İşgal yalnızca toprakla sınırlı değildir; bazen göğe uzanan bir zeytin dalında, bazen kuvarsın kalbinde saklı bir mineraldedir. Bazen de bir halkın nefesini taşıyan su kıyısında… “Occupied Nature: Palestine” dizisinin bu bölümü, tam da bu sessiz ve derin yıkıma ışık tutuyor: Filistin’in doğasını, kaynaklarını ve geleceğini kuşatan görünmez zincirleri.
İsrail’in Ölü Deniz çevresindeki madenlerden Ürdün Vadisi’nin bereketli topraklarına kadar uzanan kaynak sömürüsü, yalnızca ekonomik bir mesele değil; halkların varoluşunu, kültürünü ve onurunu şekillendiren bir gerçekliktir. Bu manzara, bir coğrafyanın nasıl adım adım boşaltıldığını, bereketin nasıl tek taraflı bir servete dönüştürüldüğünü ve Filistinlilerin doğayla kurdukları kadim bağın nasıl kesintiye uğratıldığını gösteriyor.
Ölü Deniz: Gölün Çekilen Suları, Halkın Çalınan Geleceği
Bir zamanlar kutsal kitapların aynası gibi parıldayan Ölü Deniz, bugün insan eliyle küçülen bir hüzün havzasıdır. İsrail, kıyı boyunca kurduğu dev tesislerle bu eşsiz gölün zengin minerallerini — potas, magnezyum, brom ve daha fazlasını — küresel pazara taşırken, Filistinliler bu doğal hazinenin yalnızca izleyicisi konumuna itilmiştir.
Bu madenler, dünya kimya ve gübre sektöründe büyük bir değer taşırken, Filistin ekonomisinin bu kaynaklara erişimden mahrum bırakılması, işgalin ekonomik yönünün ne kadar derin olduğunu gözler önüne seriyor.
Filistinli topluluklar için Ölü Deniz yalnızca bir ekonomik fırsat değil; tarih boyunca bir yaşam kültürü, ticaret yolu ve kimlik sembolüydü. Bugünse gölün çevresine inşa edilen duvarlar ve askeri bölgeler, bu kadim bağın çalınmış bir anı haline dönüşmesine neden oluyor.
Ürdün Vadisi: Bereketin Tek Taraflı Tahsisi
Batı Şeria’nın doğu yakasında uzanan Ürdün Vadisi, yeryüzünün en verimli topraklarından biri olarak bilinir. Burada toprağı elinize aldığınızda, bin yıllık bir bereketin kalp atışını hissedersiniz. Fakat bu bereket, günümüzde Filistinlilerle değil; bölgeye kurulan İsrail yerleşimleriyle anılır hale gelmiştir.
İşgal altındaki bu geniş tarım kuşağında:
- En verimli topraklar yerleşimcilere tahsis edilmekte,
- Su kuyuları ve yeraltı kaynakları onların kullanımına yönlendirilmekte,
- Filistinli çiftçiler askeri yasak bölgeler, yol kısıtlamaları ve güvenlik bariyerleri nedeniyle kendi tarlalarına dahi erişememektedir.
Bir çiftçinin, doğduğu topraklarda sulama yapamadığı; toprağın ise kilometrelerce öteden gelen işgalci için çiçekler açtığı bu tablo, sömürünün modern çağdaki yansımasıdır. Ürdün Vadisi’nde toprak yalnızca ekilmiyor; bir halkın yaşam umudu yeniden biçimlendiriliyor.
Denize Kapalı Bir Halk: Kıyısına Dokunamadıkları Vatan
Filistinliler bugün kendi doğal kıyılarına ulaşamayan bir halk haline getirildi. Gazze kuşatma altında, Batı Şeria ise İsrail kontrolündeki sahil erişiminden dışlanmış durumda.
Bu durum, deniz balıkçılığından turizme, ticaretten enerjiye kadar uzanan çok katmanlı bir yoksunluk yaratıyor.
Bir halkın ufku, denizle buluşabildiği yerde genişlerdi. Oysa bugün Filistin’in ufku bariyerlerle kesiliyor; dalgaların sesi dahi politik bir engelin arkasında yankılanıyor.
Doğanın İşgali: Ekolojik Bir Adaletsizlik
Bu kaynak sömürüsü yalnızca Filistinlilerin yaşam koşullarını daraltmıyor; aynı zamanda bölgenin doğal ekosistemini de geri dönülmez biçimde etkiliyor.
- Ölü Deniz’in su seviyesinin hızla düşmesi,
- Ürdün Vadisi'nde endüstriyel tarımın yerel flora ve faunayı tehdit etmesi,
- Sınırlandırılmış alanların habitat bütünlüğünü bozması
bölgenin geleceğini topyekûn tehdit ediyor. İşgal insanları yoksunlaştırdığı kadar, doğanın da dilini susturuyor.
Filistin’in Kaynaklarından Mahrum Bırakılması: Bir Halkın Sessiz Çekilişi
İsrail’in kontrolündeki doğal kaynaklar, milyonlarca Filistinlinin yaşam standartlarını doğrudan etkiliyor. Ekonomik büyüme, tarım, endüstri, turizm ve günlük hayatın en temel dinamikleri, işgalin çizdiği sınırlar içinde sıkışıp kalıyor.
Bu durum yalnızca maddi kayıp yaratmıyor; bir halkın toprakla kurduğu kültürel ve manevi bağlar da her geçen gün zayıflatılıyor.
Bir Filistinli çiftçi, kendi arazisine erişemezken; bir Filistinli işçi, kendi ülkesinin doğal zenginliklerinden pay alamazken; bir Filistinli çocuk, denizle tanışmadan büyürken… işgal, yalnızca askeri bir güç değil; yaşamın tüm damarlarını kesen bir mekanizma olarak varlığını sürdürüyor.
Sonuç: Doğa Tanıklık Ediyor, Tarih Kaydediyor
Ölü Deniz’in tuz kristalleri, Ürdün Vadisi’nin bereketli toprağı ve Filistin’in dalgalarla buluşamayan sahilleri… Hepsi aynı hikâyeyi fısıldıyor: Doğanın işgali de bir insan hakkı ihlalidir.
Bu hikâye, sadece çalınan bir coğrafyanın değil; gasp edilen bir geleceğin de hikâyesidir. Ve her su damlası, her toprak tanesi, her kıyı çizgisi bu gerçeğin sessiz tanığıdır.
Filistin’in doğası özgürlüğünü bekliyor.
Toprakları, gölleri, vadileri ve denizleri…
Bir gün yeniden halka ait olsun diye.
