İsrail’in Don Kişot Travması: Her Şeye ve Herkese Saldıran Bir Devletin Hikâyesi

İsrail’in Don Kişot Travması: Her Şeye ve Herkese Saldıran Bir Devletin Hikâyesi

Tarih boyunca devletlerin kimliği, yalnızca sınırlarıyla değil, psikolojileriyle de şekillenmiştir. Bugün İsrail’in dünya sahnesinde sergilediği tavır, adeta Miguel de Cervantes’in ölümsüz kahramanı Don Kişot’un hayali düşmanlara karşı bitmeyen saldırılarını anımsatıyor. Ancak burada, edebiyatın trajikomik şövalyesi yerine, gerçek dünyanın kanlı ve sert politikalarıyla yoğrulmuş bir devletin varoluş travması var.

Korkuların Ürettiği Agresyon

İsrail, kuruluşundan bu yana “güvenlik” söylemi üzerinden şekillenen bir ulusal kimlik inşa etti. Fakat bu güvenlik ihtiyacı, zamanla makul bir koruma refleksinden çıkıp paranoyak bir saldırganlığa dönüştü. Tıpkı Don Kişot’un yel değirmenlerini dev sanıp kılıca sarılması gibi, İsrail de karşısına çıkan her sesi, her eleştiriyi, her barış girişimini potansiyel bir tehdit olarak görmeye başladı.

Gazze’de açılan bir insani yardım koridoru, Batı Şeria’da yükselen bir barış çığlığı, Avrupa’da düzenlenen bir Filistin dayanışma mitingi... Hepsi, bu travmatik zihnin gözünde “yıkıcı düşmanlar” olarak kodlanıyor.

Kudret İhtirası ve Meşruiyet Krizi

Don Kişot, dünyayı düzeltmek isteyen saf bir idealistin mizahi yansımasıydı. İsrail ise, benzer bir yanılsamayı kan ve ateşle uygulamaya koyan sert bir aktör. “Daha güvenli bir Yahudi devleti” inşa etmek iddiasıyla yola çıkan siyasetçiler, bugün dünyanın vicdanında “saldırgan, baskıcı ve kontrolsüz” bir algıyla anılıyor.

Meşruiyetini güçle sağlama çabası, onu uluslararası arenada daha da yalnızlaştırıyor. Tıpkı Don Kişot’un, gerçeklikle bağını kopardıkça çevresindekilerin alayına maruz kalması gibi, İsrail de kendi yalnızlığını fark edemiyor.

Sürekli Savaş Halinde Bir Ruh

İsrail’in travması yalnızca askeri değil, aynı zamanda ruhsaldır. Her sabah yeni bir düşman icat etmek, her gün yeni bir cephe açmak… Bu durum, bir devletin süreklilik arz eden bir savaş psikolojisine sıkışmasına neden oluyor. Böyle bir ruh hâli, barış ihtimalini değil, yalnızca daha derin çatışmaları besler.

Çıkış Yolu: Gerçekle Yüzleşmek

Don Kişot’un hikâyesinde bir trajedi vardır: Kahraman, sonunda hayal ile gerçek arasındaki uçurumun farkına varır. İsrail’in de bir gün kendi travmasını fark etmesi, sürekli saldırı hâlinden vazgeçmesi, gerçek barışı kabullenmesi gerekir. Aksi hâlde, tarihin sayfalarında, yıkıcı bir “ savaş açma” saplantısıyla anılacak.


🔹 Sonuç olarak: İsrail’in Don Kişot travması, onun sadece bölgeyi değil, kendi geleceğini de tehdit ediyor. Her şeye ve herkese saldıran bu zihniyet, bir devletin en büyük zayıflığının gücünden değil, korkularından kaynaklandığını kanıtlıyor.



Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski