Sudan’ın yakın tarihine kazınan en uzun kuşatma, yalnızca iki askeri gücün karşı karşıya gelişinin hikâyesi değildir. Bu, bir devletin kırılgan damarlarından geçen çatlakların, siyasi hırsların, toplumsal gerilimlerin ve savaşın görünmeyen matematiğinin birleştiği bir panoramadır.
15 Nisan 2023’ten 24 Ocak 2025’e kadar geçen süre, Sudan’ın kalbi olan Genel Komuta Karargâhı’nın, Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) tarafından aralıksız baskı altında tutulduğu ve ordunun direnişiyle tarihe “yıpratma gölgesinde bir savaş” olarak geçen bir dönemi temsil eder. Bu dönem, modern Sudan siyasetinin en karanlık, en parçalı ve en çok soru işareti bırakan evrelerinden biri olmuştur.
Başlangıcın Ateşi: Bir Kıvılcım Nasıl Yangına Dönüştü?
Bu çatışmanın kökeninde, Sudan’ın civar güç dengelerini yeniden şekillendiren bir rekabet yatmaktadır. RSF, özellikle Darfur krizindeki önceki rolü nedeniyle hem askeri hem ekonomik olarak güç kazanmış; bu güç, zamanla merkezi yönetimle kaçınılmaz bir çatışma alanı yaratmıştır.
Ordunun ve RSF’nin aynı devlet yapısı içinde bir arada var olmaya çalışması, Sudan’ın siyasal yapısının derin ayrışmalarını gözler önüne seriyordu. Silahlı kuvvetlerin tek çatı altında reform edilmesi girişimleri ise son kıvılcımı ateşleyen unsurlardan biri oldu. Karşılıklı güvensizlik, her açıklamanın altına gizlenen iktidar hesapları ve sahadaki milis yapılanmalarının yaygınlığı, sonunda kaçınılmaz çatışmayı besledi.
Kuşatmanın Sessiz Matematiği: Neden Kesin Bir Sonuç Çıkmadı?
RSF’nin karargâhı kuşatması, taktik açıdan saldıran taraf için avantajlı görünse de savaşın seyri farklı bir tablo ortaya koydu. Bu uzun kuşatmanın belirleyici özelliklerinden biri, iki tarafın da tam bir zafer elde edemeyecek kadar güçlü; fakat savaşın seyrini bitirecek kadar organize olamayacak kadar da yıpranmış olmasıydı.
Birincisi: RSF, hareketli savaş yetenekleriyle ön plana çıksa da, uzun süreli bir kuşatmanın gerektirdiği lojistik ve sürdürülebilirlik konusunda zorluklar yaşadı.
İkincisi: Ordu, karargâh içinde savunma avantajına sahip olsa da, ülke genelindeki çatışmalar nedeniyle gücünü yoğun bir biçimde tek bir noktaya aktaramadı.
Üçüncüsü: Uluslararası aktörlerin çelişkili tavrı, savaşın çözümünü daha da karmaşık hale getirdi. Bölgesel güçlerin farklı taraflara verdiği destek, sahayı bir satranç tahtasına çevirdi; ancak bu satrançta kazanan taraf, hamle üstünlüğü değil, yalnızca sabrın yıpratıcı gücü oldu.
Bu nedenle kuşatma, bir tarafın diğerini tamamen bastırdığı bir sonuca değil; uzun, çok boyutlu ve yıpratıcı bir dengeye sürüklendi.
Cepheden Görüntüler: Gerçekliğin Kırılgan Kadrajı
Belgesel, gün be gün yaşanan çatışmaları cephe hattından alınan görüntülerle açığa çıkarıyor. Siperler, moloza dönmüş binalar, karargâh çevresinde sürekli değişen kontrol alanları… Bu görüntülerde yalnızca çatışmanın fiziksel boyutu değil, insan yüzlerindeki yorgunluk, korku ve kararlılık da görünür hâle geliyor.
Savaşın yoğunluğu arttıkça, hem RSF hem ordu saflarında moral kayıpları belirginleşti. Komuta zincirlerindeki kopukluklar, iletişim darboğazları ve askeri hataların tekrar eden döngüsü, kuşatmanın neden uzun bir süre hiçbir yönde kırılmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Gökyüzünden Gelen Gerçekler: Uydu Görüntülerinin Tanıklığı
Belgeselin en çarpıcı bölümlerinden biri, uydu görüntülerinin çözümlemeleriyle kuşatmanın seyrinin adım adım gösterilmesi. Bu görüntüler:
- RSF’nin pozisyon değişimlerini,
- ordu karargâhının savunma hatlarını,
- ağır topçu ve hava saldırılarının yarattığı izleri,
- savaşın çevresel etkilerini
soğukkanlı bir mercekle kayıt altına alıyor. Uydu fotoğrafları, çatışmanın propaganda dilinin ötesine geçerek sahadaki gerçeği çıplak hâliyle sergiliyor.
Kaçış, Direniş ve Kurtuluş: Belgeselin Çekirdeğini Oluşturan Hikâye
Kuşatmanın en dramatik anlarından biri, karargâh içinde sıkışıp kalan asker ve sivillerin gerçekleştirdiği riskli kaçış girişimidir. Bu girişim, belgeselde hem tanıklıklarla hem de gerçek zamanlı görüntülerle yeniden ele alınıyor.
Kaçışın ardındaki planlama, moral çöküşü ve aynı zamanda hayatta kalma içgüdüsünün sahadaki karşılığı, Sudan savaşının dramatik boyutunu derinleştiriyor.
24 Ocak 2025’teki nihai kurtuluş, askeri bir zaferden çok, uzun süren bir tükenmişlik döngüsünün sona ermesi olarak yorumlanıyor. Karargâhın kurtarılması, savaşın tümünü bitirmedi ama Sudan’ın geleceğine dair sembolik bir kırılma noktası olarak tarihe geçti.
Savaşın ve Siyasetin İç İçe Geçmiş Gerçekliği
Sudan’daki bu kuşatma, yalnızca bir askeri çatışmanın hikâyesi değildir. Bu, devletin yeniden inşası, toplumsal güçlerin yeniden dağılımı, siyasi iradenin sınanması ve uluslararası çıkarların sahaya gölgesi düşen bir örüntüsüdür.
Savaşın bu karmaşık iç yapısı, Sudan’ın bugün neden hâlâ kararsız bir geleceğin eşiğinde durduğunu açıklar:
- Sivil yönetim arzusu ile askeri yapı arasındaki kopukluk,
- yerel milis güçlerinin kontrolsüz büyümesi,
- ekonomik yıkımın savaş döngüsünü derinleştirmesi,
- dış müdahalelerin sahayı bir satranç tahtasına çevirmesi,
- modern devlet kapasitesinin kırılganlaşması,
bu uzun kuşatmanın hem nedeni hem sonucudur.
Sonuç: Sudan’ın Geleceğini Belirleyen Sessiz Soru
Sudan, bu kuşatmadan geriye yalnızca harap olmuş binalar ve yorgun şehirler bırakmadı. Aynı zamanda devletin güven, güvenlik ve birlik kavramlarının ne kadar incinebilir olduğunu dünyaya gösterdi.
Bugün sorulması gereken asıl soru şudur:
Bu kadar uzun süren bir kuşatma, Sudan’ın geleceğini şekillendiren aktörlere hangi dersleri verdi?
Belki de en çarpıcı cevap, savaşın yalnızca toprakları değil; toplumun ruhunu da kuşattığını ve gerçek özgürlüğün yalnızca barışla mümkün olacağını hatırlatmasıdır. TRT WORLD
