Mekânı Öldürmek: İsrail İşgalinin Görünmez Silahı “Spatio-cide”

Mekânı Öldürmek: İsrail İşgalinin Görünmez Silahı “Spatio-cide”

 

İsrail işgalinin askerî şiddetin ötesine geçen boyutlarını irdeleyen “spatio-cide” kavramı, mekânın sistematik olarak hedef alınmasını tarif ediyor. TRT World’ün görüştüğü mimarlar, şehir plancıları ve araştırmacıların katkı sunduğu ‘Mekankırım’ belgeseli ise bu kavramı sahadaki tanıklıklarla görünür kılıyor. 

Filistin coğrafyası, yalnızca bir işgalin değil; mekânın da adım adım yok edilmesinin hikâyesini taşıyor. Bu süreçte gezegenin en eski kentlerinden bazılarının dokusu çözülüyor, mahallelerin ruhu parçalanıyor, insan ile mekân arasındaki kadim bağ koparılıyor. İşte araştırmacıların “spatio-cide” olarak adlandırdığı bu yöntem, sadece evleri değil; bir halkın yaşama hakkını, hareket özgürlüğünü ve toplumsal birliğini de hedef alıyor.

Belgesel ‘Mekankırım’, bu görünmez savaşın mimarisini gözler önüne seriyor. Mimarlar ve şehir plancıları, işgalin haritaya işlenmiş halini anlamak için yıllardır bu alanı inceliyor. Ortaya çıkan tablo, askeri işgalin çok ötesinde bir stratejiyi işaret ediyor:
Mekânı kontrol altına almak, parçalamak, yeniden tasarlamak ve böylece halkın varoluş koşullarını zayıflatmak.


Mekânın Sistematik Parçalanması

Filistin topraklarında spatio-cide, çok katmanlı bir yapıyla işliyor:

1. Arazinin Coğrafi Olarak Dilimlenmesi

Kontrol noktaları, duvarlar, yasa dışı yerleşim birimleri ve yasak bölgeler, Filistin topraklarını birbirinden kopuk adacıklara dönüştürüyor.
Bu mimari şiddet, insanların günlük hareketini sınırlıyor; bir hastaneye ulaşmak, işe varmak ya da aile büyüklerini ziyaret etmek bile saatlerce süren engeller zincirine dönüşüyor.

2. Yerleşim Stratejilerinin Silahlaşması

Belgeselde yer alan uzmanlar, İsrail yerleşim birimlerinin yalnızca konut inşası olmadığını; coğrafyanın siyasi olarak yeniden tasarlanması anlamına geldiğini vurguluyor.
Her yeni yerleşim birimi, Filistinlilerin erişimini biraz daha kesen, doğal kaynakları kontrol eden bir kilit noktası haline geliyor.

3. Tarihî Alanların Yok Edilmesi

Evler, sokaklar, pazarlar ve nesiller boyunca bir arada yaşamış topluluklar...
İşgal, fiziki mekânla birlikte hafızayı da hedef alıyor. Bir ev yıkıldığında, yalnızca dört duvar değil; anılar, kültür ve aidiyet de yerle bir oluyor.


Gündelik Yaşamın Sessiz Kuşatması

“Mekankırım”, işgalin görünür şiddetinin gerisindeki sessiz ve süreğen baskıyı ifşa ediyor.
Çocukların oyun oynadığı boş alanların kaybolması, çiftçilerin arazilerine ulaşamaması, suya erişimin dahi mimari kontrollere bağlanması…
Tüm bunlar, bir toplumun nefes alma alanlarını daraltan bir stratejinin parçaları.

Belgeselde yer alan uzmanlardan biri şu çarpıcı tespiti yapıyor:
“Mekânı öldürdüğünüzde, kimliği de öldürürsünüz.”

Spatio-cide tam da bu nedenle, savaşın en görünmez fakat en derin iz bırakan yüzü olarak tanımlanıyor.


Direnişin Yeni Dili: Mekânı Geri İstemek

Tüm bu baskıya rağmen Filistin halkı, mekânını korumak için yeni yaratıcı yollar geliştiriyor. Mahalle dayanışma ağları, kolektif renovasyon projeleri, belgeseller ve dijital arşivler…
Bu girişimler, işgalin hedef aldığı mekânı yeniden anlamlandırmayı, korumayı ve geleceğe taşımayı amaçlıyor.

Mekanın yok edilmesine karşı geliştirilen bu direniş biçimi, yalnızca bir fiziksel kurtarma çabası değil; varoluşun ve kimliğin yeniden inşası anlamına geliyor.


Sonuç: Mekânı Yok Etmek, Bir Halkı Sessizleştirmek

Spatio-cide, savaşın barut kokmayan ama derinden sarsan bir yüzünü temsil ediyor.
Belgesel ‘Mekankırım’, bu yöntemi bilimsel, toplumsal ve insani boyutlarıyla ele alarak, Filistinlilerin neden yalnızca toprak değil; yaşam alanı, kimlik ve gelecek mücadelesi verdiğini gözler önüne seriyor.

Bu süreğen mekânsal şiddet, dünyanın gözü önünde işlenen en sessiz ama en yıkıcı suçlardan biri olarak tarihe kazınıyor.
Mimari araçların silaha dönüştüğü bu coğrafyada, Filistin halkının varlığı; mekânı koruma, hatıraları yaşatma ve geleceği savunma kararlılığıyla ayakta kalıyor.

TRT WORLD 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski