Novi Sad’daki tren istasyonunun metal kanopisi, sıradan bir günde, aniden insanların üzerine çöktü

Novi Sad’daki tren istasyonunun metal kanopisi, sıradan bir günde, aniden insanların üzerine çöktü

 

Semir Sejfovic’in sunduğu Across The Balkans bu hafta, Sırbistan’da giderek büyüyen ve ülkenin ruhunda derin bir sarsıntı yaratan bir toplumsal hareketi ele alıyor. Novi Sad’daki tren istasyonunun çökmesiyle yaşanan trajedi, sadece bir altyapı faciası değil; bir halkın sabrını aşan, yıllardır biriken kırgınlıklarının görünür hâle geldiği bir dönüm noktası oldu.

Bu çöküşte 16 kişi yaşamını yitirdi, bir kişi ağır yaralı kurtuldu. O an, yalnızca bir yapının değil, toplumun devlete duyduğu güvenin de çöküşünü simgeliyordu. Acının ağırlığı, gençlerin sessizliği bozmasına ve ülke çapında bir protesto dalgasının doğmasına yol açtı. Artık bu ses, yalnızca öğrencilerin değil; oyuncuların, müzisyenlerin, akademisyenlerin, yazarların ve sanatçıların da dahil olduğu geniş bir halk korosuna dönüşmüş durumda.


Bir Çöküşün Ardından Gelen Uyanış

Novi Sad’daki tren istasyonunun metal kanopisi, sıradan bir günde, aniden insanların üzerine çöktü. Geriye dağılan moloz, çığlıklar ve sarsılmış aileler kaldı. Fakat aynı zamanda bu enkaz, Sırbistan’da yıllardır tartışılan yolsuzluk iddiaları, altyapıdaki ihmaller ve devlet içindeki hesap verilebilirlik sorunlarını yeniden, daha güçlü bir şekilde gündeme taşıdı.

Gençler, “Bu sadece bir kaza değil; bu bizim geleceğimizin yıkılışıdır,” diyerek protesto çağrısı yaptı.
Bu çağrı, ülkenin dört bir yanından karşılık buldu.

Çünkü yaşanan kayıp, bireysel değil; kolektif bir travmaydı.


Öğrencilerin Öncülüğünde Bir Vicdan Hareketi

Sırbistan’da gençlik uzun süredir huzursuzdu; gelecek kaygısı, ekonomik zorluklar, politik kutuplaşma ve kamusal alanlarda artan denetim, gençleri sessiz bir sıkışmışlık hâline sürüklüyordu. Ancak bu trajedi, sessizliği bir anda dağıttı.

Öğrenciler, üniversite kampüslerinde ve şehir meydanlarında şu mesajı haykırdı:

“Sorumlular hesap vermedikçe hiçbirimiz güvende değiliz.”

Bu çağrı, toplumda yankı buldu; çünkü öğrenciler yalnızca eleştirmekle yetinmiyor, aynı zamanda daha güvenli bir ülke, daha şeffaf bir yönetim ve daha adil bir sistem istiyorlardı.

Onların öfkesi yakıcı, sözleri ise sakince kurulan bir adalet isteğiydi.


Sanat ve Akademinin Harekete Katılması

Bu hareketin en dikkat çekici yanlarından biri, Sırbistan’daki kültür ve sanat dünyasının –bütün risklere rağmen– açık bir şekilde protestolara katılması oldu.

Sahne sanatçılarından ünlü müzisyenlere, kalemiyle toplumsal yaraları işleyen yazarlardan üniversite hocalarına kadar pek çok isim gençlerin yanında yürüdü.

Onların katılımı, protestolara hem görünürlük hem de ahlâki bir ağırlık kazandırdı. Çünkü sanatçılar, toplumun ruhunu sezme ve ifade etme konusunda doğal bir sezgiye sahiptir.

Bir aktörün mitingde söylediği şu sözler, hareketin neden bu kadar genişlediğini anlatır nitelikteydi:

“Biz sadece bir çöküşe tanık olmadık. Biz, yıllardır ötelenen bir gerçekliğin üzerimize düştüğünü gördük.”

Bu söz, herkesin içindeki sarsıntıyı görünür kıldı.


Protestoların Kalbinde: Adalet, Hesap Verebilirlik ve İnsani Onur

Gösterilerin merkezinde üç temel talep var:

  1. Sorumluların tespiti ve bağımsız bir soruşturma.
  2. Altyapı güvenliğinin tüm ülkede yeniden değerlendirilmesi.
  3. Kamu yönetiminde şeffaflığın artırılması.

Bu talepler, yalnızca bir istasyonun çöküşüne değil; daha geniş bir yönetişim krizine ışık tutuyor. Halk, yıllardır biriken sorunların artık görmezden gelinemeyecek kadar büyük olduğunu düşünüyor.

Protestocuların taşıdığı pankartlarda sık sık şu mesaj yer alıyor:

“Bu bir politika değil, bir insanlık meselesi.”

Bu vurgu, hareketin yalnızca hükümet karşıtı bir eylem değil, toplumsal vicdanı harekete geçiren bir uyanış olduğunu gösteriyor.


Balkanlar’ın Kırılgan Gerçekliği

Semir Sejfovic’in programı Across The Balkans, bu protestoları yalnızca Sırbistan’ın kendi iç meselesi olarak değil, Balkanlar’ın genel dinamikleri içinde okuyor.
Bölge, uzun yıllardır siyasi gerilimler, ekonomik kırılganlıklar ve kurumsal zafiyetlerle iç içe yaşıyor.

Bugün Sırbistan’da yaşananlar, aslında Balkanlar’ın pek çok ülkesinde zaman zaman belirginleşen daha büyük bir sorunun yankısı:

  • Kamu yönetimine duyulan düşük güven,
  • Kurumsal şeffaflık eksikliği,
  • Gençlerin gelecekten umutsuzluğu,
  • Kültür ve akademi dünyasının siyasete dair artan endişesi.

Dolayısıyla Novi Sad’da yaşanan bu trajedi, tüm bölge için bir uyarı niteliği taşıyor.


Sonuç: Bir Trajediden Yükselen Toplumsal Vicdan

Novi Sad’daki yıkım, insanların hayatını alan bir trajedi olmanın ötesine geçti; ülkenin vicdanında silinmesi zor bir iz bıraktı.
Öğrencilerin rahatsızlığından yoğrulan bu hareket, toplumun bütün renklerini bir araya getirerek güçlü bir değişim çağrısına dönüştü.

Bu, yalnızca bugünün protestosu değil; geleceğini geri isteyen bir halkın yavaş ama kararlı uyanışı.

Sırbistan’ın sokaklarında bugün yükselen ses, Balkanlar’ın kırılgan kalbinde yankılanıyor:

“Adalet olmadan istikrar olmaz. Hesap verilebilirlik olmadan güven olmaz. Sesimizi duyana kadar susmayacağız.”

Ve belki de bu kez, tarih bu çığlığı gerçekten duyacaktır.

TRT WORLD 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski