Sessiz Toprağın Çığlığı: Batı Şeria’da Yükselen Ölümler ve Kırılgan Bir Dünyanın Vicdanı

Sessiz Toprağın Çığlığı: Batı Şeria’da Yükselen Ölümler ve Kırılgan Bir Dünyanın Vicdanı

İşgal altındaki Batı Şeria’da son aylarda artan can kayıpları, bölgenin yıllardır taşıdığı ağır yükün yeniden görünür hâle geldiği bir dönemin işaretlerini veriyor. Her yeni ölüm, süregelen çatışmanın yalnızca siyasi değil; insani, ahlaki ve toplumsal boyutlarında da derin yaralar açtığını hatırlatıyor. Bu ölümler, artık istatistiklerle değil, tek tek yüzlerle, hikâyelerle, yarım kalan cümlelerle anılıyor. O yüzlerden biri de henüz dokuz yaşındaki Muhammed el-Hallak.

Bir Çocuğun Son Oyununda Duran Dünya

Muhammed, Batı Şeria’nın dar sokaklarında diğer çocuklar gibi top peşinde koşan; geleceği umutla örmeye çalışan bir filizdi. Ne savaşın karmaşık tarihini biliyordu, ne politik tartışmaların ağırlığını. O yalnızca çocuktu. Oyun oynarken hayatını kaybetmesi, bölgedeki ölüm döngüsünün artık en savunmasızları bile titreten bir noktaya ulaştığını gösteriyor.

Son raporlar, askeri devriyelerde zayıf denetim, kuralsız operasyonlar ve güç kullanımında ciddi orantısızlık iddialarının arttığını aktarıyor. Bu, yalnızca güvenlik prosedürlerinin zaafı değil; çatışmanın doğasını şekillendiren, toplumları birbirinden daha fazla uzaklaştıran, kuşkuyu ve korkuyu büyüten bir yapısal sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Gölgelerin Arasında Kayıp İnsanlık

Batı Şeria’da artan ölümler, bir bölgenin kendine özgü kaderinin ötesinde, uluslararası hukuk, işgal rejimleri, sivillerin korunması ve askeri denetimin sınırlarını tartışmaya açıyor. Birçok uzman, askerlerin operasyonlarda karşı karşıya kaldığı psikolojik baskıların, eğitim eksikliklerinin ve sistematik gözetim yoksunluğunun kontrolsüz şiddeti beslediğini belirtiyor.

Bu tabloyu ağırlaştıran bir başka unsur ise hesap verilebilirlik mekanizmalarının zayıflığı. Her ölüm, çoğu zaman dosyalanan fakat sonuçlanamayan bir soruşturmanın içine sıkışıyor. Bu süreç, yalnızca mağdurların ailelerini değil, toplumun tüm kesimlerini zamanla umutsuzluğa ve kırgınlığa sürüklüyor.

Toplumun Derin Kırıkları

Bu ölümler, Filistin toplumunda iki temel duyguyu yükseltiyor: Yara ve direnç. Her acı, bölgesel belleğe yeni bir iz kazıyor; her iz ise uzun vadede toplumsal huzurun önündeki duvarı daha da kalınlaştırıyor. Çocuklar, gençler, siviller… Kaderleri sürekli bir belirsizliğin, sürekli bir gözetlenmenin ve sürekli bir korkunun içinde şekilleniyor.

Tek taraflı şiddet döngüsü, yalnızca bugünleri değil; gelecekte bir barış masasına oturmaya kalkışacak toplumların psikolojisini de ağırlaştırıyor. Zira, güven duygusu yitirildiğinde siyasetin dili de, diplomasinin ritmi de kırılır.

Uluslararası Toplumun Sınavı

Uluslararası hukuk normları, sivillerin korunmasını her şeyin önünde tutar. Buna rağmen her sene yüzlerce ölüm kayda düşerken, küresel platformlardan yükselen sesler her zamankinden daha cılız geliyor. Bölgedeki sivil kayıplar, artık alışılmış bir haber formatına dönüşmüş durumda; bu da insan vicdanında en tehlikeli olan duyguyu besliyor: kanıksama.

Bugün Batı Şeria’da yaşananlar, yalnızca bir coğrafyanın acısı değildir. Bu, küresel normların testi; insanlık değerlerinin sınavıdır. Bu sınavda sessizlik bir tür teslimiyet, eylemsizlik ise acının unutturulmasına zemin hazırlayan bir zayıflıktır.

Muhammed’in Ardında Kalan Sessiz Soru

Dokuz yaşındaki Muhammed’in ölümünde yankılanan esas soru şudur: Bir çocuk, barışın masum çağrısını dünyaya duyurmak isterken neden bir kurşunla susturulur?

Bu soru, yalnızca o anın değil, yıllardır süren çatışmanın karanlığında kaybolmuş binlerce benzer hikâyenin de sorusudur. Her yeni kayıp, barış ihtimalini biraz daha uzaklaştırır; toplumları birbirlerine bağlayan ince bağları biraz daha inceltir.

Sonuç: Gelecek İçin Bir Çağrı

Batı Şeria’da yükselen ölümler, artık diplomatik raporlarla geçiştirilecek bir durum olmaktan çıkmış; etik, insanlık ve adalet zemininde ele alınması gereken derin bir mesele hâline gelmiştir.

Çözüme giden yol, askeri denetimin güçlendirilmesi, hesap verilebilirliğin artırılması, sivillerin korunmasına ilişkin uluslararası mekanizmaların etkinleştirilmesi ve her şeyden önemlisi, çatışmanın temelindeki siyasi sorunun gerçekçi bir barış vizyonuyla ele alınmasından geçmektedir.

Muhammed’in küçük ayak izleri, belki de dünya için bir çağrıdır:
Çocukların top koşturduğu sokaklar, artık silah sesleriyle kesilmesin.
Geleceğin en masum nefesleri, siyasetin gölgesine değil; barışın ışığına doğsun.

TRT WORLD 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski