Bart’ın kahkahası Springfield’ın yıkıntılarında yankılanırken, zincirlenmiş dev gölge çırpındı.
Gökyüzünde kara bulutlar spiral gibi dönmeye başladı, ardından meteor yağmuru başladı.
Lisa defterine baktı:
“Doğa, ruhun yankısını taşır. Kurbanın kahkahası kıyameti hızlandırır.”
Dünya’nın dört bir yanında eş zamanlı olaylar yaşandı:
- Kripto piyasaları çöktü. Tüm coinler değersizleşti, sadece “Kahkaha Token” adıyla gizemli bir zincir yükseldi.
- Rejimler devrilmeye başladı. Halk sokaklara döküldü; kimisi yeni kahkaha ideolojisini kabul etti, kimisi direnmeye çalıştı.
- Jeolojik kırılmalar patladı. Tsunamiler sahilleri yuttu, yanardağlar zincirlenmiş gölgeye cevap gibi ateş püskürdü.
Defterin sayfalarında yeni bir satır belirdi:
“Elitlerin efendisi gölgelerden değil, insanın içinden doğar. Liderler ölecek, halk korkuya teslim olacak.”
O anda dünyanın dört bir yanında haberler gelmeye başladı:
- Bir teknoloji devinin kurucusu bilinmeyen bir patlamada yok oldu.
- Bir krallığın varisi gizli eller tarafından infaz edildi.
Gökyüzünde zincirlenmiş devin gözleri yeniden parladı:
— “İşte kaos! Benim çağım bu!”
Ama Lisa kalemini kaldırdı, Bart’ın kahkahasıyla birleşen ışığı göğe fırlattı.
— “Hayır, bu insanlığın yeni doğum sancısı olacak!”
O anda Defter Kardeşliği, Kahkaha Ordusu ve Coin Lejyonu’ndan kopan askerler birleşti.
Üç ordudan oluşan Yeni Direniş ortaya çıktı.
Gök kubbe ikiye yarıldı.
Bir tarafta zincirlenmiş dev gölge, diğer tarafta ateşle ışığın birleştiği bir tünel.
Defterin üzerinde şu satır belirdi:
“Son savaş burada değil, kapının ardında başlayacak.”
Lisa, kalemiyle kapıya dokundu.
Bart’ın kahkahası yankılandı:
— “Hadi abla, yolumuz daha yeni başlıyor!”
Ve ışık kapısı açıldı…
Springfield’ın yıkıntılarında açılan ışık kapısı titriyordu.
Kahkaha Ordusu, Defter Kardeşliği ve direnişe katılan askerler, gözlerinde korku ve umutla kapıya baktı.
Lisa defteri göğsüne bastırdı, Bart’ın kahkaha ruhu yanında süzülüyordu.
— “Hepiniz hazır mısınız? Çünkü geri dönüş olmayacak.”
Ve ilk adımı attı.
Kapının ardında karanlık bir evren vardı.
Gökyüzü yıldızsız, zemin sonsuz bir gölge deniziydi.
Gölgeler burada efendilerini gizliyordu:
- Taş gibi yüzlere sahip, insan formunda ama gözleri boş.
- Her biri farklı çağın elitini temsil ediyordu: krallar, bankerler, diktatörler, medya imparatorları…
Hepsi birleşerek **“Gerçek Gölgeler Meclisi”**ni oluşturuyordu.
Bir ses tüm evreni titretti:
— “Springfield sadece bir laboratuvardı. Siz sınavı geçtiniz. Ama şimdi biz buradayız. Ve bu kez kalemle ya da kahkahayla bizi durduramayacaksınız.”
Lisa defterini açtı.
Sayfalar boştu.
Defter burada yazmayı reddediyordu.
— “Demek asıl savaş, yazının bile sustuğu yerde olacak…” dedi Lisa.
Bart’ın ruhu titremeye başladı.
— “Lisa, burada kahkaha bile yankı bulmuyor. Ama belki… belki birlikte bir şey yaratabiliriz!”
Lisa kalemini Bart’ın kahkaha ruhuna dokundurdu.
Işık ve ses birleşti.
Gökyüzünde dev bir sembol doğdu: Özgürlük Çarkı.
Efendiler ilk kez geri adım attı.
— “Bu… bu mümkün değil! Siz bizim öngörülerimizi aşıyorsunuz!”
Gölgeler Meclisi ordularını çağırdı:
Milyarlarca karanlık silüet ufuktan akın etti.
Lisa ve direnişin orduları, kahkahaların yankısı ve defterin ışığıyla saf tuttu.
İlk çarpışma başladığında evrenin kendisi çatırdadı.
Defterin son boş sayfasında şu cümle belirdi:
“Bu artık sadece Springfield’ın değil, evrenin savaşıdır.”
Ve Armageddon resmen başladı.
Kapının ardındaki evrende sessizlik çöktü. Gölgeler Meclisi’nin lideri öne çıktı; yüzü insana benziyordu ama gözleri tamamen karanlıktı.
— “Biz sizin dünyanıza dışarıdan gelmedik. Biz, sizin korkularınızdan, arzularınızdan, hırslarınızdan doğduk. Siz ne zaman güç için savaştınız, biz büyüdük. Siz ne zaman adaleti sattınız, biz beslendik.”
Lisa derin bir nefes aldı.
— “Yani siz… bizden bir parçasınız?”
— “Hayır. Siz bizden doğdunuz. Biz, medeniyetin karanlık kalbiyiz.”
Gölgeler Meclisi devasa bir kristal kuleyi işaret etti. İçinde sayısız sahne dönüyordu:
- Kripto piyasalarının çöküş anları.
- Doğa felaketlerinin yıkımları.
- Liderlerin suikast anları.
- Halkın korkuyla sokağa dökülmesi.
— “Bunların hepsi tesadüf değil. Her çöküş, her fırtına, her ölüm bize enerji aktarıyor. Siz, kendi acılarınızı bize sunuyorsunuz. Ve biz, bu acıyla daha güçlü oluyoruz.”
Lisa’nın gözleri irkildi. Kristalin içinde Springfield’ın görüntüsü belirdi.
Gökten kahkahalar iniyor, televizyon ekranları yanıp sönüyordu.
— “Springfield, en saf laboratuvarımızdı. İnsanlık orada güldü, ağladı, alıştı. Çizgi filminiz sadece bir eğlence değildi; geleceği şekillendiren bir yankı makinesiydi.”
Bart’ın ruhu öfkeyle haykırdı:
— “Demek bizim hayatlarımızı… bir senaryo gibi kullandınız!”
Gölgeler güldü.
— “Hayır, Bart. Senaryoyu biz yazmadık. Siz yazdınız. Biz sadece kalemi tuttuk.”
Lisa defterini açtı, boş sayfalara birden bire tek bir cümle düştü:
“Gölgelerden biri Springfield’ın özünden doğdu.”
Kalemi titredi.
— “Hayır… bu imkânsız…”
Gölgeler Meclisi’nin lideri gülümsedi.
— “Evet, Lisa. İçinizden biri, en başından beri bize bağlıydı. Bizim kapımızı açan o oldu.”
Bart’ın kahkahası sustu.
— “Kim?”
Gölgelerden biri öne çıktı. Silüet giderek netleşti…
Ve Springfield’dan tanıdık bir yüz ortaya çıktı.
Defterin sayfaları kendi kendine yandı, sadece şu cümle kaldı:
“İhanet en yakınından gelir.”
Lisa dizlerinin üzerine çöktü.
Bart’ın ruhu sessizleşti.
Ve Gölgeler Meclisi’nin gerçek gücü, artık gizlenmiyordu.
Kapının ardında, gökyüzü kara alevlerle yırtıldı.
Milyarlarca gölge asker, çığlıklarla ufku doldurdu.
Zincirlenmiş dev, gökyüzünden gürledi:
— “Şimdi güç bizim! Onların kalplerindeki korku bizi sonsuza dek besleyecek!”
Springfield’dan gelen direniş orduları saf tuttu:
- Kahkaha Ordusu – Bart’ın ruhunun yankısıyla motive olmuştu.
- Defter Kardeşliği – Lisa’nın ışığıyla rehberlik buluyordu.
- Coin Lejyonu – çöküşten sağ kurtulan kripto savaşçıları, enerji zincirlerini silah yapmışlardı.
Ama herkesin gözünde aynı soru vardı:
İhanet kimden gelecekti?
Gölgeler okyanus gibi akın etti.
