Johannesburg’un ufkunda yükselen sert rüzgârlar, dünyanın içinden geçtiği çalkantılı dönemin bir yansıması gibiydi. Güney Afrika’nın ev sahipliğinde düzenlenen G20 Zirvesi, küresel düzenin çatladığı, eski dengelerin silikleştiği, yeni arayışların ise henüz ete kemiğe bürünmediği bir çağda toplandı. Bu belirsizliğin ortasında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zirve diplomasisi, çatışmalar arasında nefes arayan insanlığın geleceğine dair güçlü mesajlar taşıyordu.
Rusya–Ukrayna Savaşı: Ateş Çemberine Uzanan Bir Diplomasi
Erdoğan’ın zirvedeki en kritik mesajı, hiç kuşkusuz Rusya–Ukrayna savaşının artık sadece iki ülkenin değil, tüm gezegenin barış umudunu test eden bir trajediye dönüşmesi üzerineydi. Türkiye, Karadeniz’de kökleşmiş tarihsel sorumluluğunu uluslararası arenaya taşıyarak, bir kez daha diyalog masasının kurulması için çağrıda bulundu.
Cumhurbaşkanı, savaşın gölgesinde en çok yara alan kesimlerden biri olan Afrika ülkelerinin gıda güvenliğini hatırlatarak, daha önce başarıyla yürütülen Tahıl Koridoru Anlaşması’nın yeniden hayata geçirilmesi için girişimlerini yoğunlaştırdı. Bu çaba, dünyanın en yoksul bölgelerinden yankı bulan bir umut niteliğindeydi; çünkü açlık, yalnızca bir coğrafyanın değil, tüm insanlığın ortak acısıdır.
Avrupa Birliği ile Stratejik Müzakereler: Ortak Krizlere Ortak Cevap Arayışı
Zirve kapsamında gerçekleştirilen Türkiye–AB temasları, küresel politikayı şekillendiren sorunların artık sınır tanımadığını bir kez daha hatırlattı.
Görüşmelerde başlıklar genişti; ancak her biri aynı ortak soruyla kesişiyordu: Bu kırılgan yüzyılın çatlaklarını kim, nasıl onaracak?
İklim Krizi: Sessiz Bir Kıyametin Eşiği
Erdoğan’ın vurguladığı gibi, iklim krizi artık geleceğin değil, bugünün gerçeği. Türkiye’nin yeşil dönüşüm çabaları, küresel mücadelede adil bir yük dağılımı talebiyle birleşerek AB ile sürdürülebilirlik diyalogunu güçlendirdi.
Gezegen, hızla tükenen sabrının karşısında, insanlıktan daha cesur adımlar bekliyor.
Gaza Atağı: Ateşin İçinde Bir İnsanlık Arayışı
Zirvede öne çıkan en derin insani başlıklardan biri Gazze’ydi.
Türkiye, aylardır süren yıkımın durması için uluslararası topluma güçlü bir çağrıda bulundu: Derhal ateşkes, derhal insani koridor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde, Filistin halkının yaşadığı trajedinin artık diplomatik cümlelere sığmayacak kadar büyük olduğu ifade edildi.
Sudan’daki İç Savaş: Gözden Uzak, Ama Asla Unutulmamış Bir İsyan
Sudan’da devam eden çatışmanın yarattığı felaket, küresel platformlarda hak ettiği ilgiyi uzun süre göremedi. Türkiye’nin burada üstlendiği rol, sessiz kalan coğrafyalara ses olma çabasının devamı niteliğindeydi.
Erdoğan, G20 ortamında bu krizin bölgesel istikrara etkilerini vurgulayarak daha geniş bir uluslararası müdahale çağrısı yaptı.
Geleceğin Filistin Devleti: Küllerden Yükselen Umut
Türkiye’nin uzun yıllardır savunduğu iki devletli çözüm, zirvede yeniden güçlü bir şekilde masaya taşındı. AB liderleriyle yapılan görüşmeler, gelecekteki Filistin devletinin yalnızca bir diplomatik hedef değil, insanlık vicdanının sınavı olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.
G20’de Türkiye: Doğu ile Batı Arasında Kurulan Bir Köprü
Erdoğan’ın Johannesburg temasları, Türkiye’nin küresel siyasetteki konumunu yeniden çizdi.
Bir yanda savaşın karanlığı, diğer yanda Afrika’nın açlıkla kavrulan gerçekliği…
Bir yanda iklim felaketleri, diğer yanda insanlığın yitirdiği merhamet duygusu…
Bu karmaşık tablo içinde Türkiye’nin diplomatik duruşu, krizler arasında bir nefes arayan dünyaya şu mesajı verdi:
Barış mümkündür. Diplomasi mümkündür. Adalet mümkündür.
Yeter ki irade, sözden fiile dönüşsün.
Sonuç: Johannesburg’dan Yükselen Bir Çağrı
G20 Johannesburg Zirvesi, tarihin dönüm noktalarından biri olarak hatırlanmayabilir; ancak insanlığın gidişatını şekillendirecek cümleler bu zirvede kuruldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajı ise, yıpranmış bir dünyanın kalbine işlenen saklı bir umut gibiydi:
“Savaşın gölgesinde bile barışın izini sürmek, insan olmanın en asil çabasıdır.”
Ve belki de bu yüzyılın en büyük gerekliliği tam da budur:
Karanlığın içinden ışığın, çatışmanın içinden adaletin, yıkımın içinden yeniden doğuşun yolunu açmak.
