Gazze’nin kıyısında yükselen dumanlar, yalnızca bir savaşın kederli izlerini taşımıyor; aynı zamanda insanlığın hafızasında derin, karanlık sayfaları çağrıştıran yeni tartışmaların da gölgesini büyütüyor. İsrail’in “Hitler dönemindeki Nazi kamplarını Gazze’de uygulamaya hazırlanacağı” yönündeki iddialar, bölgeyi ateşten bir çember gibi saran gerilimi daha da keskinleştirirken, uluslararası kamuoyu bu söylemleri hem kaygıyla hem de dikkatle izliyor.
Bu tür kıyaslamalar, tarihin acı izlerini güncel çatışmaların ortasına taşıyıp duygusal ve diplomatik fay hatlarını harekete geçiriyor. Çünkü her savaş söylemi, gerçeğin ötesine geçen bir yankı taşır; bazen yeni bir tehdit algısını büyütür, bazen tarafları geri dönüşü olmayan sert tutumlara sürükler. Gazze’deki siviller için ise her iddianın karşılığı, politik teorilerin ötesinde, nefes almak kadar hayati bir gerçekliktir.
Uluslararası Toplumun Vicdanı
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun son kararı, işte bu gerilimli atmosferde alındı. Filistin’e yönelik sorumluluğunu yeniden vurgulayan ve İsrail’in 1967 sonrası işgaline son vermesini talep eden bu karar, dünya siyasetinin uzun süredir çözemediği bir düğümün yeniden gündeme taşınması anlamına geliyor.
Kararın merkezinde üç güçlü mesaj var:
- Uluslararası hukukun ihlal edilemezliği,
- İki devletli çözümün hâlâ tek sürdürülebilir yol olduğu,
- Gazze ve Batı Şeria’da yaşanan ağır insani krizin artık ertelenemez bir sorumluluk taşıdığı.
Bu karar, pratik zeminde bağlayıcı olmasa da, uluslararası vicdanın ve diplomatik eğilimlerin yönünü gösteren bir pusula rolü görüyor. Birleşmiş Milletler’in yıllardır yinelenen çağrıları, artık daha yüksek sesle, daha güçlü bir yankıyla duyuluyor.
Gazze’de Derinleşen Kriz:
Gazze bugün, tarih boyunca defalarca kuşatılmış şehirlerin kaderini yaşıyor:
Yıkımın altına gömülmüş hayatlar, kıt kaynaklarla ayakta kalmaya çalışan aileler, kapanan sınırlar, aksayan yardım koridorları ve her sabah yeniden başlayan bir hayatta kalma mücadelesi.
İnsani yardım kuruluşları, şeridin yaşanabilirliğini tehdit eden çöküşe dikkat çekiyor. Su, ilaç, enerji, güvenlik… Her şey sınırlı; her şey kritik.
İşte tam da bu noktada, İsrail’e yönelik Nazi kampı benzetmesi, yalnızca politik bir söylem olmanın ötesine geçip uluslararası yükümlülükleri ve ahlaki sorumlulukları hatırlatan bir çağrıya dönüşüyor. Bu tür benzetmeler, tarihin yaralarını kaşımakla suçlansa bile, Gazze’deki sivillerin kırılgan yaşamlarını dünya gündeminin üst sıralarına taşıyor.
Siyasi Satranç:
Ortadoğu’da atılan her adım, bölgesel dengeleri titretir; küresel güçlerin stratejik hesaplarını yeniden şekillendirir. Gazze üzerinden yükselen bu yeni tartışma, ABD’den Rusya’ya, Avrupa’dan Körfez ülkelerine kadar geniş bir diplomatik hattı etkilemiş durumda.
- Washington, İsrail’e koşulsuz destek eksenini korurken, kamuoyundan yükselen eleştiri dalgasını yönetmekte zorlanıyor.
- Avrupa Birliği içinde sesler bölünmüş; bir yanda uluslararası hukuku savunanlar, diğer yanda jeopolitik kaygıları önceleyenler.
- Arap dünyası ise krizin insani boyutunu merkeze alırken, Filistin devletinin tanınması konusunda yeni bir diplomatik ivme yaratmayı hedefliyor.
BM Genel Kurulu’nun kararının arka planında da bu çok yönlü diplomatik tablo yatıyor; karar bir anlamda küresel güçlerin pozisyonlarını yeniden tanımlama çabasının yansıması.
“İki Devletli Çözüm”:
Son yıllarda giderek zayıflamış, hatta birçok analiste göre “fiilen ölmüş” kabul edilen iki devletli çözüm vizyonu, Gazze’deki ağır yıkımın ardından yeniden dünya gündeminin merkezine oturuyor.
BM kararının satır aralarında, diplomasiye şu mesaj saklı:
Barış, ancak iki ulusun de onuruyla var olacağı bir yapı kurulduğunda mümkün olabilir.
Ve bu yapı, er ya da geç masaya dönmeyi gerektirir.
Gazze’nin enkazı üzerinde yükselen her tartışma, bölgenin geleceğini şekillendirecek yeni sorular doğuruyor:
- İsrail güvenlik kaygılarını nasıl karşılayacak?
- Filistin halkı hangi siyasi liderlik ve hangi yönetim modeliyle temsil edilecek?
- Uluslararası toplum bu kez kalıcı bir çözüm için gerçekten kararlı mı?
Bu soruların her biri, yalnızca bir barış masası gündemi değil; aynı zamanda bölgenin uzun vadeli kaderini belirleyen kırılma noktalarıdır.
Sonuç: Tarihin Aynasında Yeniden Bir Yol Arayışı
Bugün Gazze’de yaşananlar, yalnızca bir askeri çatışmanın değil, insanlığın ortak belleğine yöneltilen bir sınavın yansımasıdır. İsrail’e yönelik sert benzetmeler, BM’nin uyarıları, insani krizin derinliği… Hepsi aynı gerçeğin etrafında dönüyor:
Bu coğrafyada barış, ertelendiği her gün daha da uzaklaşan bir ufuk çizgisine dönüşüyor.
Uluslararası toplum için şimdi gereken, yalnızca kınama veya açıklama değil;
adil, kalıcı ve insanlığın onurunu koruyan bir çözüm için gerçek bir irade ortaya koymaktır.
Gazze’nin karanlığını dağıtacak olan tek ışık, sözlerin değil, somut adımların ışığıdır.
Ve o adımlar atılmadıkça, tarihin acı kayıtları geleceğe taşınmaya devam edecektir.