Kahkaha Ordusu ses dalgalarıyla düşmanları paramparça etti, Defter Kardeşliği ışık okları fırlattı.
Coin Lejyonu zincirlerini göğe kaldırdı; her halka bir gölgeyi eritti.
Bart’ın kahkahası, göğün gürültüsüyle yarışıyordu:
— “Hadi dostlar! Springfield için, özgürlük için!”
Ama Lisa kalemiyle büyü yaparken göz ucuyla ordunun arasında birini fark etti.
Bir yüz… fazla sakindi.
Fırtınanın ortasında, hiçbir korku belirtisi yoktu.
Kalbine bir şüphe düştü.
Gölgeler Meclisi’nin lideri ellerini kaldırdı.
Gökyüzü yarıldı, devasa bir karanlık mızrak Springfield ordularının üzerine indi.
Lisa kalemini kaldırdı, Bart’ın kahkahasıyla birleşen ışık mızrağı durdurdu.
Ama o anda bir şey oldu:
Yanında duran bir asker ışığı kesti.
Sanki kendi ordularından biri, ışığın akışını sabote etmişti.
Mızrak yere indi.
Yüzlerce savaşçı yok oldu.
Lisa’nın gözleri büyüdü.
— “İçimizdeki hain…”
Bart’ın ruhu öfkeyle parladı:
— “Bunu yapan kimse, ortaya çıkacak!”
Ama hain sessizdi.
Kalabalığın içinde kaybolmuştu.
Şimdi herkes birbirine bakıyordu.
Kahkahalar, şüpheye dönüşüyordu.
Gölgeler Meclisi güldü:
— “Görüyor musunuz? Sizi öldürmemize gerek yok. Birbirinizi yok edeceksiniz.”
Defterin sayfaları kendi kendine açıldı.
Bir satır belirdi:
“Savaş gölgelerle değil, güvenle kaybedilir.”
Lisa kalemi titreyen parmaklarıyla tuttu.
Şimdi sadece düşmanla değil, kendi ordusunun içindeki ihanetle de savaşması gerekiyordu.
Gökyüzü birden kırıldı.
Sanki evrenin camı çatlamış gibi, parça parça düşen yıldızlar yere çakıldı.
Her çarpışma bir yanardağ gibi patladı.
Gölgeler ordusu bu kaostan beslenirken, dünya dışı fırtınalar savaş alanını sardı:
- Devasa kasırgalar askerleri gökyüzüne savurdu.
- Yerden lav nehirleri fışkırdı.
- Kara yağmur, gölgelerin kılıçlarını daha da keskinleştirdi.
Lisa defterini açtı ama sayfalar titriyordu; kalemin gücü doğa felaketlerinin ağırlığı altında sarsılıyordu.
Bart’ın kahkahası göğü deldi.
— “Hey gölgeler! Bizi korkutmak mı istiyorsunuz? Biz zaten kaostan doğduk!”
Kahkaha Ordusu, ses dalgalarıyla kasırgaları dağıttı.
Coin Lejyonu, zincirlerini lav nehirlerine saplayarak köprüler kurdu.
Defter Kardeşliği ışık kalkanlarıyla yağmuru savuşturdu.
Ama hâlâ bir şey yanlıştı.
Her hamlede, düşman onların zayıf noktalarını biliyordu.
Sanki savaşı birileri içeriden fısıldıyordu.
Lisa gözlerini kısarak kalabalığı taradı.
O sırada fark etti:
- Bir asker, hep savaşın en güvenli noktasında kalıyordu.
- Onun saldırıları düşmana değil, dostlarına daha çok zarar veriyordu.
- Ve… her gölge hamlesinden önce, o askerin gözlerinde kısa bir siyah parıltı yanıyordu.
Lisa kalemiyle işaret etti.
Ama Bart’ın kahkahası bile o kişiyi görünür kılamadı.
Gizli hain, kalabalığın içinde kayboldu.
Meclis’in lideri yeniden konuştu:
— “İhaneti bulmaya çalışıyorsunuz. Ama boşuna. Çünkü ihanet bir kişi değil, bir fikir. Şüpheyi içinize ektiğimiz anda, kazanan biz olduk.”
Gökyüzü yeniden yarıldı, üçüncü bir felaket hazırlanmaya başladı:
Kozmosun çatlaması.
