Filistin’in işgal altındaki Batı Şeria’sında, dağların koynuna sığınmış küçük bir köy vardır: Burin. Yüzyılların zeytin ağaçlarıyla çevrili, fakat son yılların acılarıyla sınanan bir köy… İki yasadışı İsrail yerleşiminin arasında sıkışıp kaldığı hâlde, sabah güneşinin ilk ışıkları hâlâ bu toprağa umut gibi doğar. Bu yılki zeytin hasadı da işte o umutla başladı; hem köylüler hem de dünyanın farklı ülkelerinden gelen gönüllüler için.
Fakat bu hasat, yalnızca bir tarım mevsimi değildi. Bu hasat, direnişin, insan onurunun, dayanışmanın, sessiz fakat sarsılmaz bir manifesto hâline geldi.
Zeytinin Gölgesinde Bir Halkın Sınavı
Filistin’de zeytin ağacı, sadece bir bitki değil; bir kimlik, bir hafıza, bir evlat gibidir. Her ağacın altında bir ailenin duası, bir dedenin emeği, bir annenin gözyaşı vardır. Burin’deki zeytinlikler de bu anlamın en derin örneklerinden biri. Ancak köylüler, her yıl zeytin toplamaya giderken yalnızca çuval ve sepet taşımıyor; aynı zamanda korkuyu, cesareti ve kaderin belirsizliğini de sırtlanıyor.
Çünkü zeytin toplamak burada bir tarım faaliyeti değil; hayatta kalma mücadelesidir. Her gün…
— Yasadışı yerleşimcilerin saldırıları,
— İsrail askerlerinin baskınları,
— Yolların kesilmesi,
— Ağaçların kesilmesi, yakılması, zehirlenmesi…
Her hasat günü, köylüler için hem umut hem de tehdit arasında bir yürüyüştür.
Uluslararası Gönüllülerin Yolculuğu: Sessiz Bir Şahitlik
Bu yıl, dünyanın farklı yerlerinden gelen gönüllüler Burin’e ulaştığında, köylülerin gözlerinde iki duygu birden vardı: Teşekkür ve kaygı. Teşekkür, çünkü yalnız bırakılmamanın değeri büyük; kaygı ise, çünkü işgalin sert yüzü dışarıdan gelen hiçbir gönüllüye merhamet göstermiyor.
Nitekim bu gerçek çok geçmeden kendini gösterdi.
16 Ekim: İlk Gruptan Koparılan Sesler
Uluslararası gönüllülerin ilk grubu, 16 Ekim’de İsrail tarafından sınır dışı edildi. Sebep: Filistinlilerin zeytin toplamasına yardım etmek.
Bir hasada yardım etmek, bir suçmuş gibi…
Bu olay yalnız Burin köylülerini değil; gönüllülerin vicdanını da yaraladı. Ama kimse geri çekilmedi. Çünkü burada durmak, bir nar tanesi kadar da olsa adaletin tarafında durmaktı.
2 Kasım: İkinci Gruba Saldırı
2 Kasım sabahı ise Burin tepelerinde yeni bir saldırı yaşandı. Yerleşimciler, gönüllüleri ve köylüleri hedef aldı, zeytinliklere ilerledi, korku yaratmak istedi.
Ancak insanlar kaçmadı.
Köylüler zeytin ağaçlarının altından ayrılmadı.
Gönüllüler bedenlerini bir kalkan gibi öne koydu.
Bu, sessiz fakat görkemli bir dayanışmaydı.
Hasadın Neşesi: İşgalin Gölgesinde Açan Bir Gül
Tüm bu saldırılara rağmen, gönüllüler ve köylüler zeytinleri topladı. Ağaçların dalları arasında, şiddetin uğultusunun ötesinde bir şey vardı: Neşe.
- Bir çocuğun sepetine ilk zeytini düşürdüğünde yüzünde beliren gülümseme,
- Yaşlı bir çiftçinin yıllardır süren bir mücadelenin ardından hâlâ dimdik ayakta duruşu,
- Zeytin dallarının rüzgârla birlikte çıkardığı o kadim ses…
Bu ses, Burin’in ruhuydu. Bu ses, geçmişten geleceğe uzanan bir direniş ilahisiydi. Bir yanda askerler, bir yanda silahlı yerleşimciler… Fakat zeytin dalları hâlâ rüzgârla konuşuyordu.
Gönüllüler bu anlarda Filistin halkının gerçek yüzüyle tanıştı:
Yaralı ama vakur, yorgun ama cömert, acılı ama umutlu…
Burin’in Sessiz Kahramanları: Direniş ve Misafirperverlik
Saldırılar, tehditler ve korkuların içinden süzülüp gelen bu deneyim, gönüllülerin hafızasında tek bir duyguyla yer etti: hayranlık.
Köylüler, zeytini paylaşırken yalnızca meyveyi değil;
— Onurlarını,
— Ev sahipliklerini,
— Güven duygularını,
— İnsanlıklarını paylaştılar.
Her gelen gönüllüye kapılarını açtılar. Çay ikram ettiler. Ekmeği böldüler. Gülümsemeyi unutmadılar. Çünkü Filistin’de misafirperverlik, toprak gibi kadimdir.
Zeytin Ağaçlarının Tanıklığı
Bu yılın hasadı yalnızca bir tarımsal faaliyet olarak değil, bir halkın yok edilmek istenen kültürünü koruma mücadelesi olarak kayda geçti.
Zeytin ağaçları, Burin’de her yıl aynı gerçeği tekrar ediyor:
“Biz buradayız.
Biz kök saldık.
Biz varlığımızı koruyacağız.”
Köylüler de aynı kararlılıkla bu söze dayanıyor. Çünkü bir zeytin ağacının kökleri sökülebilir; ama bir halkın toprağa bağlanmış ruhu sökülemez.
Sonuç: Dayanışmanın İnce Işığı
Burin’de yaşananlar, işgalin gölgesinde sıkışmış bir köyün hikâyesi değil sadece; insanlığın en derin yüzleşmelerinden biridir.
Bu yılki hasat, tüm baskılara rağmen şu gerçeği bir kez daha fısıldadı:
Toprak adalet ister.
Zeytin barış ister.
İnsan ise yalnızca özgürlük ister.
Uluslararası gönüllüler, zeytin dallarına dokunurken Filistin halkının acısına da dokundu; fakat aynı zamanda onların direncine, sevgisine ve inancına da tanıklık etti.
Burin’in dağlarında her yıl yeniden yazılan bu hikâye, dünyaya şu çağrıyı yineliyor:
“Kökleri kesmek isteyenler olabilir, ama tohumları dağıtan rüzgâr hâlâ özgürdür.”
