Netanyahu’nun af talebi, hukuki sürecin ilerlediği, tanıkların dinlendiği, delillerin incelendiği bir dönemde geldi.

Netanyahu’nun af talebi, hukuki sürecin ilerlediği, tanıkların dinlendiği, delillerin incelendiği bir dönemde geldi.

 

İsrail siyasetinin en çalkantılı dönemlerinden biri yaşanırken, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun açtığı yeni tartışma ülkenin ruhunda derin bir gedik oluşturdu. Hakkında devam eden yolsuzluk davalarının “ülkeyi yönetme kapasitesini engellediğini” söyleyerek resmî af talep etmesi, hem hukuk çevrelerinde hem de toplumda yoğun bir yankı uyandırdı.
Pınar Nisasta’nın aktardığı bu hikâye, yalnızca bir siyasi figürün kişisel mücadelesi değil; demokrasi, hesap verebilirlik ve güç dengesi üzerine kurulu bir ulusun geleceğini ilgilendiren bir sınav niteliğinde.


Bir Başbakanın Adımında Saklı Sarsıntı

Netanyahu’nun af talebi, hukuki sürecin ilerlediği, tanıkların dinlendiği, delillerin incelendiği bir dönemde geldi. Avukatları, davaların “siyasi motivasyonlu” olduğunu savunuyor; Netanyahu ise bu süreçlerin “ulusal birliği ve güvenliği tehdit ettiğini” öne sürüyor.

Bu açıklamalar, aslında İsrail’in hem siyasal hem toplumsal dokusunda uzun süredir hissedilen bir gerginliği yeniden körüklüyor:
Yargı bağımsızlığı ile siyasi güç arasındaki mücadele.

Daha önce yargı reformu tartışmaları nedeniyle sokaklara dökülen yüz binlerce İsrailli, bugün aynı soruları yeniden soruyor:
Hukukun üstünlüğü mü kazanacak, yoksa siyasi ağırlık mı?


Trump’ın Desteği ve Yarattığı Jeopolitik Yankı

ABD’nin eski Başkanı Donald Trump’ın Netanyahu’ya verdiği açık destek, tartışmayı sadece İsrail’in sınırları içinde bırakmadı.
Trump, af çağrısını “ülkenin istikrarı için gerekli” olarak tanımlarken, uluslararası arenada da yeni bir tartışma başlattı.

Bu destek,

  • Netanyahu’nun muhafazakâr tabanında moral kazanmasına,
  • Eleştirmenler arasında ise “uluslararası siyasetin yargı süreçlerine müdahalesi” endişesinin büyümesine neden oldu.

İsrail toplumunda ise şu sorular daha sık sorulmaya başladı:
“Bir ülkenin lideri, adalet karşısındaki konumunu güçlendirmek için dış destek kullanmalı mı?”


Lapid’in Şartı: Suçunu Kabul Et ve İstifa Et

Muhalefet lideri Yair Lapid’in tepkisi ise net, keskin ve ilkesel.
Lapid’e göre bir af, ancak şu koşullar altında konuşulabilir:

  • Netanyahu suçunu kabul etmeli,
  • Siyasi görevlerinden çekilmeli,
  • Bir daha kamu görevi talep etmeyeceğine dair yazılı güvence vermeli.

Lapid’in bu yaklaşımı, İsrail’in demokratik kimliği açısından bir kırmızı çizgiye işaret ediyor:
“Hiç kimse hukukun üstünde değildir.”

Onun sözleri, geniş bir kesimin sesini taşıyor ve ülkedeki demokratik duyarlılığın hâlâ canlı olduğunun işareti.


Uzmanlar Uyarıyor: Af, Süreci Durdurmaz

Hukuk uzmanları, Netanyahu’nun beklediği gibi bir affın davaları tamamen durdurmayacağını, sadece bazı cezai sonuçları hafifletebileceğini belirtiyor.
Daha önemlisi, böyle bir adımın İsrail yurttaşlarının hukuka duyduğu güveni zedeleyebileceği ifade ediliyor.

Bir anayasa uzmanı şöyle diyor:

“Eğer bir başbakan, devam eden davalar sırasında kendini affettirebiliyorsa, bu durum hukukun bağımsızlığını kökten sarsar.”

Tam da bu nedenle, toplumda endişe büyüyor.
Çünkü mesele artık bir kişinin kaderi değil; bir devletin ilkesel duruşu.


Toplumdaki Bölünme Derinleşiyor

Netanyahu’nun uzun yıllardır ülke siyasetinde yarattığı kutuplaşma, bu af tartışmasıyla birlikte yeniden genişledi.
Bir kesim onu “ulusal güvenliğin teminatı” olarak görüyor,
diğer kesim ise onu “demokratik normları aşındıran bir lider” olarak niteliyor.

Protestolar ve karşı gösteriler hızla çoğalırken, sokaklarda şu sloganlar yükseliyor:

  • “Adalet olmadan birlik olmaz.”
  • “Yolsuzluğa af olmaz.”
  • “Hukuk herkes içindir.”

Toplum bir kez daha, siyaset ile adalet arasındaki çizginin giderek bulanıklaştığı bir dönemi yaşıyor.


Demokrasinin Kalbi Sınanıyor

İsrail, Ortadoğu’nun en köklü demokratik geleneklerden birine sahip ülkelerinden biri olarak bilinir.
Bu nedenle Netanyahu’nun af talebi, sadece bir siyasi hamle değil; demokrasinin dayanıklılığına yöneltilmiş bir test niteliğinde.

Uzmanlar, siyasi aktörlerin kendi davalarını etkisiz hâle getirmek için af mekanizmasını kullanmasının,

  • kurumsal bağımsızlığı,
  • yargısal tarafsızlığı,
  • güçler ayrılığını
    derinden sarsabileceğini vurguluyor.

Bu tartışma, sadece bugünün meselesi değil; gelecekteki liderler için de tehlikeli bir emsal oluşturabilir.


Sonuç: Bir Ülke Kendi Aynasına Bakıyor

Netanyahu’nun af talebi, İsrail’in kendi demokratik kimliğini, hukuka bağlılığını ve liderlik anlayışını yeniden tartışmaya açtı.
Pınar Nisasta’nın hikâyesi bize şunu hatırlatıyor:

Bir ülkenin gücü, liderlerinin dokunulmazlığında değil; vatandaşlarının adalete duyduğu güvende yatar.

Bugün İsrail, kendi aynasına bakıyor.
Bu aynada yalnızca bir başbakanın davası değil,
bir toplumun cesareti, kaygıları ve değerleri de görünüyor.

Ve bu değerlerin geleceği, atılacak her adımın gölgesinde şekillenmeye devam edecek. TRT WORLD 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski