İşgal altındaki Doğu Kudüs’ün Eski Şehir bölgesinde tansiyon yeniden yükseliyor. Filistinli sakinler, İsrail’in demografik yapıyı zorla değiştirmeye yönelik sistematik bir süreci hızlandırdığına dair ağır suçlamalarda bulunuyor. Muhammed el-Kasım’ın sahadan aktardığı tanıklıklar, bu sürecin yalnızca hukuki ve siyasi değil, aynı zamanda derin bir insani krize dönüştüğünü gözler önüne seriyor.
Eski Şehir, taşlarının hafızasında yüzyılları taşıyan bir mekân. Ancak bugün bu tarih, sessizce aşındırılıyor. Bölgedeki Filistinli aileler, yasa dışı yerleşimcilerin evleri hedef aldığını, bazı yapıların kundaklandığını, çöp yığınlarının bilerek evlerin üzerine döküldüğünü ve gündelik hayatın bilinçli bir baskı mekanizmasıyla felç edildiğini dile getiriyor. Bu eylemler, münferit olaylar olmaktan ziyade, Filistinlileri yaşam alanlarından vazgeçmeye zorlayan bir yıldırma politikasının parçaları olarak görülüyor.
Sakinlerin anlattıkları, şiddetin yalnızca maddi zararlarla sınırlı kalmadığını ortaya koyuyor. Kadınlara yönelik taciz iddiaları, Eski Şehir sokaklarında korkunun görünmez ama sürekli bir gölge gibi dolaştığını hissettiriyor. Evlerin kapıları artık yalnızca dış dünyaya değil, belirsizliğe de açılıyor. Bu atmosferde gündelik hayat, direnmenin sessiz bir biçimine dönüşmüş durumda.
Uluslararası hukuka göre Doğu Kudüs, işgal altındaki topraklar arasında yer alıyor. Buna rağmen Filistinliler, hukukun koruyucu şemsiyesinin pratikte işlemediğini söylüyor. Yerleşim faaliyetlerinin genişlemesi ve güvenlik güçlerinin çoğu zaman yerleşimciler lehine tutum aldığına dair algı, adalet duygusunu derinden sarsıyor. Filistinli aileler için bu durum, yalnızca mülkiyet kaybı değil; kimliğin, aidiyetin ve hafızanın da tehdit altında olması anlamına geliyor.
Eski Şehir’de yaşananlar, Kudüs’ün geleceğine dair daha büyük bir soruyu da beraberinde getiriyor: Kutsal kabul edilen bu mekân, farklı inanç ve kimliklerin bir arada var olabildiği bir şehir olarak mı kalacak, yoksa tek taraflı bir demografik mühendisliğin sonucu olarak dönüşecek mi? Filistinli sakinler, evlerini terk etmenin yalnızca bir adres değişikliği olmadığını; tarihle bağın koparılması anlamına geldiğini vurguluyor.
Bugün Doğu Kudüs’te yaşanan kriz, dünya kamuoyunun vicdanına yöneltilmiş sessiz bir çağrı niteliği taşıyor. Taş sokaklarda yankılanan bu çağrı, barışın yalnızca müzakere masalarında değil, gündelik hayatın en kırılgan anlarında savunulması gerektiğini hatırlatıyor. Eski Şehir, hâlâ ayakta; fakat bu ayakta kalış, giderek daha ağır bir bedelle mümkün oluyor. TRT WORLD
