İnsanlık, var oluşundan beri sürekli “gelişim” denen maratonun içinde koşup duruyor. Ama gel gör ki, bu koşuda ayakkabılar hep bir numara küçük, yollar çamurlu, mola yerleri ise kredi kartı kabul etmiyor.
İlk buluşumuz ateşti mesela. O günlerde insanlık, ateşi bulduğunda öyle bir sevindi ki, sanırsın yeni çıkan telefonun kutu açılışını yapıyor. “Vay arkadaş, sıcaklık diye bir şey varmış!” deyip mangalın ilk versiyonunu yaktılar. Tabii o zamanlar “duman çıkıyor, komşular rahatsız olur” gibi derdimiz yoktu. Duman, o dönemlerin en hızlı interneti idi: “Bak, mağarada duman gördüm, kesin orada parti var.”
Sonra tekerlek bulundu. İnsan, taş devrinde yürümekten sıkıldı ve “ya bu taş yuvarlak olsa?” diye düşündü. Böylece insanlık, otomobilin ilk Kickstarter kampanyasını başlattı. Bugün arabalarımız var ama trafik sıkışıklığında hâlâ aynı noktadayız: Yuvarlanıyoruz, ama ilerleyemiyoruz.
Gelelim matbaaya... İnsanlık bilgiye açtı, ama bilgi pahalıydı. Gutenberg matbaayı buldu, millet “Oh be, artık dedikoduları daha geniş kitlelere yayabileceğiz” dedi. Facebook’un atası yani...
Derken sanayi devrimi geldi. Buhar makinesi çalıştı, fabrikalar kuruldu. İnsanlar “Artık daha çok çalışacağız, daha çok kazanacağız” diye düşündü. Spoiler: Daha çok çalıştılar, ama kazanç kısmı hâlâ güncelleme bekliyor.
- yüzyıla geldiğimizde elektrik, telefon, televizyon derken insanlık artık “bilgi”ye doyduğunu sandı. Ama derken internet geldi... İşte o an, Pandora’nın kutusu açıldı. “Bilgiye erişim özgürlüğü” dediler. Biz de girdik, ansiklopedi okuyacağımıza kedi videolarına gömüldük.
Ve bugün... Yapay zekâ ile tanıştık. İnsanlık “Acaba bizi geçer mi?” diye korkuyor. Yani kendi yarattığı zekâyla yarışıyor. İroniye bak: Bir zamanlar mamutlara karşı hayatta kalma savaşı veriyorduk, şimdi kendi yazılımımıza yenilmekten korkuyoruz.
Sonuç olarak, insanlığın teknoloji ile ilişkisi hep aynı: Önce hayranlık, sonra alışkanlık, en sonunda da bağımlılık. Yarın neyi bulacağımızı bilmiyoruz ama kesin olan şu: Henüz icat edilmemiş şeylere borçlu yaşayacağımız günler yakındır.
İnsanlığın Teknoloji Güncesi
📜 M.Ö. 500.000 – İlk Alev
“Bugün ateşi buldum. Ellerim ısındı, hayat güzel. Ama komşu mağara şikâyet etti: ‘Çok duman çıkıyor, çocuk hasta oluyor.’ Neyse ki şimdilik site yönetimi yok.”
🛞 M.Ö. 3500 – Tekerleğin Yuvarlanışı
“Tekerleği icat ettim. İyi güzel de, kayınpeder ‘İyi de bunun vergisini ödedin mi?’ dedi. Daha devlet yok, vergi yok; ama görünen o ki bu icatların bir faturası olacak.”
✒️ 1440 – Matbaanın Mürekkebi
“Gutenberg kitabı ucuzlattı. Bilgi yayılacak diye seviniyordum; baktım herkes fal kitapları bastırıyor. İnsanlık, bilgiyi öğrenmek yerine kahve falında kendini arıyor.”
🚂 1765 – Buharlı Hayaller
“Sanayi devrimi başladı. Daha çok üretim, daha çok iş, daha çok kazanç... derken sadece daha çok çalışma çıktı. Patron zengin oldu, ben hâlâ kömür tozuna öksürüyorum.”
📺 20. Yüzyıl – Ekranlı Hayat
“Televizyon çıktı, ‘Dünyayı eve getirdik’ dediler. Ama benim evde hâlâ antenle kavga var: Biraz sağa çevir, biraz sola... Tam netleşti derken, annem: ‘Kapat televizyonu, gözünü bozar!’”
🌐 1990’lar – İnternetin Doğuşu
“Bilgi çağına girdik. Wikipedia, ansiklopedi, öğrenme devrimi! Ama milletin ilk işi chat odalarında ‘aslında ben doktorum’ yazmak oldu. Bilgi yerine dedikodu yayıldı.”
🤖 2020’ler – Yapay Zekâ ile Tanışma
“Şimdi yapay zekâ var. Bana şaka yapıyor, yazı yazıyor, resim çiziyor. Kendi kafamdan geçenleri benden hızlı anlatıyor. Bir gün işimi elimden alacak diye korkuyorum. Öte yandan... çamaşırları da yıkasa hiç fena olmaz.”