Gönül Baharı
Bir sabah açıldı gönlüm,
Kaygıların ardından ilk kez güldü içim .
Uzun bir suskunluktan sonra,
Bir “Bismillah” ile yeşerdi umutlarım.
Rüzgâr esti — El-Latîf adını fısıldar gibi,
Toprak kokusuyla doldu bugün şehir.
Her çiçekte bir dua vardı o gün,
Her tomurcuk, “Ben de yaşamak istiyorum,” diyordu.
“Er-Rahmân, beni yeniden büyüt,” dedi çiçekler,
Çünkü artık yağmur istiyorlardı,
Ne altın, ne şan, ne gürültü...
Sadece rahmetle yoğrulmuş bir huzur.
Bir serçe kondu omzuma,
Küçücük kalbiyle kainatı taşıyordu sanki.
“Ey El-Halîm, öğret bana sükûneti,” dedim,
Çünkü sabır, baharın ilk tomurcuğu gibiydi
Zamanla açar, aceleyle değil.
Ve sonra...
Güneş kalbime değdi,
İçimden bir “Elhamdülillah” geçti,
Ne yüksekten, ne alçaktan
Sadece içten, sadece hakikatten.
O an anladım:
İnsanın kalbi Allah’a dönünce,
Her mevsim bahar olur.
Ve her bahar, yeniden “Ben buradayım” der .
“Gönlün Aynasında”
Sabahın ilk ışıkları henüz toprağa dokunmadan, Elif sessizce bahçeye çıktı. Geceden kalma çiğ damlaları, güllerin yapraklarında inci gibi parlıyordu. Elif, elini uzatıp bir damlayı avuçladı — tıpkı kalbine düşen dua gibi titrek ama canlıydı.
Kalbinde uzun süredir bir sükût vardı; kelimelerin yetmediği, duaların ise yankılanmadan döndüğü bir sükût… Ama bu sabah farklıydı. İçinden bir ses, fısıltı gibi duyuldu:
“Gönlümce yaşa, gönlünce sev.”
O an anlamıştı: İnsan, Allah’ın isimlerinden bir yankı taşır içinde.
El-Müheymîn’in koruyuculuğu,
Er-Rahmân’ın şefkati,
Es-Sabûr’un bekleyişi…
Hepsi bir arada, bir kalpte gizliydi.
Elif diz çöküp dua etti.
“Ya Rahmân,” dedi, “kalbimi sevgiyle doldur. Ya Nûr, yoluma ışık ol. Ya Vedûd, sevmeyi bana öğret.”
Rüzgâr hafifçe esti. Dalların arasında bir bülbül öttü.
O an Elif’in yüzüne huzur yayıldı; çünkü dua artık kelime değildi — bir varoluştu.
O, kendi kalbinin aynasında Allah’ı bulmuştu.
Gün yükseldi, çiçekler açtı, dünya yeniden nefes aldı.
Ve Elif, her adımında şu cümleyi mırıldanıyordu:
“Gönlümce yaşıyorum artık, çünkü gönlüm O’nunla bir.”
Kalbimle Konuştum Bu Gece
Kalbimle konuştum bu gece,
Kırık bir aynaydı içim, her parçasında bir dua.
“Niçin bu kadar sevdin?” dedim,
“Çünkü O, El-Vedûd, sevgiyi yaratandır,” dedi.
Yıllar, sabırla dokunmuş bir örtü gibi geçti üzerimden,
Her kayıp, bir kazançtı aslında.
“Es-Sabûr’un adıyla bekledim,” dedim,
“Çünkü sabır, susanların dilidir.”
Rüzgâr geçti penceremden,
Bir yaprak, bir kader gibi savruldu önümde.
“Ey El-Gafûr, beni affet,” dedim,
“Unuttuğum dualar için,
Ertelediğim secdeler için…”
Ve o an, gök sustu,
Yeryüzü içimde yankılandı.
Kalbim bir kandil oldu,
Alevi küçük ama ışığı sonsuz.
“Artık anladım,” dedim sessizce,
“İnsan, affedildikçe büyür,
Ve sevdikçe Allah’a yaklaşır.”
Gecenin sonunda bir âmin yükseldi içimden,
Ne ağızdan, ne sesten —
Sadece kalpten…
Çünkü kalp, dua etmenin en eski hâfızasıdır.