Kremlin’in soğuk duvarları arasında yapılan görüşmeler, Ukrayna savaşını sona erdirecek bir dönüm noktası olarak duyurulmuştu. Fakat toplantının ardından geriye kalan, barışa aç bir dünyanın umutlarını besleyen net yanıtlar değil; belirsizliğin koyu bir sisiydi. Savaşın üçüncü yılına girilirken, diplomasi masası hâlâ diken üstünde… Her cümle, her imza, her bakış; bir milletin kaderini, bir kıtanın geleceğini şekillendirecek ağırlıkta.
Ateşkes Umudunun Kırılgan Sessizliği
Moskova’daki görüşmeler, başlangıçta beklenenden daha fazla merak uyandırdı. “Barış mümkün mü?” sorusu, hem Ukrayna’da hem de tüm dünyada yankı buluyordu. Ancak toplantıdan çıkan açıklamalar, umutların üzerine ince bir gölge düşürdü.
Kremlin tarafı, kendi koşullarını “gerçekçi” olarak sunarken; Kiev, ulusal egemenliğinden tek bir adım geri atmanın bile, ülkesinin geleceğini karanlık bir uçuruma bırakmak olacağının farkında. İki taraf arasında, hâlâ kapatılamayan uçurumlar var:
- Toprak bütünlüğü
- Güvenlik garantileri
- Ukrayna’nın bağımsızlık çizgisinin geleceği
Barış denilen kavram, masada bir ideal olarak duruyor; ama adı konmamış şartlar, o ideali uzak bir hayale dönüştürüyor.
Washington’un Tereddütlü Duruşu
Görüşmelerin kaderini belirleyecek en kritik aktörlerden biri şüphesiz ABD. Fakat Washington’un tutumu, bu kez daha ihtiyatlı bir sessizliğe bürünmüş durumda. ABD’nin Rusya üzerindeki baskıyı artırıp artırmayacağı belirsiz… Aynı belirsizlik, Ukrayna’dan ne tür tavizler bekleyebileceği konusunda da geçerli.
Siyasi kulislerde şu sorular dillendiriliyor:
- ABD, savaşı daha ne kadar sırtlanabilir?
- Ukrayna’ya verilen destek, iç politikada ne kadar sürdürülebilir?
- Barış olması için kim neyi feda edecek?
Bu soruların yanıtları, sadece liderlerin değil; Amerikan halkının ruh hâlinde de saklı.
Trump’ın Yankılanan Sözleri
Bu belirsizliği daha karmaşık hâle getiren bir diğer unsur, Donald Trump’ın sahneye çıkmış olması… Eski ve potansiyel geleceğin başkanı, barış görüşmelerine kendi yorumunu katarak, ABD dış politikasının yönü hakkında yeni tartışmaları doğurdu.
Trump’ın yaklaşımı, “hızlı çözüm” vaat eden ama diplomatik detaylardan arındırılmış bir perspektif sunuyor. Kimi uzmanlar, bu söylemin Moskova tarafından fırsat gibi görülebileceğini; kimileri ise Ukrayna açısından endişe verici bir baskı unsuru olabileceğini vurguluyor.
Trump’ın sesinin duyulması, Washington’un resmi söylemiyle çelişmese de, alternatif bir rota ihtimalini daha görünür kılıyor.
Barışın Bedeli: Kim, Ne Kadar Ödeyecek?
Ukrayna’nın yıkılmış şehirlerinin sokaklarında yankılanan her top sesinin ardında, barışın ne kadar değerli olduğu acıyla hatırlanıyor. Ancak barışın bedeli de tartışmaların merkezinde. Kremlin masasında konuşulan, belki de şu:
Barış olacaksa, hangi taraf neyi geride bırakacak?
- Ukrayna egemenliğinden ödün verebilir mi?
- Rusya, işgal ettiği topraklardan geri çekilebilir mi?
- Batı, güvenlik garantilerini ne kadar ileri taşıyabilir?
Bu soruların her biri, uluslararası hukukun duvarlarına çarpıp derin yankılar bırakıyor.
Gelecek, Hâlâ Müzakerenin Ellerinde
Kremlin’deki toplantı, savaşın seyrini değiştirmeye yetmedi. Ama belki de diplomasi, bir anda değil; küçük, zor, sabırlı adımlarla ilerliyor. Dünya, hâlâ bir cevabı bekliyor:
Akan kanın duracağı gün, gerçekten yakın mı?
Barışın yolu taşlı, güvenilmez ve zaman zaman karanlık… Fakat tüm karşıtlıklara rağmen, masada hâlâ konuşanlar var. Bu bile, tarihin yazdığı en umutsuz sayfalarda bile bir satırlık ışığın kalabildiğinin kanıtı.
Kremlin’de son söz söylenmedi.
Savaşın sustuğu gün gelene kadar, diplomasi nefes almaya devam edecek…TRT WORLD
