Kan Üzerine Kurulan Bir Medeniyetin Anatomisi**

 



**Gazze’de Ne Yapılmak İsteniyor?

Kan Üzerine Kurulan Bir Medeniyetin Anatomisi**

“Eğer bir uygarlık, ölülerin sessizliğini temel taşı yapıyorsa, onun üstünde yükselen her bina, bir mezar taşıdır.”

Ortadoğu’nun kanla sulanan coğrafyasının tam kalbinde, Gazze, bir şehirden daha fazlasıdır. O, hem bir halkın belleği hem de insanlığın utancı olmuştur. Bugünlerde sıkça sorulan bir soru var: Gazze’de ne yapılmak isteniyor? Yüzbinlerce insanın göç ettirildiği, hastanelerin yerle bir edildiği, çocukların toplu mezarlara gömüldüğü bu şehirde asıl hedef ne? Sadece askeri mi? Siyasi mi? Yoksa çok daha derin, çok daha karanlık bir gelecek planı mı yazılıyor?


Yeni Bir Harita, Eski Bir Plan mı?

Gazze’nin harabeye çevrilmesinin ardında, yalnızca anlık çatışmalar, güvenlik gerekçeleri veya politik çıkmazlar yok. Stratejik bir yeniden inşa projesi, çok daha önce çizilmiş olabilir:

  • Gazze boşaltılıyor. Bu sadece bir “çatışmanın sonucu” değil; halkın tamamen yaşanmaz hale gelen koşullarla göç etmeye zorlanması.
  • İnşaat makineleri hazırda bekliyor. İsrail basınında ve bazı uluslararası çevrelerde, “savaş sonrası yeniden yapılandırma projeleri” konuşulmaya başlandı bile.
  • 2 milyondan fazla insanın yaşadığı bu bölge, bir tür 'yerüstü mezarlığa' mı dönüştürülmek isteniyor? Üzerine beton dökülüp, yeni bir şehir kurulmak mı isteniyor?

Bu iddialar yalnızca distopik bir senaryo değil; bölgede yaşanan “inşa etme” saplantısının, “yok etme” gerçeğiyle nasıl iç içe geçtiğinin göstergesidir.


Bir Medeniyetin İnşasında Kan: Tarih Tekerrür mü Ediyor?

Tarih boyunca, büyük medeniyetler çoğu zaman yıkımın üzerine kurulmuştur. Ancak bu defa fark şu:
Yıkım devam ederken, inşa planı masada.

  • Filistin halkı yok sayılıyor. Onların sesi bastırılıyor, tarihi silinmeye çalışılıyor.
  • Mülkiyet hakkı, yaşam hakkı, mezar hakkı bile tanınmıyor.
  • Gazze’de ölen her çocuk, sadece bir can değil, bir geleceğin, bir kültürün, bir hatıranın yok edilmesidir.

Bir halk toprağından sürülüyor; ardından o toprak, yeni projelerin “yatırım haritasına” dönüştürülüyor. Bu, yalnızca askeri değil; sosyolojik ve psikolojik bir işgal biçimidir.


Uluslararası Hukuk Nerede?

Tüm bu yaşananlara rağmen:

  • Birleşmiş Milletler etkisiz.
  • Uluslararası Ceza Mahkemesi sessiz.
  • İnsan hakları örgütleri kısıtlı erişimle çalışıyor.

Bu sessizlik, bir anlamda “onay” gibidir.
Ve belki de asıl trajedi budur: İnsanlık, kendi gözü önünde inşa edilen bir soykırımın sessiz seyircisi olmuştur.


Kanla Çizilen Yeni Bir Gelecek

Eğer bugün Gazze’de yaşananlar, sadece bir “çatışma” olarak tanımlanırsa, tarih bir kez daha yanılacaktır. Bu bir nüfus mühendisliği, bir toplumsal silme operasyonu, bir mekânsal soykırım girişimidir.

Yeni Gazze, eğer halkı olmadan, hafızası silinerek ve ruhu bastırılarak yeniden inşa edilirse, orası bir şehir değil, bir suskunluk anıtı olur.

“Toprak betonla kapatıldığında geçmiş susar.
Ama ölenler konuşmaya devam eder…”


Sonuç: Medeniyet, Neye ve Kime Rağmen?

  • Yeni yerleşim alanları oluşturulurken, o topraklarda gömülü hayatlar ne olacak?
  • Bir halkın yaşadığı acı, bir başkasının konforuna dönüşebilir mi?
  • Kanla ıslanmış bir zemin, gerçekten bir medeniyeti taşıyabilir mi?

Hayır. Çünkü gerçek medeniyet, üzerine bina edilenin yüksekliğiyle değil, altında ezilenlerin adaletiyle ölçülür.


📌 Hazırlayan:
Tiwiti10 Küresel Adalet ve Hakikat Masası
🕊️ “Söz, susturulmuşların sesi olduğu sürece değerlidir.”




ABD-İsrail İttifakında Yeni Bir Perde: “Trump, Netanyahu’ya Sürekli Cesaret Verdi” İddiası

"Diplomasi, sadece anlaşmalarla değil; cesaret veren sözlerle de şekillenir."

Dünya, uluslararası diplomasinin karanlıkta kalan yönlerini tartışırken, İsrail basınında yer alan ve CNN Türk Washington muhabiri Yunus Paksoy tarafından aktarılan bir iddia dikkatleri yeniden ABD–İsrail ilişkilerine çevirdi. Paksoy, canlı yayında yaptığı açıklamada, İsrail medyasına dayandırdığı bilgilerle, ABD'nin İsrail’e açık onay verdiğini ve Donald Trump’ın Netanyahu’ya sürekli moral desteği sağladığını belirtti.

Bu iddia, sadece iki ülke arasındaki klasik müttefiklik ilişkisinin ötesine geçen; güç dengeleri, siyasal etik ve uluslararası hukuk bakımından hayati soruları gündeme taşıyan bir söylem niteliğinde.


İddiaların İçeriği: Trump Döneminde Diplomatik Cesaret

Yunus Paksoy’un açıklamasına göre:

  • İsrail basınında yer alan bazı haberlere göre, ABD yönetimi, İsrail’in bazı askeri ve güvenlik politikalarına açık destek vermiş, yani “onay vermiştir.”
  • Özellikle Trump döneminde, bu destek sadece devletlerarası değil, liderler arası düzeyde de yoğun bir biçimde gerçekleşmiş ve Netanyahu'ya sürekli cesaret verilmiştir.

Bu durum, geleneksel diplomasiden farklı olarak, bir ülkenin liderinin şahsi cesaretiyle uluslararası kararlara yön vermesi anlamına da gelebilir.


ABD–İsrail İlişkilerinde Yeni Bir Sayfa mı?

ABD ile İsrail arasındaki stratejik ortaklık, uzun yıllardır süregelen bir yapı taşır. Ancak bu iddialar, bu ilişkinin daha derin, daha doğrudan ve hatta asimetrik bir boyuta taşındığını düşündürmektedir:

  • Stratejik Onay Mekanizması: İsrail'in özellikle Gazze ve Batı Şeria’daki politikalarının önceden ABD ile istişare edildiği ve zaman zaman bu politikaların “örtülü destekle” yürütüldüğü sıkça gündeme gelmiştir.
  • Psikolojik Destek Unsuru: Bir liderin, başka bir lider tarafından “cesaretlendirilmesi”, yalnızca sözle değil, karar alma süreçlerinde özgüven ve kararlılık yaratacak bir etki de doğurabilir.

Bu tür bir diplomatik dil, geleneksel onay mekanizmalarının dışına çıkarak duygusal, kişisel ve stratejik motivasyonları harmanlayan bir diplomasi modeline işaret ediyor olabilir.


Etik ve Hukuki Boyutlar

Bu tür desteklerin etik ve hukuki sonuçları da kaçınılmazdır:

  • Uluslararası Hukuk: ABD’nin açık ya da örtülü biçimde İsrail’in tartışmalı operasyonlarını desteklemesi, uluslararası toplumda ABD’nin tarafsızlığına dair güveni zedeleyebilir.
  • Siyasi Meşruiyet: Trump yönetiminin Netanyahu’ya verdiği destek, İsrail iç siyasetinde daha sert politikaların meşrulaştırılmasına hizmet etmiş olabilir.
  • Küresel Algı: Bu durum, özellikle Orta Doğu coğrafyasında, ABD’nin “tek taraflı arabulucu” rolünü yitirmesine neden olabilir.

Ne Anlama Geliyor?

Bu iddialar, dünya siyasetinin giderek kişiselleştiğini, dış politika kararlarının yalnızca kurumsal süreçlerle değil, bireyler arası güç ilişkileriyle de şekillendiğini gösteriyor. Bu durum yalnızca ABD-İsrail ilişkilerinde değil, küresel diplomasinin geleceği açısından da önemli uyarılar içeriyor.

Bir devletin iradesi, başka bir liderin cesaret verici sözleriyle yön değiştirebilir mi?
Yoksa bu sadece, çok daha büyük bir jeopolitik senaryonun küçük bir sahnesi mi?


Yeni Bir Denge Arayışı

ABD'nin, özellikle Trump döneminde, İsrail’e verdiği destek ve Netanyahu’ya sağladığı motivasyon, çok boyutlu bir güç ilişkisini ortaya koyuyor. Bu, klasik müttefiklikten öteye geçen, kişisel diplomasi ile küresel etki arasında kurulan ince bir bağ gibi görünüyor.

Tiwiti10 olarak bu gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz. Çünkü küresel barış, yalnızca anlaşmalarda değil; sözlerin, kararların ve cesaretin arkasındaki niyetlerde saklıdır.


📌 Hazırlayan:
Tiwiti10 
🕊️ Gerçeğin izinde, cesaretin ardında...



Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski