Piyonlar, Vezirler ve Şahlar: Jeopolitik Satrançta Gerçeğin Bedeli

 

Gerçek Sadakat Satranç Tahtasında Doğmaz

Satranç tahtası, hayatın küçük bir yansımasıdır. Diziliş bellidir, kurallar değişmez; fakat hamleleri yapan elin niyeti, oyunun kaderini belirler. Tahtadaki piyonlar, küçük adımların ve sessiz fedakârlıkların sembolüdür. Onlara, “İlerlersen vezir olacaksın” vaadiyle gaz veren bir oyuncu, belki birkaçını cesaretlendirebilir. Ancak o vaat, gerçeğin değil, çoğu zaman stratejik bir yalanın örtüsüdür.

Çünkü herkes bilir ki, o uzun yolun sonunda piyon vezir olsa bile, oyunun kazananı yine şahı koruyan o görünmez eldir. Piyon, yalnızca kullanılacak bir araç, stratejik bir taş olmaktan öteye geçmez. İşte bu yüzden, piyonları boş hayallerle kandırmak, sahte bir motivasyon yaratmaktır. Gerçek sadakat ise böyle doğmaz.

Bir insan, uğruna mücadele edeceği şeye inandığında, en zor hamleyi bile tereddütsüz yapar. Ama inançsız bir mücadele, sadece kaybetmeyi geciktirir. Eğer piyon, yürüdüğü yolun sadece kendi menfaati değil, bütünü koruma amacı taşıdığını bilirse; vezir olma hayali olmasa bile, şah için canını verir.

Hayatta da böyledir. İnsanlar, büyük hedefler uğruna kandırıldıklarını fark ettiklerinde değil; kendi değerlerinin hiçe sayıldığını gördüklerinde çekip giderler. Bir lider, ordusunu sahte vaatlerle değil, ortak bir inanç ve adalet duygusuyla bir arada tutar.

Unutma: Piyonun sadakati, vezir olma hayalinden değil, oynadığı oyunun adil olduğuna inancından doğar. Eğer o inancı yeşertmezsen, en güçlü şah bile yalnız kalır. Ve yalnız kalan şahın kaderi, tahtada uzun sürmez.

Piyonlar, Vezirler ve Şahlar: Jeopolitik Satrançta Gerçeğin Bedeli

Dünya, bugün dev bir satranç tahtası gibi. Taşlar devletler, ittifaklar, şirketler, hatta bireyler… Şahlar, büyük güçlerin liderlerini; vezirler, onların etkili politik ve ekonomik araçlarını; piyonlar ise cephede savaşan askerleri, emeğiyle düzeni ayakta tutan halkları temsil ediyor.

Tarihin her döneminde olduğu gibi, bugünün jeopolitik oyununda da piyonlara bir “vezir olma” hikâyesi anlatılır. Demokrasi, özgürlük, kalkınma ya da güvenlik gibi kavramlar, çoğu zaman bu masalın başlıklarıdır. Ancak perde arkasında, bu sözler kimi zaman sadece güç dengelerini korumak ve büyük stratejiyi tamamlamak için kullanılan birer araçtır.

Ukrayna-Rusya savaşında, Orta Doğu’daki güç mücadelelerinde, Afrika’da kaynak savaşlarında ya da Asya-Pasifik’teki gerilimlerde aynı tabloyu görürüz: Piyonlar cephede kan ve ter dökerken, asıl hamleler diplomasinin kapalı odalarında, enerji koridorlarının haritalarında, ekonomik yaptırım listelerinde yapılır.

Bu noktada en çarpıcı gerçek şudur: Piyon, vezir olma hayaline kapılırsa savaşır; ancak bir gün o hayalin aslında hiç gerçekleşmeyeceğini anladığında, sistem çöker. Bugün halkların güvenini kaybeden liderler, aslında piyonlarını sahte vaatlerle yola çıkardıkları için düşüyor. Toplum, gerçek çıkarlarını ve kimin oyunu oynadığını fark ettiğinde, oyunun kuralları değişir.

Jeopolitik satrançta kalıcı güç, piyonları kandırmakla değil, onların güvenini kazanmakla elde edilir. Bunun yolu ise adil paylaşım, şeffaf politika ve ortak bir gelecek inşasından geçer. Eğer dünya güçleri bu gerçeği görmezden gelirse, yarının satranç tahtasında ne şah ne vezir güvenli olacak. Çünkü oyunun devam etmesi için, önce piyonların oyuna inanması gerekir.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski