tavır, yalnızca bölgesel bir mesele değil, küresel barışın ve ticaretin geleceği açısından da büyük bir tehdittir. Denizlerde adalet yoksa, dünyada da kalıcı barışın zemini bulunamaz.