Kocani’de Adaletin Ağır Yürüyüşü: Balkanlar’ın Kalbinde Bir Yangının Ardından
Mart ayında Kuzey Makedonya’nın Kocani kentinde çıkan ve Pulse adlı gece kulübünü cehenneme çeviren yangın, ülkenin modern tarihine kazınmış en karanlık anlardan biri olarak hafızalara yerleşti. Alevlerin yalnızca bir binayı değil, bir toplumun güven duygusunu da yuttuğu o geceden aylar sonra, nihayet 35 kişi ve üç şirket hakkında açılan dava başladı. Ancak adaletin kapısı aralanmış olsa da, içeride ilerleyen adımların yavaşlığı, geride kalanların yüreğinde yeni bir sızıya dönüşüyor.
Bu dava, sıradan bir yargılama değil; bir ülkenin kendisiyle yüzleşmesidir. Çünkü Pulse yangını, yalnızca bireysel ihmallerin değil, sistematik zafiyetlerin, denetimsizliğin ve göz yummanın bir bileşkesiydi. İddianamede adı geçen sanıklar arasında işletme sahiplerinden yerel yetkililere, teknik sorumlulardan denetim mekanizmalarında görev alan isimlere kadar geniş bir yelpaze bulunuyor. Üç şirketin de sanık sandalyesine oturması, trajedinin kurumsal boyutunu açıkça ortaya koyuyor.
Hayatını kaybedenlerin aileleri için ise zaman, hukukun takviminden çok daha farklı akıyor. Onlar için her duruşma arası, her ertelenen karar, yeniden yaşanan bir kayıp anlamına geliyor. Birçok aile, yargı sürecinin yavaş ilerlediğini, sorumluların hesap vermekte geciktiğini ve bu gecikmenin adalet duygusunu aşındırdığını dile getiriyor. Sessiz ama derin bir öfke var: Adalet geciktikçe, acı da dinmiyor.
Pulse yangını, Kuzey Makedonya’da eğlence mekânlarının güvenliği, ruhsatlandırma süreçleri ve denetim standartları konusunda ciddi soruları gündeme taşıdı. Kapasite aşımı, yetersiz yangın önlemleri, acil çıkışların işlevsizliği gibi iddialar, bu felaketin “kaçınılmaz” değil, önlenebilir olduğunu düşündürüyor. İşte bu noktada dava, yalnızca geçmişi yargılamıyor; geleceğin nasıl kurulacağına dair bir sınav niteliği taşıyor.
TRT World ekranlarında Semir Sejfovic’in sunduğu Across The Balkans programı, bu davayı yalnızca bir ülkenin iç meselesi olarak değil, Güneydoğu Avrupa’nın ortak kırılganlıklarının bir yansıması olarak ele alıyor. Balkanlar’da sıkça rastlanan yapısal sorunlar—zayıf denetim kültürü, siyasi ve ekonomik baskılar, kurumsal şeffaflık eksikliği—Kocani’deki yangında somut bir trajediye dönüşmüş durumda. Bu nedenle dava, bölge genelinde “hesap verebilirlik” kavramının ne kadar içselleştirildiğini de test ediyor.
Kamuoyunda giderek yükselen bir beklenti var: Bu yargılama, sembolik cezalarla geçiştirilmemeli. Sorumluluk zinciri en alt halkadan en üst karar vericilere kadar açıkça ortaya konmalı. Aksi halde, bu dava yalnızca dosyalar arasında kaybolan bir trajediye dönüşür; oysa toplum, yangından ders çıkaran bir hukuk görmek istiyor.
Kocani’de alevler söndü, ama geride bıraktığı karanlık hâlâ dağılmadı. Adaletin ağır yürüyüşü, bazen hukukun doğası olarak kabul edilir. Ancak bu yürüyüş, vicdanın gerisinde kaldığında, hukuk sessizliğe bürünür. Bugün Kuzey Makedonya’nın önünde duran soru nettir: Bu dava, geçmişin küllerinden daha güvenli bir gelecek inşa edebilecek mi?
Çünkü adalet, yalnızca mahkeme salonlarında verilen bir karar değildir; toplumun, bir daha aynı acıyı yaşamama iradesidir. Kocani davası, işte tam da bu iradenin sınandığı yerdir.
