Hikâyenin Karanlığa Karşı Direnişi: Saleh Bakri ve “Palestine 36”ın Sessiz Çığlığı

Hikâyenin Karanlığa Karşı Direnişi: Saleh Bakri ve “Palestine 36”ın Sessiz Çığlığı



İnsanlığın hafızası, kelimelerle örülen bir haritadır; kimlikler, acılar, umutlar ve direnişler bu haritanın kırılgan çizgilerinde yaşar. Bazı halkların hikâyeleri dünya sahnesinde yankı bulurken, bazıları ise sistematik bir karartmanın gölgesinde silinmeye zorlanır. Filistin, bugün bu sessiz silinmenin en çarpıcı örneği. Tam da bu nedenle, Filistinli aktör Saleh Bakri’nin sözleri hem bir uyarı hem de bir çağrıdır: “The Palestinian story is facing erasure, is pushed to the dark corner.”

İstanbul’da düzenlenen Boğaziçi Film Festivalinde, TRT ortak yapımı “Palestine 36” filminin gösterimi sonrasında Bakri'nin yaptığı konuşma, sinemanın sadece bir sanat değil, aynı zamanda bir direniş biçimi olduğunu bir kez daha hatırlattı. Ona göre anlatmak, var olmakla eşdeğerdir; anlatılan her hikâye ise eriyip gitmeye zorlanan bir halkın hafızasını yeniden inşa etmektir.


Hikâyeyi Silmek: Sessiz Bir Savaş

Filistin meselesi dünyada sıkça tartışılır, fakat Filistinli bireyin yaşam deneyimi çoğu zaman sesini duyuramaz. Haber başlıkları politikayı konuşur; fakat yıkılmış bir evin kokusunu, kaybolmuş bir çocuğun bakışını, yas tutan bir annenin titrek ellerini pek az anlatır.

İşte silinme tam burada başlar:
İnsan yüzünün görünmez kılınmasında.
Duygunun yerini rakamlara bıraktığı soğuk raporlarda.
Bir halkın kültürünün “tartışma konusu” yapılmasında.

Saleh Bakri'nin uyarısı, kültürel bir soykırımın ince ama yıkıcı yöntemine işaret ediyor: Hikâyeyi elinden almak. Çünkü bir halkın hikâyesi yok edilirse, o halk tarihin karanlık koridorlarında kaybolmaya mahkûm edilir.


Sinemanın Misyonu: Işığı Karanlığa Çevirmek

Bakri’nin sanatsal çizgisi, geleneksel aktivizmden daha derin, daha insani bir yere dokunuyor: kalplere hitap eden direniş.
“Palestine 36” bu anlamda sadece bir film değildir; görünmez kılınanın görünür hâle gelişidir.

Film, Filistin’in gündelik yaşamına açılan küçük bir pencere sunuyor; fakat bu pencere savaş çığlıklarından çok, insanın ruhunu taşıyan küçük ayrıntılarla dolu. Çünkü Filistin’in gerçek hikâyesi yalnızca çatışmalarla değil, yaşatılan kültürle, kurulan sofralarla, korunan geleneklerle, paylaşılan acılarla örülüdür.

Sinema burada bir arşivdir, bir anıt, bir hafıza.

Saleh Bakri’nin cümleleri bu yüzden bir sanatçının siteminden daha fazlasıdır:
Bu, dünyanın vicdanına yöneltilmiş bir sorudur:
Bir halkın hikâyesinin yok sayılmasına ne kadar daha sessiz kalacaksınız?


Anlatmak Bir Eylemdir: Sessiz Direnişin En Güçlü Silahı

Filistin’in hikâyesi silinmeye çalışılsa da, bu hikâyeyi aktarmak bir karşı duruş hâline geliyor. Bu, kalkanlı bir protesto değil; kelimelerin, görüntülerin, şarkıların direnişi.

Anlatmak, şu anlama geliyor:

  • Unutturulmak istenene isim koymak,
  • Karanlığa ışık taşımak,
  • Sessiz bırakılana ses olmak,
  • Yok sayılana varlığını hatırlatmak.

Ve belki de en önemlisi:
Bir halkın kendi kendine anlattığı hikâyeyi, dünyaya taşıyacak bir köprü kurmak.

Bakri’nin sineması, bu köprünün taşlarından biridir. Her sahnede, her bakışta, her susuşta Filistin’in yankısı vardır.


Kültürel Mücadele: Sanatın İyileştirici Gücü

Bugün Filistin’in sesi yalnızca siyasi açıklamalarda değil, müzikte, edebiyatta, fotoğrafta, tiyatroda ve sinemada yaşıyor. Çünkü kültür, hiçbir ablukaya, hiçbir duvara, hiçbir sansüre tam anlamıyla teslim olmaz.

Sanat, yarayı görünür kılarken aynı zamanda onu taşımayı da kolaylaştırır. Filistin, en acı dolu anlarında bile sanatla nefes almıştır.
Ve belki de bu yüzden dünya, Filistin’in sanatını duyduğunda, yalnızca bir acının değil, insana dair evrensel bir hakikatin de sesini duyar.


Sonuç: Hikâyeyi Korumak, İnsanı Korumaktır

Saleh Bakri’nin uyarısı, bir sanatçının sorumluluğunu, bir halkın sessiz direnişini ve insanlık bilincinin kırılganlığını hatırlatır.
Hikâyelerin kaybolduğu bir dünyada insan da kaybolur.

“Palestine 36” böylesi bir dönemde karanlık bir köşeye itilmek istenen bir hikâyeye yeniden ışık düşürüyor.
Film, yalnızca Filistinlilerin değil, aynı zamanda “hikâyelerin gücüne inanan” herkesin yüreğine dokunan bir çağrıdır.

Çünkü bir halkın hikâyesi, onun nefesidir.
Ve o nefes, ne kadar bastırılmaya çalışılırsa çalışılsın, er ya da geç yeniden duyulur.

Direniş bazen bir kelimedir.
Bazen bir bakış.
Bazen tek bir cümle:

“Biz buradayız.”

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski