Nükleer İkiyüzlülük: İsrail, İran ve Uluslararası Vicdanın Sessizliği
Dünyanın kaderini birkaç düğmeye emanet ettiğimiz bu çağda, nükleer silahlar sadece birer savunma aracı değil; aynı zamanda uluslararası adaletin, ahlakın ve vicdanın turnusol kağıdıdır. Ancak ne yazık ki bu kağıt, bugünlerde kararmış ve yırtılmış durumda. Çünkü dünyanın gözleri önünde, uluslararası hukuk bir kez daha çifte standartların gölgesinde eziliyor.
İsrail’in Sessiz Kudreti ve Görünmeyen Silahları
İsrail, resmi olarak Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na (NPT) taraf değildir. Ne bir yükümlülüğü vardır nükleer kapasitesini şeffaflaştırmaya, ne de uluslararası denetime tabidir. Ancak dünya kamuoyu bu durumu büyük bir suskunlukla karşılamaktadır. İsrail'in nükleer cephaneliğe sahip olduğu, ABD'li yetkililerin açıklamalarıyla ve askeri analizlerle onlarca yıldır bilinen bir sırdır. Yaklaşık 80 ila 200 arasında nükleer savaş başlığına sahip olduğu tahmin edilen bu ülke, her defasında "muğlaklık politikası"na sığınarak hesap vermekten kaçmaktadır.
Oysa aynı uluslararası sistem, NPT'ye taraf olan İran'ı, her nükleer adımında baskı altına almış, ambargolarla ezmiş ve savaş tehditleriyle kuşatmıştır. İran nükleer enerji hakkını uluslararası hukuk çerçevesinde sürdürmeye çalışırken, İsrail hiçbir denetime tabi olmadan caydırıcılık perdesinin arkasında dilediği gibi hareket edebilmektedir.
Batı’nın Seçici Adaleti ve Diplomatik Körlüğü
İsrail'in nükleer silahları meselesi, Batı'nın özellikle ABD ve Avrupa'nın politikalarında büyük bir sessizlikle karşılanır. Aynı ülkeler, İran söz konusu olduğunda tüm uluslararası arenayı alarma geçirir, yaptırımlar zincirini devreye sokar. Bu çifte standart, artık sadece siyasi bir tutum değil; uluslararası hukukun ahlaki çöküşünün belgesi haline gelmiştir.
Burada sorulması gereken açık bir soru vardır:
Neden İsrail’in nükleer silahları dünya barışı için tehdit olarak görülmezken, İran’ın potansiyel nükleer kabiliyeti kıyametin habercisi gibi sunulmaktadır?
Bu sorunun cevabı, sadece jeopolitik dengelerde değil; aynı zamanda Batı’nın çıkar merkezli yaklaşımında, medya gücünde ve diplomatik propagandasında gizlidir.
Uluslararası Toplumun İkircikli Vicdanı
Birleşmiş Milletler, Nükleer Silahsızlanma Antlaşması'nın bekçisi olarak sorumluluğunu ne kadar yerine getirmektedir? Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), neden İsrail’in nükleer silahlarını denetlemek için bir çağrıda bulunamaz?
Bu sorular, sadece İran’ın değil, tüm insanlığın güvenliğine dair hayati meselelerdir. Çünkü çifte standartla işleyen bir sistem, adaleti değil, kaosu büyütür. Ve bugün Orta Doğu’da büyüyen krizler, sadece bölgesel değil; küresel barışın kırılganlığına dair çarpıcı uyarılardır.
Vicdan Sahibi Bir Gelecek İçin
Eğer dünya gerçekten nükleer silahlardan arındırılmış bir geleceğe ulaşmak istiyorsa, bu hedef sadece düşman görülen ülkelere değil, her ülkeye eşit kurallarla uygulanmalıdır. İsrail’in NPT’ye taraf olmaması ve nükleer programını gizlemesi, göz ardı edilemez. Tıpkı İran’a yönelik uygulanan denetim ve yaptırımlar gibi, İsrail de uluslararası şeffaflığa ve hesap verebilirliğe tabi olmalıdır.
Uluslararası toplum ya bu iki yüzlülüğe bir son verecek, ya da nükleer korkunun gölgesinde yeni bir soğuk savaşın eşiğinde sallanacaktır.
Son söz:
Adalet, güçlünün değil, haklının yanında olmalıdır. Ve nükleer bir dünyada haklı kalmak, ancak çifte standartları terk etmekle mümkündür.
Yorum Gönder