Amazons’un kadim nefesinin altında toplanan dünya liderleri, Belém’in nemli rüzgârlarında yalnızca bir zirveye değil, insanlığın geleceğine dair bir sınamaya da tanıklık ediyor. COP30, gezegenin kalbinde, toprağın ve suyun yüzyıllardır söylediği uyarı ezgileri eşliğinde düzenleniyor; fakat salonların içinde yankılanan sesler, dışarıdaki yaşamın aciliyetini hâlâ tam olarak karşılayamıyor. Fosil yakıtların aşamalı olarak terk edilmesi üzerine tıkanan müzakereler ve Küresel Güney’in karşı karşıya olduğu devasa finansman boşluğu, COP30’un şiirsel değil, sert gerçeklerle yoğrulmuş gündemini oluşturuyor.
Aşağıda, bu kritik kavşakta yaşananları derinliği ve lirizmiyle harmanlayan kapsamlı bir değerlendirme bulacaksın.
Belém’in Çağrısı: Doğanın İçinden Yükselen Diplomasi
Burası yalnızca bir şehir değil; burası, ormanların nabzı. COP30’un Belém’de yapılması, dünyanın kendi kalbine dönüp bakma cesaretini bulduğu nadir anlardan biri. Ne var ki bu kalp, küresel siyasetin karmaşık damarları arasında sıkışmış durumda. Amazons’un yeşil kubbeleri, liderlere fosil çağının çöküşünün çoktan başladığını haykırırken, müzakere odalarında hâlâ “kademeli azaltım mı, yoksa tamamen terk mi?” tartışmaları sürüyor.
Bu tartışmalar, aslında insanlığın henüz yüzleşmeye hazır olmadığı büyük hakikatleri açığa çıkarıyor: Bir çağ kapanmak üzere ama kapı aralanmıyor.
Fosil Yakıt Çıkmazı: Dünyanın Çatlağında Kalan Bir Gelecek
Fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması konusundaki kilitlenme, COP30’un en karanlık gölgesini oluşturuyor.
Bazı ülkeler, özellikle fosil gelirlerine bağımlı ekonomiler, “adil geçiş” talep ederken; diğerleri, bilimsel raporların açık bir dille söylediği “sıfır tolerans” yaklaşımını savunuyor. Ancak gezegenin zaman çizelgesi, diplomatik ihtiyatın çok ötesinde bir hız gerektiriyor.
Bilim insanları, küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamanın artık yalnızca güçlü bir politik iradeyle mümkün olduğunu defalarca dile getiriyor. Fakat COP30’da hâkim olan diplomatik durağanlık, yağmur ormanlarının çığlıklarını gölgede bırakıyor.
Ve Belém’in sıcağında herkes biliyor: Bu çıkmaz çözülmezse, 2030 taahhütleri yalnızca birer boş söz olarak tarihe gömülecek.
Küresel Güney’in Yükselen İtirazı: 1.3 Trilyon Dolarlık Sessiz Adalet
COP30’un en sert gerçeği, Küresel Güney’in hâlâ karşılanmamış iklim finansmanı ihtiyacı.
Gelişmekte olan ülkeler, her bir kuruşu onlarca yıldır geciken adaletin sembolü olan 1.3 trilyon dolarlık finansman boşluğunun kapatılmasını talep ediyor. Bu talep, yalnızca para değil; tarihsel sorumluluğun kabulü anlamına geliyor.
Küresel Güney ülkeleri, iklim felaketlerinin en ağır yükünü taşırken, bu felaketlere en az katkı yapan taraf olduklarını her fırsatta hatırlatıyor. Yükselen deniz seviyeleri Pasifik adalarını yutarken, kuraklık Afrika’nın verimli topraklarını kavururken, sel baskınları Güney Asya’nın yaşam damarlarını koparırken; finansal destek hâlâ diplomatik metinlerin arasında kayboluyor.
Belém’de dillendirilen sitem şudur: “Biz bedelini ödüyoruz; peki siz nerede duruyorsunuz?”
İklim Finansmanının Ötesi: Bir Adalet Meselesi
1.3 trilyon dolarlık boşluk yalnızca bir sayı değil—bir adalet çağrısıdır.
Bu boşluk, kalkınma hakkı ile hayatta kalma mücadelesi arasındaki ince çizgide yürüyen milyonlarca insanın sesidir.
Küresel Güney’in delegeleri, “iklim borcu” kavramını yeniden gündemin merkezine taşıdı. Tarihsel emisyonların büyük kısmını yaratan ülkeler, şimdi kırılgan toplumların ihtiyaç duyduğu dönüşüm için gereken finansmanı sağlama konusunda isteksiz davranıyor.
Bu durum, COP30’un ruhuna zıt bir biçimde, küresel dayanışmanın kırılganlığını gözler önüne seriyor.
Belém’den Doğan İki Yol: Kopan Zincirler mi, Yeni Bir Köprü mü?
COP30’un kapalı kapıları ardında iki ihtimal dolaşıyor:
1. Zincirleri Kopmuş Bir Gelecek
Fosil yakıt çıkmazının çözülememesi, finansman sözlerinin boşlukta kalması, küresel iklim rejiminin en zayıf halkasını tamamen koparabilir. Bu ihtimal, 1.5°C hedefinin fiilen terk edilmesi demektir.
2. Yeni Bir Köprü
Belém’in çağrısını duyan liderler, belki de ilk kez, “gecikmenin bile artık lüks olduğu” bir dönemin farkına varabilir.
Bu, Paris Anlaşması’nın ruhuna yeniden hayat verecek bir dönüm noktası olabilir.
Belém’in nehrinde yansıyan gökyüzü, bu iki ihtimal arasında asılı duruyor.
Sonuç: Belém’in Sessiz Yeminleri
COP30, belki de tarihin en kritik iklim zirvelerinden biri olarak kayıtlara geçecek. Çünkü burada, insanlığın geleceği üzerine konuşulan her kelime, Amazons’un nefesiyle tartılıyor.
Belém bize şunu fısıldıyor:
Gezegen yalnızca korunacak bir varlık değil; anlaşılmayı bekleyen bir mirastır.
Eğer liderler bu mirası duyamazsa, fosil yakıt çıkmazı yalnızca politik bir tıkanma değil, geleceğin kendi iradesine karşı bir yenilgiye dönüşecek.
Ve 1.3 trilyon dolarlık finansman boşluğu, küresel adalet arayışının en derin yarası olarak kalacak.
Ama yine de umut var.
Ormanların rüzgârı hâlâ konuşuyor.
Toprak hâlâ taşıyor.
Ve insanlık hâlâ seçebilecek güce sahip.
Belém’in gecelerinde yankılanan bu sessiz yemin, belki de yeni bir başlangıcın ilk adımıdır. TRT WORLD
