Kudüs’ün kalbine açılan dar bir boğazı andıran Kalandiya, yıllardır hem coğrafyanın hem politikanın ağırlığını üzerinde taşıyan bir bölge. Şimdi ise İsrail’in yeni bir adımı—atık yakma tesisi kurmak için geniş bir alanın kamulaştırılması—bu yükü daha da ağırlaştırıyor. Resmî makamlar projeyi “çevresel modernizasyon” olarak adlandırsa da, bölge halkı bunun çok daha derin ve çok daha stratejik bir amaca hizmet ettiğini söylüyor: Filistinlileri yerinden etmek, demografiyi değiştirmek ve sessizce ilhak sürecini ilerletmek.
Kalandiya’nın Gölgesinde: Bir Çöp Tesisi Değil, Bir Sınır Haritası
Kalandiya, Kudüs ile Ramallah arasındaki en kritik noktalardan biridir. Checkpoint’in soğuk duvarları, yıllardır hem hareket özgürlüğünün hem de bölgesel sıkışmışlığın sembolü hâline gelmiştir. Bu bölgenin hemen yanı başında, İsrail yönetimi şimdi binlerce dönümlük araziyi “kamu yararı” gerekçesiyle kamulaştırmak istiyor.
İsrail projeyi çevresel bir gereklilik olarak tanımlıyor:
Daha modern bir atık yönetimi, daha temiz enerji, daha sürdürülebilir bir çevre…
Kâğıt üzerinde umut vadeden bu tanımlar, Filistinlilere göre bambaşka bir gerçeği perdeleyen zarif bir kılıftan ibaret.
Yerel halk ne diyor?
Kalandiya’da yaşayan insanlar, bu planın yalnızca bir çöp tesisi kurmakla ilgili olmadığını söylüyor. Onlara göre mesele, bölgeyi fiilen boşaltmak ve Filistinlilerin yaşam alanlarını adım adım daraltmak.
“Her proje, bir harita değişikliğinin başlangıcıdır,” diyor bölge sakinleri.
“Bugün çöp tesisi, yarın yeni yerleşim yolları, ertesi gün askeri bölge ilanı.”
Bu, bölge halkının hafızasına derinlemesine işlemiş bir tecrübe zinciri. Her kamu projesinin ardından yeni bir kontrol noktası, yeni bir duvar hattı, yeni bir yasak alan ortaya çıkıyor.
Stratejik Bir Adım: Atık Tesisi mi, Sınır Düzenlemesi mi?
Kalandiya çevresi, uzun zamandır İsrail’in Kudüs haritasını genişletme planlarında kilit bir halka olarak görülüyor. Atık yakma tesisi için seçilen bölge, tam da Filistin mahallelerini birbirine bağlayan damarların üzerinde.
Bu ne anlama geliyor?
-
Yerleşim genişlemesi için zemin oluşturma
Böyle bir tesis, güvenlik çemberi ve tampon bölge gerekçeleriyle çevresinde geniş bir denetim alanı yaratacak. Bu alanların zaman içinde yerleşim birimlerine dönüşmesi, geçmiş deneyimler ışığında oldukça mümkün. -
Filistinlilerin hareketini sınırlama
Çevresel ve güvenlik nedenleriyle yeni yasak bölgeler oluşturulabilir. Bu da Ramallah-Kudüs hattının daha fazla parçalanması demek. -
Demografik mühendislik
Çevresel kirlilik riski nedeniyle halkın göç etmesi, planlanan sessiz bir sonuç olarak görülüyor.
Kısacası, atık tesisi bölgesel dönüşümün görünmez motoru hâline getiriliyor.
“Çevresel Proje”nin Bir Yüzü Var mı?
Her gelişimin öyküsü, doğayla kurulan bağın şeffaflığıyla ölçülür. Kalandiya’da ise çevre, bir aklanma metnine dönüşmüş durumda. Modern yakma tesislerinin teknolojiyle parlatılmış yüzü, burada çok daha keskin bir anlam taşıyor.
Filistinliler, projenin çevreyi korumak için değil, çevreyi bir araç olarak kullanmak için ortaya sürüldüğünü ifade ediyor.
Bu topraklarda doğa bile siyasileşiyor; ağaçların gölgesi, çöplerin dumanı, yolların eğimi bile artık bir stratejiye dönüşmüş durumda.
İnsanın Daralan Evreni
Kalandiya’nın hikâyesi yalnızca politik değil, aynı zamanda insanidir. Yeni tesisin yapılacağı alan, onlarca ailenin geçim kaynağı olan toprakları ve yaşam alanlarıyla iç içe.
Bir yaşlı çiftçi, kararın ardından şöyle demiş:
“Toprağımı benden alırsan, evimi değil ruhumu sökmüş olursun.”
Bir anne ise çocuklarının geleceği için kaygılı:
“Dumanı solumak istemiyoruz, evimizi kaybetmek istemiyoruz. Bu bizim dünyamız.”
İşte tüm tartışmanın özünde yatan gerçek tam da budur:
Bu topraklar bir tesis için değil, bir halkın nefesi için savunuluyor.
Sonuç: Kalandiya’nın Kaderi Bir Tesisten Daha Fazlası
Kalandiya’da atık yakma tesisi inşa etme planı, sadece çevresel bir proje değildir. Bu, İsrail’in bölgesel stratejisinin yeni bir halkası, Filistinlilerin ise hayatlarını savunma mücadelesinin başka bir cephesidir.
Bu kararın ardındaki sessiz güç, sınırların yeniden çizilmesi, demografinin yönlendirilmesi ve bölgenin geleceğinin tek taraflı biçimde belirlenmesidir.
Ve tüm bu karmaşık denklemin ortasında, sade, kırılgan ve saygıdeğer bir gerçek duruyor:
Bir halkın toprakla kurduğu ilişki, bir devletin siyasi haritasından daha derin ve daha kadimdir.
Kalandiya’nın hikâyesi, ateşle arınan değil, ateşle çevrelenen bir halkın hikâyesidir.
Ve bu hikâyenin nasıl sonlanacağı, yalnızca bölgede değil, dünyanın vicdanında da derin izler bırakacaktır. TRT WORLD
