Kaygan Sınırlar, Kayıp Yurtlar: İsrail’in Genişleyen Haritası ve Filistin’in Çığlığı

Kaygan Sınırlar, Kayıp Yurtlar: İsrail’in Genişleyen Haritası ve Filistin’in Çığlığı

 

Yetmiş yılı aşkın bir zaman geçti. Takvim yaprakları değişti, kuşaklar büyüdü, dünya düzenleri çöktü ve yeniden kuruldu. Ancak İsrail söz konusu olduğunda, değişmeyen tek gerçek var: sınırlar hâlâ sabit değil; haritalar hâlâ mürekkeple değil, güçle çiziliyor.

Sürekli Değişen Bir Harita

1948’de İsrail Devleti’nin ilanıyla başlayan süreç, yalnızca yeni bir devletin doğuşu değil; aynı zamanda Filistin halkı için Nakba—yani büyük felaket—olarak tarihe kazınan kitlesel yerinden edilmenin başlangıcıydı. O günden bu yana İsrail’in sınırları hiçbir zaman nihai bir çerçeveye kavuşmadı. Çünkü bu sınırlar, uluslararası hukukla değil; savaşlar, işgaller ve fiili durumlarla genişledi.

1947 tarihli Birleşmiş Milletler Paylaşım Planı’nda İsrail’e ayrılan topraklar ile bugün fiilen kontrol ettiği alanlar arasında derin bir uçurum bulunuyor. Bu fark, yalnızca coğrafi değil; aynı zamanda hukuki, ahlaki ve insani bir uçurumdur.

1967: Dönüm Noktası

Altı Gün Savaşı, İsrail’in sınır algısını kökten değiştirdi. Doğu Kudüs, Batı Şeria, Gazze Şeridi, Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası İsrail’in kontrolüne geçti. Sina daha sonra Mısır’a iade edilse de diğer bölgeler için aynı irade hiçbir zaman gösterilmedi.

Özellikle Batı Şeria ve Doğu Kudüs, İsrail’in “geçici güvenlik önlemleri” söylemi altında kalıcı bir işgale dönüştü. Yerleşim birimleri genişledi, askeri kontrol sivil hayata sirayet etti, Filistinlilerin yaşam alanları adım adım daraltıldı. Harita, her yeni yerleşimle birlikte biraz daha değişti.

Yerleşim Politikası: Sessiz İlhak

İsrail’in işgal altındaki topraklarda sürdürdüğü yerleşim politikası, birçok uluslararası hukuk uzmanı tarafından fiili ilhak olarak tanımlanıyor. Çünkü bu yerleşimler, geçici değil; kalıcı bir demografik ve siyasi dönüşüm hedefliyor.

Yollar, duvarlar ve kontrol noktaları yalnızca güvenlik unsurları değil; aynı zamanda sınır çizme araçlarıdır. İsrail, resmî olarak sınırlarını ilan etmese de sahada kurduğu bu yapı ile “benim sınırım buraya kadar” demektedir. Bu, modern çağın en sofistike sömürge yöntemlerinden biridir: Haritasız ilhak.

Gazze: Kuşatma Altında Bir Coğrafya

Gazze Şeridi, İsrail’in sınır politikasının en sert ve en görünür yüzlerinden biridir. Kara, deniz ve hava ablukası altındaki bu dar toprak parçası, teknik olarak işgal edilmediği iddia edilse de fiilen İsrail’in tam kontrolü altındadır.

Gazze’de sınır, bir çizgi değil; bir nefes darlığıdır. İnsanların hareketi, ticareti, hatta geleceğe dair umutları bu görünmez sınır duvarlarına çarpar. Burada sınır, haritada değil; insan bedeninde hissedilir.

Golan Tepeleri ve Bölgesel Yayılma

İsrail’in Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni ilhakı, sınırların yalnızca Filistin ile sınırlı olmadığını gösterir. 1981’de tek taraflı olarak ilhak edilen bu bölge, uluslararası toplum tarafından tanınmasa da İsrail’in “güç varsa sınır vardır” anlayışının somut örneklerinden biridir.

Bu yaklaşım, İsrail’in komşu coğrafyalara bakışında da süreklilik arz eder: Güvenlik gerekçesiyle başlayan askeri kontrol, zamanla kalıcı siyasi talebe dönüşür.

Uluslararası Hukuk ve Sessizlik

Birleşmiş Milletler kararları, Uluslararası Adalet Divanı görüşleri ve sayısız insan hakları raporu, İsrail’in işgal ve yerleşim politikalarının hukuka aykırı olduğunu defalarca vurguladı. Ancak bu hukuki tespitler, sahada sınırları durdurmaya yetmedi.

Çünkü burada mesele yalnızca hukuk değil; güç dengeleri, jeopolitik çıkarlar ve küresel sessizliktir. İsrail’in sınırları, çoğu zaman uluslararası toplumun sessizliği ölçüsünde genişledi.

Sınır Meselesi Bir Coğrafya Sorunu Değil

İsrail’in hâlâ net bir sınır tanımlamamış olması, teknik bir belirsizlik değil; stratejik bir tercihtir. Belirsizlik, genişleme için alan bırakır. Netlik ise sorumluluk doğurur.

Bu nedenle İsrail-Filistin meselesi, yalnızca iki halk arasındaki bir toprak anlaşmazlığı değil; modern dünyanın güç, hukuk ve vicdan sınavıdır. Sınırlar kaydıkça yalnızca haritalar değil, adalet duygusu da aşınmaktadır.

Sonuç: Değişen Sınırlar, Değişmeyen Gerçek

Yetmiş yılı aşkın süredir değişen şey İsrail’in sınırlarıdır; değişmeyen ise Filistin halkının yerinden edilmesi, kuşatılması ve görünmez kılınmasıdır. Haritalar yeniden çizilebilir, duvarlar yeniden inşa edilebilir. Ancak tarihin hafızası silinmez.

Ve bir gün, sınırlar gerçekten çizilecekse; bu ancak güçle değil, hukukla; sessizlikle değil, adaletle mümkün olacaktır. Çünkü kalıcı sınırlar, ancak kalıcı bir barışın gölgesinde var olabilir.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski