Hukukun Vicdanla İmtihanı: Belçika’dan Gazze Dosyasına Tarihi Müdahale

Hukukun Vicdanla İmtihanı: Belçika’dan Gazze Dosyasına Tarihi Müdahale

 

Uluslararası siyasetin sert ve çoğu zaman suskun yüzü, bazen hukukun ağır ama kararlı adımlarıyla sarsılır. Belçika’nın, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı soykırım davasına müdahillik talebinde bulunması, işte bu nadir anlardan biridir. Bu gelişme, yalnızca iki devletin hukuki pozisyonunu değil; insan hakları, uluslararası hukuk ve küresel vicdanın sınırlarını da yeniden tartışmaya açmaktadır.


Uluslararası Hukukun Sessiz Alanında Yükselen Bir Dosya

Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı dava, 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne dayanmaktadır. Bu sözleşme, insanlığın en karanlık tecrübelerinden biri olan soykırımın bir daha asla yaşanmaması için kaleme alınmış, hukukun ahlaki pusulası niteliğinde bir metindir. Güney Afrika, İsrail’in Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarında yürüttüğü askeri operasyonların, bu sözleşmenin ihlali anlamına geldiğini savunarak konuyu uluslararası yargıya taşımıştır.

Bu dava, yalnızca bir devletin başka bir devleti suçlaması değildir. Aynı zamanda, uluslararası toplumun uzun süredir görmezden gelinen bir soruyla yüzleşme zorunluluğudur: Devlet güvenliği söylemi, sivil halkın sistematik olarak hedef alınmasını meşrulaştırabilir mi?


Belçika’nın Müdahilliği: Hukukun Tarafsızlığı mı, Vicdanın Sesi mi?

Belçika’nın davaya müdahil olma kararı, hukuki olduğu kadar sembolik bir anlam da taşımaktadır. Müdahillik, bir devletin davanın tarafı olmadan, hukuki görüş ve delil sunarak yargılamaya katkı sağlaması anlamına gelir. Belçika bu adımıyla, soykırım suçunun evrensel niteliğine ve erga omnes (herkese karşı işlenen suç) ilkesine vurgu yapmaktadır.

Bu tutum, şu temel gerçeği hatırlatır:
Soykırım, yalnızca mağdurların ya da komşu devletlerin meselesi değildir. Soykırım, insanlığa karşı işlenen bir suçtur ve bu nedenle tüm devletler hukuken ve ahlaken sorumludur.

Belçika, Filistin’de yaşanan insan hakları ihlallerinin yalnızca bölgesel bir çatışma olarak ele alınamayacağını, aksine küresel hukuk düzenini ilgilendiren bir mesele olduğunu savunmaktadır. Bu yaklaşım, uluslararası hukukun seçici uygulanmasına karşı güçlü bir itiraz niteliğindedir.


İsrail Politikalarının Küresel Ölçekte Sorgulanması

Davanın en dikkat çekici yönlerinden biri, İsrail’in Filistin topraklarında uzun yıllardır sürdürdüğü politikaların artık daha geniş bir hukuk çerçevesinde ele alınmasıdır. Zorunlu göç, altyapının sistematik şekilde yok edilmesi, sivil nüfusun temel yaşam kaynaklarından mahrum bırakılması ve orantısız güç kullanımı gibi uygulamalar, uluslararası hukukta ağır suç kategorileri içinde değerlendirilmektedir.

Belçika’nın müdahilliği, bu eylemlerin münferit askeri kararlar değil, süreklilik arz eden bir devlet politikası olup olmadığı sorusunu güçlendirmektedir. Hukuk, burada yalnızca olayların ne olduğunu değil; niyetin, sistematiğin ve sonuçların neyi işaret ettiğini sorgulamaktadır.


Avrupa’nın Çatlak Vicdanı

Belçika’nın tutumu, Avrupa içinde de önemli bir kırılmayı temsil etmektedir. Uzun yıllar boyunca İsrail politikalarına koşulsuz destek veren Batılı devletler, artan sivil kayıplar ve küresel kamuoyunun baskısı karşısında artık daha temkinli bir dil kullanmak zorunda kalmaktadır. Belçika’nın attığı adım, Avrupa’nın tek sesli olmadığını ve uluslararası hukuk temelinde farklı bir duruşun mümkün olduğunu göstermektedir.

Bu durum, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin insan hakları söylemi ile fiili politikaları arasındaki uçurumu da yeniden gündeme taşımaktadır. Eğer insan hakları evrenselse, bu evrensellik güçlü müttefikler söz konusu olduğunda da geçerli olmalıdır.


Hukuk ve Tarih Arasında Bir Kavşak

Bu dava, sonucu ne olursa olsun, tarihe geçecek niteliktedir. Çünkü burada yargılanan yalnızca bir devletin eylemleri değil; uluslararası düzenin adalet iddiasıdır. Belçika’nın müdahilliği, hukukun siyasi dengelere rağmen konuşabileceğini, en azından konuşmayı denediğini göstermektedir.

Filistin halkı için bu süreç, gecikmiş bir adalet arayışının ifadesidir. Uluslararası toplum içinse bu dava, “bir daha asla” sözünün ne kadar samimi olduğunu ölçen bir turnusol kâğıdıdır.


Sonuç: Hukukun Uzun Yolu, Vicdanın Kısa Hafızası

Belçika’nın Güney Afrika’nın açtığı davaya müdahil olma talebi, tek başına bir ülkenin kararı olmanın ötesinde, küresel bir hukuki ve ahlaki çağrıdır. Bu çağrı, devletlere şunu hatırlatmaktadır: Güç geçicidir, politik çıkarlar değişkendir; ancak soykırım suçu zamanaşımına uğramaz ve vicdanlarda silinmez.

Uluslararası hukuk ağır ilerler, çoğu zaman geç kalır. Fakat bazen, gecikmiş de olsa, insanlığın ortak hafızasına bir not düşer. Belçika’nın attığı bu adım, tam olarak böyle bir nottur: Sessizliğin suça ortaklık olduğu bir dünyada, hukukun tarafsızlığı, ancak adaletle anlam kazanır.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski