Gazze’nin küle dönmüş ufkunda, yıkıntıların arasından yükselen bir melodi vardı o gün… Küllerin içinden filizlenen bir umut, susmaya zorlanan bir halkın kalbinden taşan bir direniş. Elli çiftten fazla insan, aylarca ertelenmiş, bombaların gölgesinde donup kalmış hayallerini, bir günlüğüne de olsa yeniden ışığa çıkardı. İsrail’in aralıksız süren saldırılarında 70 binden fazla can, henüz yaşanmamış düğünlerin, tamamlanmamış aşkların, yarım kalmış hayatların sessizliğine karışmıştı. Ama o gün, enkazların hüküm sürdüğü sokakların arasında, insanlığın en kadim ritüellerinden biri tekrar nefes aldı: evlilik…
Yıkımın Ortasında Bir Tören
Bombardımanın külle kapladığı o daracık alanda, yaşamdan geriye kalmış bütün kırılgan parçalar bir araya getirildi. Genç kadınlar yıpranmış elbiselerini temizlemeye çabalıyor, erkekler omuzlarında savaşın izlerini taşısa da yüzlerinde uzun süredir görülmemiş bir gülümseme beliriyordu.
Bu tören, bir lüks değil; bir direniş biçimiydi. Çünkü evlenmek, filiz vermek isteyen bir hayatın adıdır. Çünkü savaşın en çok hedef aldığı şey, insanların yarına dair umutlarıdır.
Geride bırakılan aylar, yalnızca kayıpların değil; ertelenmiş nişanların, yarıda kesilen hazırlıkların, yıkılan evlerin aylarıydı. Çoğu çift, düğün için sakladığı sandıkların üstünde artık yalnızca toz değil, acı bir hikâye taşıyordu. Fakat yine de, her şeye rağmen, “biz varız” demek için ilerlediler.
Aşkın, Açlığın ve Hayatta Kalmanın Eşiğinde
Bu toplu nikâh törenine katılan çiftlerin çoğu, açlıkla sınanan, defalarca yerinden edilen, yakınlarını kaybetmiş insanlar.
Gelinlerden biri şöyle fısıldadı:
“Bombalar düştüğünde birbirimizi kaybetmekten korktuk. Bu yüzden evlenmek artık bir kutlama değil; hayatta kaldığımızı kanıtlamak gibi.”
Bu söz, yalnızca bir çiftin hikâyesini değil, tüm Gazze’nin ruhunu anlatıyordu.
Her gelin adımı, her damat tebessümü, bir başka yıkımın arasından çekip alınmış umudun yankısıydı. Bu evlilikler, savaşın tüketemediği bir iradenin sessiz bildirisi oldu.
Ritüellerin Gölgesinde Devam Eden Yaşam
Gazze’de evlilik törenleri, artık görkemli salonlarda ya da aydınlık sokaklarda değil; çadırların, molozların ve toz bulutlarının arasında gerçekleşiyor.
Yine de, her çiftin parmaklarına takılan alyans, hayatın kendine yol bulma azmini taşıyordu.
Bu törenler, umudun çiçek açtığı küçük adacıklara dönüştü.
- Anneler, savaşın tüm ağırlığını taşıyan gözleriyle çocuklarına gururla baktı.
- Babalar, bir nebze olsun unuttukları sevinç duygusunu yeniden hatırladı.
- Gençler, evliliklerinin bir savaş gölgesinde başladığını bilseler de birbirlerinin gözlerinde barışın gölgelerini gördü.
Bu nikâhlar, Gazze’nin sadece acı ve kayıp üzerinden anılmasını engelleyen küçük mucizeler oldu.
Geçmişin Küllerinden Doğan Bir Gelecek
İsrail’in saldırıları, yalnızca binaları değil; toplumsal hafızayı, aile kurumunu, gelecek planlarını, kuşaklar arası bağları hedef aldı.
Ama bir toplumun yenilmesi, yalnızca bedenlerin değil umutların ölmesiyle mümkündür.
Bu nedenle evlilik töreni, teknik bir etkinlikten çok daha fazlasıydı:
Gazze halkının “Biz hâlâ buradayız, hâlâ insanız, hâlâ seviyoruz” diye haykırdığı bir andı.
Savaşın sabitlediği takvimleri, düğün günüyle yeniden akıtarak adeta zamanın akışını geri çağırdılar. Her çift, savaşın gölgesinde bile yeni bir yaşam kurmanın, yeni bir başlangıca inanmanın mümkün olduğunu gösterdi.
Çaresizliğin İçinde Bir Anlık Aydınlık
Bu tören, belki de yakın gelecekte tekrar karanlığa gömülecek bir günün içindeki tek kıvılcımdı.
Fakat insanlık tarihi boyunca en karanlık anlar bile bir umut kıvılcımıyla aydınlandı.
Gazze’nin genç çiftleri, o gün o kıvılcıma dönüştü. Onların attığı imzalar, yalnızca iki insanın birlikteliğini değil; bombaların paramparça edemediği bir halkın direncini mühürledi.
Ve belki de bu tören, ileride barış geldiğinde anlatılacak hikâyelerin başlangıcıdır:
“Bir zamanlar bombalar yağarken biz evlendik… Çünkü yaşamdan vazgeçmedik.”
Sonuç: Savaşın İçinde Yaşama Adanmış Bir Yemîn
Bu evlilik töreni, Gazze’nin gündelik acısına bir ara verme, bir nefes alma anıydı.
Ama aynı zamanda bir mesajdı:
Yıkım, hayatı durduramaz.
Aşk, en ağır toprağın bile altından filiz verir.
Ve insan, hayatta kalmakla yetinmez; yaşamak ister.
Gazze’de o gün yürüyen her çift, yıkıntılar arasında yükselen bir gelecek vaadinin sessiz şairleriydi.
Ve onlar, savaşın en harap ettiği yerde bile insanlığın yeniden başlayabileceğini gösterdiler. TRT WORLD
