Gelecek Kaygısı ve Geçmişin Gölgesi: Mecit Ömür Öztürk ile İçsel Bir Yolculuk

Gelecek Kaygısı ve Geçmişin Gölgesi: Mecit Ömür Öztürk ile İçsel Bir Yolculuk

Zaman, insanı iki uç arasında salınan bir varlığa dönüştürür: Bir tarafta geçmişin yankıları, diğer tarafta geleceğin sisli ufku. Bugünkü söyleşimizde, eserleri yüzbinlerce okura ulaşan Mecit Ömür Öztürk, bu iki uç arasında sıkışan modern insanın ruh hâlini şiirsel bir berraklıkla anlattı; kelimeleri adeta iç dünyamızdaki bilge bir rehber gibi yol gösterdi.

Gelecek Kaygısı: Ufukta Beliren Belirsizlik

Öztürk’e göre gelecek kaygısı, modern dünyanın görünmez salgınıdır. Herkesin omzuna çöken, fakat kimsenin tam olarak tarif edemediği bir ağırlık… Teknolojinin geliştiği, imkanların çoğaldığı, sınırların kalktığı bir çağda bile insan, yarınlara dair o köklü endişeden kurtulamıyor.

Yazar, bu durumu şöyle açıklıyor:

“Gelecek, zihinlerimizde büyüyen bir sis. Biz o sisin içinde kaybolmakla, ona adım atmak arasında gidip geliyoruz. İnsan bilmediğinden korkar; sorun bilmemek değil, bilmeme hâlini kabullenememektir.”

Bu söz, yalnız bireysel bir tespit değil; çağın ruhuna tutulmuş bir aynadır. Çünkü insan, artık yalnızca geçimini değil; kimliğini, konumunu, ilişkilerini, hatta var oluşunu bile gelecek üzerinden tanımlamaya çalışıyor. Belirsizlik büyüdükçe insanın kalbi daha hızlı atıyor; adımlar daha tedirgin, düşünceler daha keskin hale geliyor.

Öztürk, bu tedirginliğin temelinde fazla düşünmek, az yaşamak olduğunu vurguluyor. Ona göre insan, çoğu zaman geleceği tasarlama telaşı içinde şu anı yaşamayı unutuyor; oysa gelecek, ancak şimdiye sarıldığımız ölçüde şekillenebiliyor.

Geçmişi Düşünme Problemi: Hafızanın Sessiz Sınavı

Gelecek kaygısı bizi ileriye savururken, geçmiş ise bizi geriye çeken görünmez zincirler yaratıyor. Öztürk, insanların çoğunun geçmişle barışık olmadığını söylüyor; çünkü hafıza, yalnız hatırlamakla değil, hatırladığını yorumlamakla da meşguldür.

“Geçmiş, insanın kendine anlattığı en uzun hikâyedir. Fakat o hikâye her okuyuşta değişir. Sorun hatırlamakta değil; hikâyeyi hep acıyla yeniden yazmakta.”

Yazar, geçmişe aşırı odaklanmanın insanı bir kısır döngüye hapsettiğini söylüyor. Çünkü hafıza, ne kadar eskiye gidersek gidelim, hep biraz eksik, biraz fazla, biraz farklı işler. İnsan, yaşadığı olayları değil; onları hatırlama şeklini taşır.

Bu yüzden geçmişi düşünme problemi, aslında kendini affedememe, yaşananları anlamlandırmaya çalışma, yitip giden ihtimallerle kavga etme hâlidir.

Öztürk, bunun çözümünü bir cümlede özetliyor:

“Geçmişi düzeltmek isteyen önce kendini rahatlatmayı öğrenmeli.”

İki Katmanlı Bir Sis: İnsan Neden Sıkışıyor?

Gelecek endişesi ve geçmiş yükü bir araya geldiğinde, insan bugünden kopuyor. Öztürk bunu bir metaforla açıklıyor:

“Zihin iki yöne doğru çekilen ince bir ip gibidir. İp gerildikçe canımız yanar, gevşedikçe nefes alırız.”

Modern insanın ipi ise hiç olmadığı kadar gergindir. Sosyal medya, başarı baskısı, toplumsal beklentiler, ekonomik kaygılar… Hepsi insanın zihnini geleceğin sisine doğru çekerken; kişisel pişmanlıklar, travmalar, kırgınlıklar ise geçmişin gölgesine hapseder.

Öztürk’e göre çözüm, “şimdi”yi korumaktan geçer. Çünkü şimdi, ne geçmişin hatalarına ne de geleceğin korkularına aittir. Şimdi, insanın kendiyle barış yapabildiği tek andır.

Öztürk’ün Tavsiyesi: Sessizliğe Kulak Ver

Yazar, modern yaşamın sürekli konuşan, sürekli talep eden yapısına karşı insanın içsel sessizliğini güçlendirmesi gerektiğini söylüyor. Ona göre sessizlik, korkuların değil, farkındalığın kapısını aralar.

“Sessiz kalabilen, geleceğin gürültüsünden; susabilen, geçmişin kalabalığından kurtulur.”

Bu söz, bir uyarı değil; bir davettir. Kendimize dönme, nefes alma, zihni temizleme daveti…

Sonuç: İnsanın Zamanla İmtihanı

Mecit Ömür Öztürk’ün sözleriyle açılan bu yolculuk, bir yazarın düşüncelerinden çok daha fazlasını sunuyor; insanın içsel labirentine ışık tutuyor. Geleceğe dair kaygılar da, geçmişin gölgeleri de aslında insan olmanın bir parçası. Fakat Öztürk’ün vurguladığı gibi:

“Kaygı kader değildir; insan, zihninin kaptanıdır.”

Bu yüzden bugün, geleceğin sisine rağmen umutla yürüyen; geçmişin gölgesine rağmen kendini affedebilen her insan, kendi hikâyesinin gerçek kahramanı olmaya bir adım daha yakındır.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski