Simpsonlar ve Küresel Elitlerin Gölgesi


Simpsonlar ve Küresel Elitlerin Gölgesi

Springfield’in sessiz akşamlarından birinde, televizyon ekranlarında yine Simpsonlar dönüyordu. Ama bu kez farklı bir şey vardı. Homer, sıradan sakarlıkları yerine, dünyanın en güçlü şirketlerinin adlarını telaffuz ediyor, Lisa ise sahtekar politikacıların arkasındaki “gizli masayı” anlatıyordu.

Başta kimse fark etmedi. “Yine Simpsonlar’ın geleceği tahmin etme yeteneği işte” dediler. Fakat perde arkasında başka bir gerçek işliyordu: Küresel elitler, çizgi filmin senaryosuna dokunmaya başlamıştı.

Bir grup karanlık adam, dünyanın dört bir yanında ekranların ışığında milyonları yönlendirmek için yeni bir strateji geliştirmişti. Onların inancı şuydu: Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, kitlelere geleceği kabul ettirmektir.

Matt Groening’in zihninden doğmuş gibi görünen sahneler aslında “bilgi damlatma” adı verilen bir projenin ürünüydü. Her bölümde, gerçeğin küçük kırıntıları, şaka ve kahkahaların arasına gizleniyordu. İnsanlar gülerken fark etmeden bilinçaltlarına işleniyordu.

Lisa’nın ağzından çıkan uyarılar, Homer’ın sarhoşça söylediği isimler, Bart’ın tahtaya yazdığı cümleler… Hepsi küresel elitlerin mesaj taşıyıcılarıydı. Ve Springfield kasabası, artık sadece bir çizgi kasaba değil, gerçek dünyanın minyatür bir aynasıydı.

Ama işin asıl tuhaf kısmı daha yeni başlıyordu. Çünkü bir gece, Bart uyandığında odasında onu bekleyen bir gölge gördü. Bu gölge, ekrana sıkışmış bir karakter değil, dışarıdan gelen bir “senarist”ti. Ve ona şunu fısıldadı:

“Bart… senin dünyan kurgusal değil. Sen, bizim geleceğimizin habercisisin.”


Bart’ın Gölgeyle Karşılaşması (Gerilim Hattı)

Bart, yatağında dikilmişti. O gölge, insan değilmiş gibi titreşiyordu. İnce bir sesle konuştu:

“Bart… Springfield sadece bir kasaba değil. Senin şakaların, senin tahtaya yazdıkların… geleceğin kodları.”

Bart, alaycı bir gülümseme takındı:
— “Benim ödevimi bile yapmadığımı bilmiyor musun? Gelecek benden ne ister ki?”

Gölge yaklaştı, duvarlara ekrana aitmiş gibi çizgiler bırakarak:
“Çünkü sen çocukların dilisin. Seni güldüklerinde, biz onların yarınını şekillendiriyoruz. Ama dikkat et… şaka yaptığını sanırken, dünyayı değiştiren cümleler yazıyorsun.”

Bart’ın yüzü ciddileşti. İlk kez, şakasının bir oyun değil, bir emir olabileceğini hissetti. O anda pencerenin dışından gizemli bir ışık süzüldü. Springfield’ın gökyüzünde, kimsenin görmediği bir “dış kamera” vardı.

Bart’ın kalbine bir korku düştü: Belki de o, bir karakter değil, bir kurban senaristti.

Lisa, odasında saksafonunu eline aldı ama çalamadı. Kafasındaki sorular melodiyi susturuyordu. Televizyonda, bir kez daha geleceğe dair bir sahnenin “şaka” olarak gösterildiğini fark etti.

Kendi kendine mırıldandı:
— “Ya biz sadece bir senaryonun içinde yaşıyorsak? Eğer kahkahalar, özgürlüğün değil, zincirlerin sesi ise? Eğer elitler bizi güldürerek uyutuyorsa?”

Kitaplarına döndü; Platon’un mağara alegorisini hatırladı. İnsanların gölgeleri gerçek sanması… Springfield da öyle değil miydi? Gördükleri yalnızca gölgeydi.

Bir defter açtı ve yazdı:
— “Gerçeği görmek için ekranı kapatmamız gerekiyor. Ama biz ekranın içindeyiz.”

O sırada bir ses, zihninde yankılandı. Bu kez kendi içinden değil, sanki bilinmeyen bir yerden geliyordu:
“Lisa, sen soruları sormakla görevlisin. Çünkü insanlar cevaplardan değil, sorulardan uyanır.”

Lisa ürperdi. İlk kez, kendisinin yalnızca Springfield’ın akıllı kızı değil, insanlığın vicdanı olarak yazıldığını hissetti.

Bart, gölgeden kaçmak için dışarı çıkarken Lisa ile karşılaştı. İkisi de birbirinin gözlerinde aynı şeyi gördü:

Gerçek, Springfield’ın ötesindeydi.

Ve ilk kez, kardeşler “şaka” ile “hakikat” arasındaki çizgiyi birlikte aşmaya karar verdiler.

Bart ve Lisa, evden çıktıklarında kasabanın üstüne ağır bir sis çökmüştü. Sokak lambaları yanıyor ama ışıkları sisin içinde boğuluyordu. Hiç kimse dışarıda değildi; televizyonların mavi ışıkları, evlerin perdelerinden sızıyordu.

Lisa fısıldadı:
— “Herkes izliyor… ve herkes uyuyor.”

Bart, gerilmiş bir yüzle cevap verdi:
— “Ama bizi gören de var. Gölge yalnız değildi.”

O sırada sisin içinde bir televizyon ekranı belirdi. Kendi başına, ortada duruyordu. Ekranda Homer vardı. Ama gerçek Homer değil…
Yüzünde boş bir ifade, gözlerinde siyah bir karanlık.

“Gülün çocuklar… gülmek sizi korur. Gülün ki unutun. Gülün ki biz yazabilelim.”

Televizyonun sesi tüm Springfield’a yayıldı. Bart irkildi, Lisa’nın elini tuttu. İlk kez babalarını bile sorgulamaya başladılar.

Lisa, o an bir şey fark etti:
— “Onlar sadece bizim bilinçlerimizle oynamıyor, babamızı da kullanıyor. Homer, sıradan bir adam değilmiş… O, insanların zihnindeki en saf, en savunmasız noktayı temsil ediyor: gülüşün arkasına saklanma isteğini.”

Defterine hızla yazdı:
— “Komedi, zincirin en yumuşak halkasıdır.”

Kendi zihninde karanlık bir yankı belirdi:
“Lisa… sen soruları sormaya devam et, ama unutma. Çok fazla soru soranları senaryodan silerler.”

Bir an için dizlerinin titrediğini hissetti.

Bart, sisin arasında dolaşırken eski okul binasına rastladı. Kapı aralıktı. İçeri girdiğinde tahtada kendi el yazısını gördü:

“Ben kötülüğün habercisiyim.”

Ellerini başına götürdü:
— “Hayır… ben bunu yazmadım!”

Ama defalarca tahtaya kazınmıştı. Ve en altına bir not:
“Bart’ın şakaları, bizim kehanetlerimizdir.”

Bart, dondu kaldı. O an, bütün o şakaların, çocukça görünen yaramazlıkların aslında gizli mesajlara dönüştürüldüğünü anladı. Ve fark etti ki, küresel elitler sadece Springfield’ı değil, dünyayı Bart’ın ağzından yönetiyordu.

İkisi de evlerine döndüklerinde televizyon yine açıktı. Homer, kanepeye oturmuş, donuk gözlerle ekranı izliyordu. Marge yanında örgü örüyordu ama ipler sürekli aynı halkayı tekrar ediyordu, hiç ilerlemiyordu.

Lisa ve Bart birbirine baktı.
Lisa fısıldadı:
— “Belki de biz çizgi film değiliz… belki onlar bizim çizdiğimiz dünyada yaşıyor.”

Bart’ın gözleri karardı.
— “O zaman, kim senaryoyu yazıyor Lisa? Biz mi… yoksa onlar mı?”

Ve o anda televizyon ekranında tek bir cümle belirdi:

“Senaryoyu yazan, kimse olduğunu bilmeyendir.”

Lisa, Springfield’ın sessizliğinde tek başına yürürken kendi aklının bile güvenilir olup olmadığını sorgulamaya başladı. Gördüğü, duyduğu her şey bir senaryo olabilir miydi?

Kendi kendine fısıldadı:
— “Eğer senaryo yazılıyorsa, tek yapmam gereken şey… kalemi ele geçirmek.”

Bir gece, gizlice televizyon istasyonuna girdi. Kontrol odasında binlerce kaset, ekran ve not defteri buldu. Ve her birinde geleceğin bölümleri yazıyordu.
Bir dosyada kendi adı vardı:
“Lisa – Bilinç Savaşçısı, Bölüm 738.”

Okudukça dondu kaldı. Düşündüğü her şey, yaşadığı her korku çoktan yazılmıştı.
Ama bir sayfa boştaydı. Onu aldı ve kalemi eline aldı. Fısıldadı:
— “O hâlde, bu hikâyeyi ben yazacağım.”

Lisa, sistemin içine sızarak kendi bilincini silah haline getirmeye karar verdi. Artık soruları sadece sormayacak, cevapları da yazacaktı.

Aynı gece Bart, sisli Springfield sokaklarında yürürken tekrar o gölgeyle karşılaştı. Gölge bu kez daha netti; yüzü yoktu ama sesi derindi.

“Bart… senin şakaların geleceği şekillendiriyor. Ama neden başkalarının yazmasına izin veriyorsun? Neden kehaneti sen yapmıyorsun?”

Bart alaycı bir gülümseme takındı, ama gözleri karanlığa kayıyordu:
— “Yani… ben istersem, dünyayı bir şaka ile yakabilirim?”

“Evet. Ve insanlar gülerken seni anlamadan itaat edecekler. Gülüş, en iyi köleliktir.”

Bart’ın içindeki yaramazlık, bir güç açlığına dönüştü. Tahtaya yeni bir cümle yazdı:
“Dünya yanacak, ama herkes kahkaha atacak.”

Gölge tatmin olmuştu. Bart artık bir oyuncu değil, karanlığın yazarıydı.

Lisa, boş sayfaya yeni bir kader yazmaya çalışırken Bart’ın tahtaya kazıdığı karanlık cümleleri buldu. Korkuyla fısıldadı:
— “Hayır… Bart onların kölesi olmuş.”

Ama Bart, sisin içinden çıktı. Yüzünde korkutucu bir tebessüm, gözlerinde karanlık:
— “Hayır Lisa… ben artık köle değilim. Ben yazarım.”

Lisa, kalemi sıkıca tuttu:
— “Senaryoyu yazmak demek, insanlığı öldürmek demek Bart. Biz gerçeği kurtarmalıyız.”

Bart güldü:
— “Gerçeği kim ister ki? İnsanlar eğlence ister. Onlar kendi zincirlerini bile kahkaha diye seyreder.”

Ve kardeşler, sisli Springfield’ın ortasında karşı karşıya geldiler. Biri bilincin özgürlüğünü savunuyordu, diğeri kahkahanın karanlığını.

Evde Homer hâlâ koltukta oturuyordu. Televizyonun ışığı yüzünü aydınlatıyor, aynı repliği tekrar ediyordu:
“Gülün çocuklar… gülmek sizi korur.”

Ama bu kez Lisa’nın yazdığı yeni senaryo ekrana yansıdı.
Cümle şuydu:
“Gerçek, kahkahadan daha güçlüdür.”

Bart’ın cümlesiyle Lisa’nın cümlesi aynı anda ekranda yanıp söndü. Springfield halkı televizyon başında titredi. Çünkü artık seçim onlardaydı:

  • Kahkahada yok olmak mı,
  • Yoksa gerçekle yüzleşmek mi?

Ve ışık bir anda kesildi. Springfield karanlığa gömüldü.

Springfield sabahına, gökyüzüne kazınmış dev bir yazıyla uyandı:

“Bugün gülmeyen, yarın var olmayacak.”

Bu cümle Springfield ilkokulunun tahtasında belirmişti. Ama kimse onu yazarken görmemişti. Yine de herkes biliyordu: Bart’ın eli vardı işin içinde.

O gün kasabada bir şey değişti. İnsanlar zorla kahkahalar atmaya başladı. Çalışanlar, öğretmenler, marketteki kasiyer… Hepsi yapay bir kahkaha ile dolaşıyordu. Kahkaha atmayanlar ise, sisin içinde kayboluyordu. Onlar bir daha hiç geri dönmüyordu.

Bart’ın sesi megafonlardan yayıldı:
“Kahkahayı seçin! Çünkü gerçeğin acısı sizi yok eder, ama gülmek sizi ölümsüz kılar.”

Springfield artık bir Kahkaha İmparatorluğuna dönüşmüştü.

Lisa, bu korkunç düzeni kırmak için gizli bir yeraltı topluluğu buldu. Kasabanın en sessiz köşesinde, televizyonlarını kırmış, kahkahadan nefret eden birkaç insan vardı.

Onlardan biri, yaşlı bir kadın, fısıldadı:
— “Kızım, gerçeği görmek için televizyonu susturmak gerekir. Ama susturmak yetmez, yeni bir senaryo yazmalısın.”

Lisa elindeki boş sayfayı gösterdi:
— “Ben yazmaya başladım. Ama yalnız değilim. İnsanların kalbine ulaşmak için daha fazlasına ihtiyacım var.”

Topluluk başıyla onayladı. Böylece Uyanış Cephesi doğdu.

Homer hâlâ kanepede oturuyordu. Ama farkında olmadan, televizyonun en kritik tuşunu sürekli elinde tutuyordu: kapama düğmesini.

O, aptalca görünen basitliğiyle farkında değildi ama sistemin en büyük korkusu buydu:
Bir gün Homer yanlışlıkla düğmeye basar ve ekran kararırsa…
Kahkaha İmparatorluğu bitebilirdi.

Bart’ın hükmü güçleniyor, Lisa’nın cephesi büyüyordu.
Bir gece, kasabanın meydanında iki yazı aynı anda göründü:

  • Bart’ın mesajı: “Gülmezsen yok olursun.”
  • Lisa’nın karşılığı: “Gerçeği hatırlarsan yeniden doğarsın.”

İnsanlar meydanda toplandı. Yüzlerinde zoraki kahkahalar, gözlerinde korkuyla karışık umut vardı. Çünkü ilk kez iki farklı ses duyuyorlardı.

Bart gölgeden çıktı, Lisa ise ışığın altına yürüdü. Kardeşler artık sadece birbirleriyle değil, Springfield’ın ruhu için savaşıyordu.

Ve o an Homer elindeki kumandaya yanlışlıkla dokundu. Televizyon ekranı bir anlığına kapandı.
Kasabada derin, ürpertici bir sessizlik yayıldı.

Homer kumandaya yanlışlıkla bastığında, televizyon ekranı bir anda karardı. Springfield tarihinde belki de ilk kez, kahkaha sesi duyulmadı.

Bir an için derin bir sessizlik kasabanın üzerine çöktü. Ama bu sessizlik, özgürlük değil, korku getirdi.
İnsanlar titremeye başladı, gözleri boşluğa bakıyordu. Çünkü yıllardır sesin ve kahkahanın ardında yaşayan beyinleri, sessizliği kaldıramıyordu.

Bir kadın çığlık attı:
“Kahkahaları geri verin! Sessizlik bizi öldürüyor!”

Kalabalık panikle Bart’a yöneldi. O anda Bart, megafonunu kaldırdı ve karanlık bir gülüşle konuştu:
“Sessizlik, ölüm demektir. Kahkaha ise sonsuzluktur. Gelin bana, gülelim ve yaşayalım!”

Ve halk hep bir ağızdan kahkaha atmaya başladı. Ama bu kahkaha, artık neşeden değil, korkudan doğuyordu.

Bart, Springfield’ın meydanında yükselen kahkahaları dinlerken, gözlerinde şeytani bir parıltı vardı.
“Artık kahkaha onların ilahı. Ben de o ilahın sesi olacağım.”

O andan itibaren her evde, her okulda, her sokakta Bart’ın mesajları yankılanmaya başladı:
“Kahkaha atmayan, sessizlikte kaybolur.”

Springfield artık tamamen onun elindeydi. Kahkaha, yeni para birimi, yeni dua, yeni kanun olmuştu.

Lisa meydanda kalabalığın Bart’a sarıldığını görünce yüreği yandı. Kendi yazdığı sözler, insanların gözünde sadece bir tehlike olmuştu.

Fısıldadı:
— “Sessizlik… onlar için ölüm demek. Oysa gerçek sessizlik, uyanışın kapısıydı.”

Ama kimse onu dinlemiyordu. Hatta bazıları Lisa’ya dönüp öfkeyle bağırdı:
“Sessizliği getiren sensin! Bizi öldürmek istiyorsun!”

Lisa tek başına kaldı. Defterini göğsüne bastırarak gözyaşlarını tuttu.
Artık biliyordu: Bu savaşı kazanmak için sadece söz yetmeyecekti. İnsanların korkusunu yenmeleri gerekiyordu.

Homer ise, kanepede yeniden televizyonu açmış, kahkahaları duymanın verdiği huzurla gevşemişti.
Ama farkında olmadan, kurtuluşun da kilidini elinde tutuyordu. Çünkü o kumandayı yanlışlıkla bir kez daha kapatması, tüm düzeni yeniden sarsabilirdi.

Springfield’ın gökyüzünde dev bir yazı belirdi:
“Kahkaha ebediyen sürecek.”

Halk yere kapanarak kahkaha atarken Bart gölgenin yanında duruyordu.
Gölge fısıldadı:
“İyi iş çıkardın Bart. Artık Springfield senin. Sırada dünya var.”

Bart’ın gözleri Lisa’ya döndü.
— “Kardeşim, sen sessizliği seçtin. Ama unutma… sessizlikte kimse seni duymayacak.”

Lisa, defterine son bir cümle yazdı:
“Sessizlik korku değil, özgürlük olacak.”

Ve böylece karanlıkta iki farklı gelecek çarpışmayı bekliyordu:

  • Bart’ın kahkaha imparatorluğu,
  • Lisa’nın sessizlik devrimi.

Lisa tek başına kütüphanenin tozlu raflarında dolaşırken, eski bir dosya buldu. Üzerinde şu yazıyordu:
“FOX – Springfield Projesi: Kod Temelleri.”

Titreyen elleriyle dosyayı açtı. İçinde karmaşık sayılar, semboller ve senaryo notları vardı. Ama bir şey dikkatini çekti: Her bölümün sonunda garip bir satır vardı.

if (silence == true) { system_reboot(); }

Lisa derin bir nefes aldı:
— “Sessizlik… aslında bir hata değil. Sessizlik, sistemi yeniden başlatıyor!”

Demek ki Bart’ın kurduğu kahkaha düzeni de, televizyonun dayattığı senaryolar da aynı koda bağlıydı. Sessizlik korku değil, sistemin açığını temsil ediyordu.

Lisa, defteriyle birlikte gizli topluluğa geri döndü. İnsanlara kodu gösterdi:
— “Sessizlik ölümü getirmiyor. Sessizlik, sistemi çökertiyor. Onlar bize korku satıyor!”

Topluluktan biri şaşkınlıkla fısıldadı:
— “O hâlde sessizlik… silahımız olabilir.”

Lisa başıyla onayladı.
— “Evet. Eğer hepimiz aynı anda susarsak, kahkaha imparatorluğu çökecek.”

Böylece Uyanış Cephesi, sessizliği örgütlemeye başladı. Kahkahaların ortasında, hiçbir ses çıkarmadan durmayı bir direniş biçimi haline getirdiler.

Bart, Springfield’ı tamamen ele geçirmişti. Okullarda zorunlu kahkaha dersleri, iş yerlerinde “gülme kotaları” konmuştu. Hatta mezarlıklarda bile hoparlörlerle kahkaha yankılanıyordu.

Gölge Bart’a yaklaştı ve fısıldadı:
“Kardeşin hâlâ yaşıyor. Sessizliği bir silah gibi kullanmaya çalışıyor. Onu durdurmazsan, imparatorluğun çöker.”

Bart öfkeyle dudaklarını ısırdı:
— “O hâlde sessizliği tamamen yasaklıyorum. Springfield’da tek ses olacak: Kahkaha!”

Ve dev ekranlara yeni yasa yansıdı:
“Sessizlik ihanet sayılır.”

Lisa gece yarısı meydanın ortasına çıktı. Halk zoraki kahkahalar atarken, Lisa sessizce defterini açtı ve yere tek bir cümle yazdı:

“Sessizlik = Özgürlük.”

Sonra dudaklarını kapattı, gözlerini yumdu ve hiçbir ses çıkarmadan ayakta kaldı.

Bir an için insanlar kahkahalarına devam etti. Ama bazıları Lisa’ya baktı, sustu ve düşünmeye başladı. O sustukça, onların da kahkahaları azaldı.

Derken meydanda küçük bir grup tamamen sustu. Ve o anda, sistemde küçük bir çatlak oluştu: ekranlar titredi, hoparlörler kısa süreliğine bozuldu.

Lisa gözlerini açtı ve fısıldadı:
— “İşte bu… Sessizlik bir virüs. Ve ben onu yayacağım.”

Bart karanlıktan çıktı, Lisa’ya yaklaştı.
— “Sessizlikle beni mi yeneceksin, Lisa? İnsanlar susmaktan korkar. Kahkaha, onların uyuşturucusu.”

Lisa dik durdu:
— “Sen kahkahaları çığlığa dönüştürdün Bart. Ama unutma… çığlık bile bir gün susar.”

Meydanın ışıkları titredi. Halk bir yanda kahkaha atıyor, bir yanda sessizliğe gömülüyordu. İki güç çarpışmaya başlamıştı:

  • Bart’ın kahkaha imparatorluğu,
  • Lisa’nın sessizlik virüsü.

Springfield’ın kaderi artık saniyeler içinde belirlenecekti.

Springfield gökyüzünde dev ekranlar açıldı. Bart’ın sesi, şehrin her köşesine yayıldı:
“Eğer sessizlik virüsünü seçerseniz, bilinciniz silinir. Kahkaha tek kurtuluşunuzdur!”

Sonra korkunç bir dalga yayıldı: Kahkaha Silahı.
Hoparlörlerden yükselen bu yapay kahkaha, insanların beyin dalgalarını bozuyor, anılarını siliyor, onları boş kabuklara çeviriyordu. Gülüyorlardı ama artık kendilerini hatırlamıyorlardı.

Springfield’ın sokakları zombileşmiş kahkahalarla doldu.

Lisa dizlerinin üstünde defterini açtı. İçine gizlice yazdığı kodu mırıldandı:
“Sessizlik = Yeniden Başlatma.”

Ardından gözlerini kapadı ve derin bir sessizliğe gömüldü.
Onun sessizliği bir dalga gibi yayıldı.
Hoparlörlerin içinden çıkan sesler bir anlığına boğuldu, ekranlar parladı. Kahkaha Silahı’nın gücü, sessizlik virüsüyle çarpışmaya başladı.

Meydanda ilginç bir görüntü belirdi:
Bir yarıda insanlar kahkahalarla çığlık atıyor, diğer yarıda sessizliğe gömülüp gözyaşı döküyordu.

Bart gölgelerden çıktı, Lisa’nın karşısına geçti.
— “Sen insanları sessizlikle yok ediyorsun. Onlar bana ait, benim kahkahalarımla yaşayacaklar.”

Lisa gözlerini açtı, kararlı bir fısıltıyla cevap verdi:
— “Hayır Bart. Sen onların ruhunu çalıyorsun. Sessizlik ise geri veriyor. Onların gerçek sesini, kendi seçimlerini…”

Bart öfkeyle kahkaha attı. Kahkahası o kadar güçlüydü ki gökyüzü titredi, yıldızlar bile boğuluyormuş gibi sönmeye başladı.

Lisa defterini havaya kaldırdı. Sessizlik virüsünün sembolünü gösterdi:

Bu sembol bir anda gökyüzüne yansıdı. Yıldızlar yeniden parladı.

Tam bu sırada Homer kanepeye oturmuş cips yiyordu. Elindeki kumanda terli avuçlarından kaydı ve yere düştü.
Tuşa bastı.

Televizyon bir kez daha kapandı.
Ve Springfield’ın üzerinde mutlak sessizlik yayıldı.

