Dünya haritasında, bir ülkenin uyrukluğu — bazen adeta kaderin bir haritasına dönüşür. 2025’in sonlarında, Donald J. Trump yönetimindeki U.S. Citizenship and Immigration Services (USCIS) tarafından alınan karar, yalnızca göçmenlik bürokrasisini etkilemedi; bu karar, milyonlarca insanın umudunu askıya aldı. 19 ülkenin vatandaşlarının ABD’ye göç, sığınma ya da vatandaşlık talepleri — yeşil kart, sığınma, vatandaşlık başvuruları — “belirsiz süreyle” durduruldu. Bu adım, “ulusal güvenlik” gerekçesiyle açıklandı; ama ardında, çok daha derin bir korku — ya da bir karanlık — var.
Ne Oldu: Kararın İzahı
- 2–3 Aralık 2025’te yayımlanan bir politika muhtırasıyla (memo) USCIS, 19 ülke vatandaşlarının tüm göçmenlik başvurularını askıya aldı.
- Bu ülkeler arasında — önceden seyahat yasağı ya da kısıtlaması olan — Afghanistan, Somalia, Iran, Yemen, Venezuela, Sudan, Libya, Haiti ve bazı Afrika ile Orta Asya ülkeleri bulunuyor.
- Kararın açıklanan gerekçesi: Washington D.C.’de geçen hafta iki Ulusal Muhafız (National Guard) askerinin vurulması — saldırının zanlısının Afgan uyruklu olduğu, sığınmacı statüsü olduğu belirtiliyor. Bu olay, yeni göç politikalarının tetikleyicisi sayıldı.
- Askıya alma yalnızca yeni başvurularla sınırlı kalmadı. Daha önce onaylanmış ya da işleme girmiş başvurular dahi yeniden gözden geçirilecek; gerekirse ek mülakatlar, yeniden değerlendirmeler yapılacağı bildirildi.
- Bu, göç politikalarında sadece sınırdan girişe değil, göçmenlik ve vatandaşlık statüsünün tamamına uzanan geniş kapsamlı bir değişim anlamına geliyor.
Kimler Etkileniyor — Ve Niçin Bu Kadar Derin Bir Etki?
Etkilenen kişiler
- 19 ülke vatandaşlığına sahip olanlar — ister hâlâ başvuru sürecinde olsunlar, ister daha önce başvurmuş olsunlar.
- Sığınma başvurusu yapanlar ya da başvuru bekleyenler — çünkü askıya alma yalnızca göçmenlik değil, iltica (asylum) başvurularını da kapsıyor.
- Hâlihazırda ABD’de olan, başvurusu onaylanmış kişiler — yeniden değerlendirme sürecine tabi tutulacakları açıklandı; dolayısıyla vatandaşlık alma ya da statü güvenliği belirsiz hâle geliyor.
Etkiler — Umuda Asılı Kalmak, Belirsizlik, Kırılganlık
- İnsanların hayalleri askıya alınıyor: Vatandaşlık, sığınma ya da göçmenlik umudu yasal bir çekimserlik içinde.
- Belirsizlik: Ne zaman karar verileceği, bu değerlendirmenin nasıl yapılacağı, yeniden mülakatların ya da güvenlik incelemelerinin ne kadar süreceği bilinmiyor.
- Güvensizlik ve korku: “Yüksek riskli” damgası, yalnızca başvurudaki bireyi değil; ülkesini temsil eden herkesi hedef hâline getiriyor. Aidiyet ve umut, belirsizlikle yüzleşiyor.
- Toplumsal etkiler: Asıl hedef göç olmasa bile — göçmen topluluklar, aileleriyle, sevdikleriyle, gelecek planlarıyla beraber sarsılıyor.
Neden ve Gerekçe: Güvenlik, Siyaset ve Kimlik Politikası
Bu kararın arkasındaki gerekçe — resmi söylemle — “ulusal güvenlik” ve “kamu güvenliği.” Özellikle göçmenlik/iltica başvurularının güvenlik riski taşıdığı iddia ediliyor.
Ancak bu gerekçeleştirme, birçok hukukçunun ve insan hakları savunucusunun gözünde — “uyruk temelli cezalandırma” olarak tanımlanıyor. Çünkü tek bir kişinin (ya da birkaç kişinin) eylemi yüzünden, o ülkenin vatandaşlarının tamamı — masumlar, sığınmacılar, yeni hayat arayanlar — hedef alınıyor. Bu, göç politikalarının güvenlik ekseninden çıkarılıp, kimlik ve aidiyet üzerinden yeniden kurgulanması anlamına geliyor.
Resmî metinlerdeki bir başka önemli nokta: Göçmenlik başvurularının askıya alınmasının, geçmişte verilmiş onayların da yeniden gözden geçirilmesini mümkün kılması. Bu da, kalıcı statü için güvence sağlamış olanları bile — yeniden mülakat, yeniden değerlendirme belirsizliğine sokuyor.
Bu karar, göç sistemini bir sınır güvenliği aracı olmaktan çıkarıp — vatandaşlık, aidiyet ve kimlik üzerinden yeniden yapılandıran bir siyasi hamle olarak okunabilir.
Tepkiler, Eleştiriler ve Hukuki – Etik Soru İşaretleri
Bu karar, yalnızca idari bir düzenleme değil; toplumsal, insani ve hukuki bir kırılma yaratıyor.
- Birçok sivil toplum kuruluşu, insan hakları savunucusu ve hukukçu — bu uygulamayı “uyruk temelli cezalandırma” olarak nitelerken; adalet, eşitlik ve ayrımcılıkla mücadele açısından “açık bir ihlal” olarak görüyor. Özellikle, savaş, zulüm veya şiddet nedeniyle sığınma arayan insanların — umutlarının ellerinden alınması olarak değerlendiriliyor.
- Uyruğa dayalı bu askıya alma, göçmenlik sisteminin meşruiyetini sarsıyor: Göçmenlik yalnızca güvenlik sorunu değil; insanî bir hak, insani bir umut, yeni bir başlangıç — bu boyutları görmezden gelmek, politik tutumun ötesinde bir vicdan sorunu.
- Etik açıdan — bir saldırının ya da suça karışan bir bireyin eylemi üzerinden, tüm bir ulusun veya ulusal kimliğe sahip insanların cezalandırılması, adalet kavramının ruhuna aykırı; bu, kolektif cezalandırma demek.
- Hukuken — bu kadar geniş kapsamlı, uyruk temelli askıya almaların Amerikan anayasal ilkeleri, uluslararası insan hakları normları ve sığınma hakkı bağlamında ciddi tartışmalara açık olduğu vurgulanıyor.
Daha Geniş Bir Çerçeve: Göç, Aidiyet ve Gelecek Arayışı
Göç, salt bir coğrafi yer değiştirme değildir. Göç, umut, insanî kurtuluş, yeni bir başlangıç, aidiyet, gelecek kurma çabasıdır.
Bir ülkenin kapılarını kapatması, sadece zorlukları değil — insanın ruhundaki arzuyu, umutları, hayalleri de kapatır. On yıllardır savaştan, yoksulluktan, zulümden kaçan insanlar için göç; hayat, kurtuluş, onur demektir.
Ancak bu karar, göçü yalnızca güvenlik penceresinden — bir “risk unsuru” olarak — yeniden tarifliyor. Ve bu tarifte, milyonlarca insan bekleme odasında, belirsizlikte bırakılıyor.
Aidiyet, doğduğu yere göre değil; insanî ihtiyaçlara, hayata tutunma arzusuna göre tanımlanmalı. Güvenlik, kalkınma, entegrasyon, insan hakları — birbirini dışlamadan, birlikte düşünülmeli.
Bu karar, sadece bir göçmenlik düzenlemesi değil: Aynı zamanda, kimliklerin, aidiyetin, umutların yeniden yazıldığı bir kesit. Ve bu kesitte, doğru soru şu: Sınırlar, insanlığın önüne geçebilir mi? TRT WORLD
