Zamanın yaraları vardır; bir milletin belleğinde taş gibi ağır, ateş gibi diri. Tarih bazen susar, bazen de bir film aracılığıyla yeniden konuşmaya başlar. “Palestine 36”, tam da bu suskunluğu yaran bir ses, unutulmuş bir isyanın küllerinden yükselen bir hakikat çağrısıdır. 1936–1939 yılları arasında Britanya Mandası altındaki topraklarda başlayan Arap ayaklanmasını anlatan film, yalnızca bir dönem hikâyesi değil; bugünün Gazze’sine ışık düşüren bir tarih aynasıdır.
Filmin merkezinde yer alan Filistinli oyuncu Yasmine Al Massri, karakteriyle birlikte yalnızca bir isyanı değil, bir ulusun var olmaya dair dirayetini de sahneye taşır. Onun yorumunda 1930’ların Filistin’i, günümüzün yaralı coğrafyasına doğru uzanan bir yankıya dönüşür.
Tarihin Nabzı: 1936 Ayaklanmasının Kökleri
1936 Arap isyanı, sıradan bir toplumsal patlama değildi; İngiliz sömürge yönetiminin baskılarına, toprak kayıplarına ve artan demografik dönüşümlere karşı Filistin halkının topluca attığı bir çığlıktı.
Bu isyanın üç temel taşı vardı:
- Sömürge otoritesine direniş: Britanya’nın askeri, siyasi ve idari baskıları Filistin’de günlük hayatın nabzını sıkıştırıyordu.
- Kimlik ve toprak mücadelesi: Halk, yurtlarının geleceğini tehdit eden demografik değişikliklere karşı koymaya çalışıyordu.
- Toplumsal birlik arayışı: Köylülerden şehir eşrafına, kadınlardan öğrencilere kadar herkes bu ortak isyanın bir parçası hâline gelmişti.
Film, bu tarihsel bağlamı yalnızca belgelerle değil, duyguların içinden geçen sahnelerle yoğuruyor. Yasmine Al Massri’nin canlandırdığı karakter de bu kolektif mücadeleyi derinlikli bir duygusal katmanla tamamlıyor; kişisel bir trajediyi ulusal bir hikâyeye bağlıyor.
Sinema ve Belleğin Kesişiminde: Filmin Dili
“Palestine 36”, sadece bir dönem draması değil; sinemanın hafızayla kurduğu kutsal ilişkiye dair bir manifesto niteliğinde. Yönetmen, devrimci bir sadelikle geçmişin damarlarını açarken, bugünün izleyicisinin kalbinde titreşen çağrışımları ustalıkla kullanıyor.
Film, şu soruyu seyircinin ruhuna fısıldıyor:
“Geçmişin yangını bugünün küllerini nasıl açıklıyor?”
Bu sorunun yanıtı sahnelerde saklı:
- Karanlık sokaklarda dolaşan direnişçilere baktığınızda, Gazze’de enkaz altındaki çocukların gözleri beliriyor.
- Britanya’nın sömürge valilerinin emirlerinde, bugün uluslararası sistemin suskunluğu yankılanıyor.
- 1930’larda kısılan bir halkın sesi, günümüzde boğulmak istenen bir başka nefese dönüşüyor.
Yani film, zamanı doğrusal değil, dairesel bir akışla ele alıyor. O daire, 1930’lardan Gazze’nin bugününe uzanan trajik bir hat oluyor.
Yasmine Al Massri’nin Perspektifi: “Geçmiş Bugünü Anlatıyor”
Al Massri, filmde üstlendiği rolü yalnızca bir oyunculuk meselesi olarak değil, kimi zaman bir ağıt, kimi zaman bir siyasi öfke ve kimi zaman da bir umut taşıyıcısı olarak tanımlıyor. Onun için 1930’lar, yalnızca tarih kitaplarında yer alan bir dönem değil; Gazze’nin 2020’li yıllarda yaşadığı yıkımın köklerini gösteren bir mercek.
Al Massri’nin açıklamalarıyla birlikte film, geçmişte yaşananların bir tekrar değil, bir uyarı olduğunu hatırlatıyor. Zira 1936’da bir halkın iradesi bastırıldığında, geleceğin çatışmalarının tohumu da aynı anda ekilmişti. Bugün Gazze’de yaşanan trajedi, o tarihlerde kurulan adaletsizlik mekanizmasının devamı niteliğinde.
Gazze Soykırımını Anlamada Filmin Önemi
“Palestine 36”, bir filmden çok daha fazlası hâline geliyor; uluslararası kamuoyuna tarihle hesaplaşmanın aciliyetini anımsatan bir çağrı.
Filmin ortaya koyduğu ana bağlantılar şunları işaret ediyor:
- Sömürgeci düzenin unsurları değişmiş olabilir, fakat yöntemler benzerliğini koruyor.
- Halkın sesi bastırıldıkça, gelecek çatışmalar daha da büyüyor.
- Dünya güçlerinin çifte standartları tarihin farklı dönemlerinde aynı acıları doğuruyor.
Bu yönüyle film, Gazze’nin bugün uğradığı yıkımı anlamak için 1930’lara dönmenin neden önemli olduğunu anlatıyor: O yıllar, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme mücadelesinin, kesintisiz bir direniş zincirine dönüştüğü dönemdir.
Tarihin Yankısı: Sinemadan Gerçeğe Uzanan Yol
“Palestine 36”, yalnızca bir dönem filmi değil; tarihle yüzleşme cesareti isteyen, izleyicisini de bu yüzleşmeye davet eden bir eser. Dünyanın sahte tarafsızlıklarla dolu siyasi sahnesinde, sanatın adaleti dile getirme gücü bazen diplomatik söylemlerden daha sarsıcı olabiliyor.
Film, bir ulusun:
- Kaybolmuş çocukluğunu,
- Bastırılmış seslerini,
- Yarım bırakılmış hayallerini,
- Ve yeniden yazılmaya çalışan tarihini
bir araya getiriyor.
Her sahnede şu hissediliyor: Bir millet, en çok da anlatılmayan hikâyelerinde kaybolur. “Palestine 36”, kayboluşa karşı direnen bir anlatının somut hâli.
Sonuç: Doğru Zamanın Tarihsel Adaleti
Bugünün Gazze’sinde yükselen feryatlar, 1936’da başlayan isyanın ruhunu yeniden çağırıyor. Film ise bu çağrıyı bir hatırlatma olarak değil, bir sorumluluk olarak sunuyor. Çünkü bazen bir hikâye, geçmişi anlamak için değil, bugünü değiştirmek için anlatılır.
Ve “Palestine 36”, tam da bu amaçla parlıyor:
Doğru film, doğru hikâye, doğru zaman. TRT WORLD