Bir saniyelik bu sessizlik, sistemin kalbine ulaştı. Kahkaha silahı sustu, ekranlar patladı. İnsanların gözlerinde bir ışık yandı: anılarını, acılarını, gerçek duygularını hatırlamaya başladılar.

Lisa yavaşça ayağa kalktı. Halk ona bakıyordu. Kimisi ağlıyordu, kimisi ilk kez gerçek bir şekilde gülüyordu.

Bart ise yerde kaldı, öfkeden titriyordu.
“Hayır… onlar benim kahkahalarımdı! Onlar bana aitti!”

Lisa gözyaşlarını tutarak fısıldadı:
— “Hayır Bart. Onlar kendilerine ait.”

Gökyüzündeki gölge son bir kez konuştu:
“O hâlde oyun yeni başlıyor. Springfield, sadece bir laboratuvardı…”

Ve sis perdesi aralandı. Uzakta devasa bir şehir silueti belirdi. Springfield sadece küçük bir sahneydi; asıl oyun dünya üzerindeydi.

Gökyüzünde beliren dev şehir silueti, Springfield halkının yüreğini dondurdu. O şehir ne Washington’dı, ne New York… bambaşka bir yerdi. Işıklarla örülü devasa bir kubbe altında yaşayan bu şehir, gölgelerin başkentiydi:
Concordia Metropolü.

Lisa defterine titrek harflerle yazdı:
— “Springfield bir laboratuvar ise, Concordia bir fabrika… insan bilincini üreten ve tüketen fabrika.”

Gölgeler Bart’ın omzuna dokundu. Springfield’ın meydanı aniden bir portala dönüştü. Bart kahkahasını yükseltti, halk yere kapandı.

Gölge fısıldadı:
“Artık Springfield bitti. Senin gerçek tahtın Concordia’da. Dünya sana ait olacak.”

Bart, gözlerinde karanlık bir gururla portala adım attı.
Son sözleri Lisa’ya döndü:
— “Sen sessizlikten bir virüs yarattın. Ben ise kahkahadan bir imparatorluk kuracağım. Dünya benim oyun parkım olacak.”

Ve kayboldu.

Bart’ın yok oluşuyla meydan sessizleşti. İnsanlar Lisa’ya bakıyordu.
Bir çocuk fısıldadı:
— “Bizi kurtardın… ama ya dünya?”

Lisa defterini kapattı, derin bir nefes aldı.
— “Springfield uyanışın kıvılcımıydı. Şimdi ateşi yayma zamanı.”

Böylece Uyanış Cephesi yeniden örgütlendi. Lisa liderliğinde gizli yollarla Concordia’ya gireceklerdi. Ama orası sıradan bir şehir değildi; gerçeği kontrol eden makinelerin kalesiydi.

Kameralar her yerdeydi. İnsanlar sürekli kahkaha atan maskeler takıyordu; o maskelerden gelen kahkahalar zorla beyinlere enjekte ediliyordu.
Sokaklarda “Mutluluk Birimi” askerleri dolaşıyor, sessiz kalanları anında yakalıyordu.

Şehrin merkezinde dev bir kule yükseliyordu:
“Kule-i Kahkaha.”
Orada küresel elitler toplanmıştı. Dünyanın tüm medyasını, tüm dizilerini, tüm kahkahalarını tek bir noktadan yönetiyorlardı.

Ve Bart, artık onların yeni yüzüydü.

Lisa ve Uyanış Cephesi gizlice Concordia’ya girdi. Bir duvarın arkasına saklandılar. Lisa defterini açtı ve yazdı:
“Burada sessizlik daha da güçlü olabilir. Çünkü kahkahaları en yüksek buradan pompalanıyor.”

Ama gökyüzünde Bart belirdi, yüzünde dev bir kahkaha maskesiyle.
— “Hoş geldin Lisa. Burada sessizlik değil, sadece kahkaha yaşar. Ve dünya, kahkahalarımda eriyecek.”

Kule’den yayılan dalgalar tüm dünyaya ulaşmaya başladı. İnsanlığın kaderi artık Concordia’da çizilecekti.

Devam edecek..😊


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski