Küresel düzenin fay hatları derinleşirken, diplomasinin sesi çoğu zaman silahların gürültüsü arasında kayboluyor. Tam da bu noktada Türkiye, sessiz ama kararlı bir yürüyüşle arabuluculuğu bir devlet refleksi hâline getiriyor. Ankara’da düzenlenen 16. Büyükelçiler Konferansı, bu stratejik vizyonun bir muhasebesi ve geleceğe dönük bir pusula niteliği taşıyor.
Gazze’den Ukrayna’ya, Suriye’den Kafkasya’ya uzanan geniş bir kriz coğrafyasında Türkiye, yalnızca coğrafi bir aktör değil; ahlaki sorumluluğu ve diplomatik kapasitesiyle masada kalmayı başaran nadir ülkelerden biri olarak öne çıkıyor. Bu konferans, yurt içinde ve yurt dışında görev yapan büyükelçilerin aynı çatı altında buluşarak, çok katmanlı bir dünyanın ihtiyaç duyduğu esnek ve ilkesel diplomasi anlayışını yeniden inşa etme iradesini yansıtıyor.
Gazze meselesinde Türkiye, insani diplomasiyi merkeze alarak vicdanın diliyle konuşuyor. Ateşkes çağrılarından yardım koridorlarına, uluslararası hukukun hatırlatılmasından diplomatik baskıya kadar uzanan geniş bir yelpazede, çatışmanın insani bedelini görünür kılmayı amaçlıyor. Bu yaklaşım, yalnızca taraflar arasında değil, küresel kamuoyunda da karşılık buluyor.
Ukrayna savaşında ise Ankara’nın denge siyaseti dikkat çekiyor. Karadeniz Tahıl Girişimi gibi somut sonuçlar üreten diplomatik hamleler, Türkiye’nin kriz yönetiminde “sonuç odaklı arabuluculuk” anlayışını somutlaştırdı. Taraflarla aynı anda konuşabilme kabiliyeti, güven inşa eden bir diplomatik dilin ürünü olarak öne çıktı.
Suriye dosyasında Türkiye, güvenlik kaygılarıyla insani sorumlulukları aynı potada eritmeye çalışıyor. Milyonlarca sığınmacının yükünü taşıyan bir ülke olarak Ankara, sahadaki gerçekliği masaya taşıyan ender aktörlerden biri. Normalleşme arayışları, terörle mücadele ve sınır güvenliği gibi başlıklar, diplomasinin sabırla örülen uzun yolunu işaret ediyor.
- Büyükelçiler Konferansı, bu çok boyutlu tabloyu tek bir ilke etrafında topluyor: krizleri yönetirken insanı merkeze almak. Türkiye’nin diplomatik söylemi, güç siyasetinin ötesinde, diyalog ve arabuluculuğun hâlâ mümkün olduğunu hatırlatıyor. Ankara’nın iddiası net: Diplomasi, sonuç ürettiği ölçüde değerlidir; sonuç ise ancak güvenle mümkündür.
Bugün Türkiye, çatışmaların keskinleştiği bir çağda, arada kalmanın değil arabulucu olmanın sorumluluğunu üstleniyor. Büyükelçiler Konferansı da bu sorumluluğun kurumsal hafızaya kazındığı, geleceğe taşındığı bir eşik olarak tarihe not düşüyor. Çünkü bazen bir masa, bir cepheden daha güçlüdür; doğru söz, en uzun yolu kısaltır. TRT WORLD