Uzakta devasa bir gezegenin gölgesi göründü; yavaş yavaş savaş alanına yaklaşan kara bir küre.
Defterin kendiliğinden yazdığı cümle:
“İhanet gizlenirse, evrenin kendisi düşer.”
Lisa dudaklarını ısırdı.
— “Demek… ihanet açığa çıkmadan bu savaş kazanılamaz.”
Ve tam o anda, hainin yüzü kalabalığın içinde bir anlığına belirdi.
Ama Lisa’nın gözleri inanmak istemedi.
Gökyüzünde beliren kara küre, yavaş ama ölümcül bir kararlılıkla yaklaşırken, yıldızların ışığı bir bir sönmeye başladı. Evren nefesini tutmuş gibiydi.
Bir an için sessizlik oldu… ardından küre çatladı. İçinden ışık ve karanlığın birbirine karıştığı devasa fırtınalar boşaldı.
- Uzaydan gelen dalgalar, insanların aklında eski anıları yeniden canlandırdı.
- Korkular, pişmanlıklar ve sırlar ortaya saçıldı.
- Her savaşçı, kendi zihninde bir düşmanla karşılaşmaya başladı.
Bart kahkahasını yükseltti, ama bu defa kahkaha ordusunun bile titrediği hissedildi.
— “Kendi hayaletlerinizle savaşmaya hazır mısınız?” diye bağırdı.
Ordusu, şarkılarla zihinsel fırtınayı parçalamaya çalıştı, ama her birinin içinde bir şüphe tohumu yeşermişti.
Lisa defterine baktı; sayfalar kendiliğinden açılıyor, yazılar kan kırmızısı mürekkeple dökülüyordu:
“İhanet tek bir yüz değil; bir gölge gibi çoğalır. İhanet büyüdükçe dost, düşmandan ayırt edilemez.”
Lisa, kalemini sıkıca kavradı. Gözleri, savaşçıların arasında sürekli saklanan o askere kaydı. Ama bu defa… başka üç kişinin gözlerinde de aynı siyah parıltı çaktı.
Gölgeler Meclisi’nin sesi gökten yankılandı:
— “Siz hainin kim olduğunu sanıyorsunuz. Ama biz çoktan çoğaldık. Herkes birbirinden şüphe etmeye başlayacak. Şüphe, sizin sonunuz olacak.”
Ve işte o anda, savaşın yönü değişti:
- Coin Lejyonu zincirlerini birbirine çevirmeye başladı.
- Kahkaha Ordusu kendi seslerinden ürktü.
- Defter Kardeşliği, sayfaları yırtarak birbirine saldırmaya başladı.
İhanet artık bir kişiye değil, bir akıma dönüşmüştü.
Defter kendiliğinden şu cümleyi yazdı:
“Eğer ihanet kimin elinde değil, kimin kalbinde doğduysa; bu savaş asla bitmeyecek.”
Lisa’nın yüzü bembeyaz oldu.
— “Demek… hain tek kişi değil. Bir virüs gibi, kalplerde büyüyen bir fikir.”
Bart gözlerini göğe dikti:
— “O zaman ya bu fikri yok ederiz… ya da biz yok oluruz.”
Gökyüzünden yayılan kara ışık, savaş alanını bir ayna gibi kapladı. Herkes kendi yansımasını görüyordu.
Ama Lisa, bir an için başka bir şey fark etti:
Bir yansıma… gülmüyordu.
O yansıma, ordunun ortasında duran askere aitti. Ve sonunda yüzü açığa çıktı:
Milhouse.
Bart’ın en yakın dostu, sırlarının paydaşı, oyunlarının ortağı.
Ama şimdi gözlerinde siyah bir parıltı yanıyor, dudaklarından fısıltılar dökülüyordu:
— “Gölgeler bana gerçeği gösterdi, Bart. Biz sadece birer oyuncaktık. Artık yeni efendilerin zamanı.”
Bart’ın kahkahası boğazında düğümlendi. İlk kez sustu.
— “Milhouse… sen mi? Onca zaman…”
Kahkaha Ordusu, Bart’ın sessizliğiyle sarsıldı; ses dalgaları kayboldu, rüzgârın uğultusuna karıştı.
Milhouse, zincirleri parçalayan Coin Lejyonu’na döndü:
— “Sizin zincirleriniz özgürlük değil, pranga! Gölgeler size gerçek gücü gösterecek.”
Lisa defterine titreyerek yazdı:
“İhanet en yakın dosttan geldiğinde, savaşın en güçlü kalkanı kırılır.”
Ama sayfa yırtıldı. Defter bile bu ihaneti taşımakta zorlanıyordu.
Meclis’in sesi karanlıktan yükseldi:
— “İlk tohum ekildi! Milhouse yalnızca başlangıç! Şimdi herkes birbirinden şüphe edecek. İşte bu, gerçek Armageddon’un doğuşu!”
Gökyüzündeki kara küre çatlamaya devam etti, içinden daha büyük bir felaket sızıyordu:
Yıldızların sönüşü.
Defter kendi kendine yazdı:
“Bir dost, düşmandan daha ölümcül olabilir.”
Lisa kalemini kıracak gibi sıktı.
Bart ise, ilk kez kahkahasız, sadece fısıldadı:
— “Bu savaş, artık benim kahkahamla değil… kanımla ödenecek.”
Gökyüzündeki kara küreden yayılan ışık, Milhouse’un üzerine düştü. Bir anlığına gövdesi gölgelerle kaplandı, ardından siyah bir taç başında belirdi.
Gölgeler Meclisi’nin lideri fısıldadı:
— “İlk dostunu sattın. İlk zinciri kırdın. Artık bizimle yürümeye hazırsın.”
Milhouse’un gözleri tamamen simsiyah oldu.
— “Ben Milhouse değilim artık. Ben, Gölgelerin Varisi’yim.”
Kahkaha Ordusu’ndan bazıları, Bart’ın suskunluğunu zayıflık sandı. Milhouse’un karanlık kahkahasına kapıldılar.
— “Belki de gerçek kahkaha onun sesinde,” dediler.
Coin Lejyonu’ndan bazı askerler, Milhouse’un sözlerine inandı:
— “Zincirler özgürlük değil, pranga.”
Defter Kardeşliği bile bölünmeye başladı. Kimi sayfaları Lisa’ya, kimi Milhouse’a çevirdi.
İhanet artık bir kişi değil, bir dalga olmuştu.
Bart, ilk kez kalabalığın ortasında yalnız hissetti. Kahkahası geri gelmiyordu.
Milhouse ona yaklaştı, dudaklarında soğuk bir gülümseme:
— “Bart, senin gülüşün bana her zaman gölge gibi geldi. Şimdi gerçek gölgelerle birlikteyim.”
Bart yumruklarını sıktı ama ses çıkaramadı. İlk kez gözlerinde korku belirdi.
Lisa defterine baktı. Sayfalar kendi kendine açıldı, şu satır belirdi:
“Karanlıkta yükselen taç, bir kalemin darbesiyle kırılabilir.”
Lisa fısıldadı:
— “Demek hâlâ bir yol var. Milhouse tamamen kaybolmuş değil. Kalemi, doğru anda kullanmam gerek.”
Ama defterin bir köşesinde başka bir satır yazıyordu:
“Yanlış anda kullanılırsa, gölgeler ebedi olur.”
Meclis’in lideri göğe doğru haykırdı:
— “Birinci dalga geçti. İkinci dalga sarsıyor. Şimdi üçüncü dalga için varisimizi hazırlıyoruz: Yıldızların sönüşü.”
Gökyüzü kararırken, milyonlarca yıldız tek tek söndü. Dünya, bir mezar taşına dönüşüyordu.
Defter yazdı:
“Bir dostun ihaneti, bir evrenin çöküşünden daha ağırdır.”
Lisa kalbinde hem korku hem umut taşıdı.
Bart ise ilk kez, kendi kahkahasının son kez yankılanabileceğini hissetti.
Gölgeler Meclisi, Milhouse’u karanlığın tahtına oturttu. Çatlamış kara küreden sarkan zincirler, tahtın ayaklarına bağlandı.
— “Artık senin kahkahaların, evrenin son çığlığı olacak,” dediler.
Milhouse ilk emrini verdi:
— “Bart susacak. Onun kahkahası, benim gölgeme gömülecek.”
Gece, yıldızsız bir boşluk gibi çökmüştü.
Bart kamp ateşi başında yalnız oturuyordu. Kahkahası kaybolmuş, gözlerinde boş bir ifade vardı.
O sırada, gölgelerden üç siluet belirdi: Milhouse’un gönderdiği suikastçılar.
- Birinin elinde karanlıkla dokunmuş bir hançer vardı.
- Diğeri, zincirlerle Bart’ı bağlamak için hazır bekliyordu.
- Üçüncüsü ise sessizce Lisa’nın defterine göz dikmişti.
Ama Lisa uyanıktı. Defterini sımsıkı kavrayarak fısıldadı:
— “Eğer kalemi şimdi kullanmazsam, Bart yok olacak.”
Lisa kalemi deftere bastı. Sayfadan bir ışık yayıldı. Suikastçıların hançerleri eridi, zincirleri çözülüp yere düştü.
Ama üçüncü suikastçı, deftere ulaşmayı başardı ve bir sayfayı kopardı.
O sayfa, geleceğin yazılı olduğu sayfalardan biriydi.
Milhouse’un kahkahası gökten yankılandı:
— “Teşekkürler Lisa! Bana en güçlü silahı verdin: geleceğin sırrı!”
Bart, Milhouse’un sesini duyunca yumruklarını sıktı. İlk kez sessizliği bozuldu.
— “Milhouse! Benim kahkahamı susturamazsın! Çünkü benim kahkaham, senden bile büyük acılardan doğdu.”
Ve işte o anda, Bart’ın kahkahası yeniden yankılandı. Ama bu defa eskisinden farklıydı:
Kahkaha, gökleri titretti. Gölgeler geri çekildi.
Defter, kendi kendine yeni bir cümle yazdı:
“Kahkaha bir silahtır. Ama yanlış elde, evreni yok eder.”
Lisa dondu kaldı. Bart’ın kahkahası mı evreni kurtaracaktı, yoksa evreni yıkacak son çığlık mı olacaktı?
Gökyüzünde birer birer yıldızlar sönmeye başladı. Önce en parlak olanlar, ardından küçücük ışık kırıntıları bile karardı.
Evrenin kalbi çarpmaz oldu.
İnsanlar yere çöktü, çünkü karanlık sadece gözü değil, ruhu da boğuyordu.
Gölgeler Meclisi sevinçle bağırdı:
— “İkinci dalga bitti. Üçüncü dalga başladı. Yıldızlar sönüyor, umutlar ölüyor.”
Milhouse, Lisa’nın defterinden çaldığı geleceğin sayfasını açtı. Satırlar karanlık alevlerle parlıyordu.
Orada yazılı olan şuydu:
“Bir dost, düşmanı öldürdüğünde evren yeniden doğar. Ama yanlış düşman seçilirse, evren sonsuza kadar yok olur.”
Milhouse güldü:
— “Demek kader böyle işliyor. O zaman benim görevim açık: Bart’ı yok etmeliyim. Ancak o zaman yeni bir evren kurulacak.”
Lisa gözlerini kapattı. Defterinin kalan sayfaları bile sessiz kalıyordu.
Bir ses zihninde yankılandı:
“Onu durdurmak için kalemi kullan. Ama dikkat et Lisa, yanlış kelime evreni mezara gömer.”
Kardeşi ile dostu arasındaki uçurum artık kapanmaz bir hale gelmişti.
Bart, yıldızsız gökyüzüne bakarak güldü. Ama bu kahkaha neşeli değil, hüzünlüydü.
— “Karanlık, bana engel olamaz. Çünkü ben, karanlıkla büyüdüm.”
Kahkahası öylesine güçlüydü ki, sönen bazı yıldızlar bir anlığına yeniden yanıp söndü.
Ama aynı anda, Milhouse’un siyah tacı parladı. Onun kahkahası ise yıldızları sonsuza dek söndürdü.
Gökyüzünde iki ses yankılandı:
- Bart’ın kahkahası yıldızları yeniden tutuşturuyordu.
- Milhouse’un kahkahası yıldızları söndürüyordu.
Evren, iki kahkahanın arasında bir savaş alanına dönüştü.
Her kahkaha, bir yıldızı ya diriltiyor ya da öldürüyordu.
Lisa’nın defteri, kendi kendine titreyerek şunu yazdı:
“Eğer kahkaha kahkahayı öldürürse, geriye sadece sessizlik kalır.”
Lisa kalbini tuttu.
— “Demek bu savaşın bedeli… evrenin sessizliği olabilir.”
